1980 Öncesi NATO Karargâhı’nda Türk Albay, 6-7 yaşlarında Yunan çocuğunu görür. Çocuk çok sevimlidir. Başını okşar doğal bir merhametle.

Yunan çocuğu tepki verir. “Sen Türksün, benim düşmanımsın dokunma bana” der.

Bunu hayretle karşılayan albay, Atina Askeri Ateşesi’ne konuyu araştırmasını, 7 yaşındaki çocuğun bu dostu-düşmanı nasıl bileceğini merak eder.



Gelen cevap şudur;

Komutanım, Yunan hükümeti ana okul ve ilköğretim çağında çocuklara metal bardakta süt ikram ediyor.

Metal bardağın içinde şu yazı var. ”Eğer büyüdüğünde ‘Megali İdea’yı gerçekleştirmezsen içtiğin süt sana haram olsun”

Megali İdea Ege’nin Yunan toprağı olması ve İstanbul’un alınmasıdır kısaca.



1980 İhtilali’ne kadar Yunanistan NATO’dan ayrılmış ve girmemesi için Türkiye’nin vetosu vardı.

ABD’nin “Bizim çocuklar” dediği 12 Eylül Kenan Evren ve cuntacıları devleti ele geçirir geçirmez bu vetoyu kaldırıp Yunanistan’ın Nato’ya girmesine onay vermişlerdir.

Rukiye Yeşil hanım Öncü medya ailesine katıldı.

İlk yazdığı yazı okuyucu tarafından etki ve tepki dahilinde büyük kabul gördü.

Eleştirenler oldu, tasvip edenler oldu. Ama her hâlukârda iyi oldu.

Rukiye hanım yakında tv’de ve radyoda programlar da yapacak.

Meselemiz ne Rukiye hanımın görüşü ne de yazdığı yazının içeriği.

Bundan yüzyıl önce bu milletin evladı Besmele ile işine, okuluna başlardı.

Muhasır medeniyet seviyesine çıkmak için devrimler yapıldı.

Bu devrimlerden birisi de eğitim alanında yapıldı.

İslamiyet’i Arap Kültürü gibi görüp Avrupa’yı medeniyet olarak görmeyi şiar edindik.

İlköğretim çağında “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım, yasam küçükleri sevmek, büyükleri saymak” diye yemin ettik.

Yetmedi yıllarca siyah önlüklerle yas tuttuk, ağladık, üzüldük.

Andımızla yemin ettik. Andımızı yazan Yahudi dönmesi sabetayist olsa da okuduk, okutturdular.

Anamıza “moruk”, babamıza “bunak” dedik, saymadık.

Küçükleri “çocuk” dedik, sevmedik.

En can alıcı hali ise medeniyet ve muhasır seviyesi idealistlerinin annesi-babası huzurevlerinde yaşamak zorunda kaldı.

Çağdaş, ilerici aydınların anası-babası huzurevinde kapı beklerken, yobaz ve gericiler annesine babasına “Ananı-atanı say, bereket büyüklerle beraberdir” nasihatıyla son nefesine kadar hizmet etti.

Cennet annelerin ayaklarının altındadır nasihatini ilke yaptı, ülkü yaptı.

Şimdi gelelim esas konumuza.

Bizi eğiten zihniyet ateist, komünist olan Yahudi Darvin’in Evrim Teorisi ile eğitti.

“İnsanlar maymundu eğildi, düzeldi, büzüldü, doğruldu” dediler.

“Yontma taş devri” dediler, “Cilalı taş devri” dediler, “Boyalı taş devri” dediler.

“İnsanlar mağarada yaşadı, hayvan gibiydi, maymundu” dediler.

“Hayvandın, insan oldun” dediler.

Darvin Teorisi’ni esas olarak sundular bu nesle.

Ama bize Darvin Teorisi’ni dikte eden, ettiren Avrupa çocukları doğar doğmaz inançları gereği kilisede vaftiz ettirerek başlattı neslini hayata.

“Adem’den oldun, Havva’dan doğdun” dediler.

“Baba-oğul-kutsal ruh” dediler. Kendi inançlarına göre nesillerini eğitirken bizi mağaraya mahkum edip “Maymunsun” dediler.

Neriman Halis’i biliyorsunuz.

İlK Türk Dünya güzeli. Mayosuyla gayrimüslimlerin içinde İngiliz Jüri heyetinin kadehini kaldırıp “Osmanlı torunu Türk kızı Neriman Halis Dünya güzeli ilan editörüm” dediği Müslüman…! Türk kızını.

Maalesef o tarihten itibaren bu ecnebi, ahlaksız ve şeref yoksunu taklit ettiğimiz Avrupa’nın hayatını yaşam şekli alıp bilimini, teolojisini alamadık.

Bize ahlaksızlığı hayranlık olarak dikte edenler, üretim ve bilim deyince “Senin aklın yetmez” dediler.

Yunan çocuğuna dostu-düşmanı anlatırken, İngiliz guru, kibiri, üstünlüğü aşılarken Türk olarak tarihimizdeki cengaverlikle avutulduk.

Emperyalist ve siyonist sömürgeciler milliyetçiliği uç noktalarda yaşamamızı dikte etti bize.

Ama eğitirken öğretirken hayvansı felsefe ile sömürgeci anlayışla adeta bizi esaret cehalet girdabında boğdu.

Özellikle Rukiye Yeşil hanımefendinin Öncü Medya’ya katılmasını büyük mutlulukla karşıladığımı belirtmek isterim.

Yazdıklarını hepsinin altına imzamı atıyorum. Eksiği var, fazlası yok.

Yazıya yapılan yorumlara gelince.

Bu ulusalcı Avrupa uşağı, hayranı zihniyet istisnayı kaide olarak gösterip emsal teşkil ettirecek söylemleri iyi becerirler.

Milli, yerli, manevi düşüncelere muhalif olanlar azınlıkta olsalar bile sesleri çok çıkar.

Milli ve manevi duruş kimsenin hiçbir vakfın, hiçbir şahsın ukdesinde, mahiyetinde değildir. Kimseyle anılamaz, bilinemez, izah edilemez.

Çocuklarına milletinin asaletini, maneviyatının kutsallığını öğretmeyen devletler, esaretle yaşamaya mecburdur mahkûmdur.

Dünyada tarihine hakaret eden, ecdadına küfreden, 2 bin yıllık tarihinde yazılanı okuyamayan tek millet vardır; o da Türk milletidir.

Çünkü öyle istediler, öyle kurguladılar, öyle kanunlaştırdılar.

İt ürü kervan yürür. Asalet aslına rücu etmekmiş.

Kolay değil 100 yıllık esaretten kurtulmak. 100 yıldır bu memleketi beyaz yakalı ne idüğü belirsiz beyaz mı, kırmızı mı Türkler’in yönetiminden almak.

Rukiye Yeşil’e yorum ve eleştiri yapanlar, ismi düşüncesi ile bu medyada görüşünü belirtecek kadar hoşgörülüyüz.

“Yobazlık mı” dediniz. “Gericilik mi” ne diyorsanız öyle işte…

Sadullah Ünsal