Osmanlı hanedanının 1924'te sürgün edilmesinin ardından 1979'da İstanbul'da doğan ilk hanedan üyesi olan Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Düzce'ye geldi. Tarih Danışmanı Şafak Tunç ile birlikte gerçekleştirdiği Düzce ziyaretinde de sinema sanatçısı Aydan ÇAKIR ve işadamı Mustafa HATİPOĞLU tarafından ağırlandı.

İlk olarak 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 20. yıldönümü olması dolayısıyla afette hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileyen Osmanoğlu, “Bu gün destek için buraya geldik. Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın.” dedi.
 

Dedesinin ABD'deki naaşını Türkiye'ye getirecek

New York'ta 1935 yılında "vurularak öldürülen" dedesi Abdülkerim Efendi'nin mezarını Türkiye’ye getirmek istediğini söyleyerek açıklamalarını sürdüren Osmanoğlu, şöyle konuştu: “Dedem Abdülkerim Efendi, Sultan Abdülhamid Han'ın torunu. 3 Mart 1924'te hanedan sürgüne gidiyor, bütün aileler farklı ülkelere gidiyorlar. Abdülkerim Efendi de Beyrut'a gidiyor, hayatını orada devam ettiriyor, babaannemizle de orada tanışıyor. Babam ve amcam Lübnan'da doğmuş. Lübnan'da yaşarken Doğu Türkistan'dan halifelik teklifi geliyor ve Doğu Türkistan'a gidiyor.”



Namazını eda ederken vurularak şehit ediliyor”

Abdülkerim Efendi'nin “bir otomobil şirketi ile görüşüp markayı Doğu Türkistan'a götürmek” için New York'a geldiğini belirten Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, “Bir bilindik bir markanın tanıtım görüşmeleri için gidiyor ve 3 Ağustos 1935'te otel odasında namazını eda ederken vurularak şehit ediliyor. Bende bayram öncesi dedemin kabrini ziyaret ettim ve çok duygulandım. Çok üzüldük. Biz elimizde geldiğince görüşmeler yaptık sağ olsunlar büyükelçimiz ve konsolosumuz bize desteklerini esirgemedi. Ve devletimizde esirgemedi. Şimdi Amerika’da birkaç prosedür var. Eylül ayında yine oraya gideceğim. DNA testleri istediler bizden. Çünkü o zaman sahipsiz mezarlığı olarak geçiyordu. Prosedür bittikten sonra bu sene içerisine yetişeceğini düşünüyorum, dedemi buraya getireceğiz.” dedi.

Çin ve İngiliz istihbaratları öldürttü”

Osmanoğlu, dedesi Abdülkerim Efendi'yi "Çin ve İngiliz istihbaratlarının öldürttüğüne" inandıklarını belirtti.

Vatandaşlığımızı veren Turgut Özal’dı”

Osmanlı hanedanının 1924'te sürgün edilmesinin ardından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını 1985'te merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal zamanında aldıklarını anımsatan Osmanlı Şehzadesi Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, şunları kaydetti:

"Arkalarına bile Osmanlı tuğraları asıyorlar ama torunlarına saygı göstermiyorlar"

“Vatandaşlığımızı veren Turgut Özal’dı. Biz oturma tezkeresiyle oturduk, bu gerçekten üzücüydü. Hepimiz Osmanlı’yı seviyoruz ama maalesef sadece sözde seviyoruz, özde sevemiyoruz. Bunlar acı gerçekler. Lokantalar, kafeler var Osmanlı adına her şey var hatta arkalarına bile Osmanlı tuğraları asıyorlar ama torunlarına saygı göstermiyorlar. Aslında iade-i itibar verilmeli. Dünyada nasıl farklı hanedanlıklar varsa bizde de olmalı bu ülkemize değer katar diye düşünüyorum.”

Suriyeliler’in de adını karalamak istiyorlar”

“Devlet-i aliyye baktığımızda sadece Suriye’ye değil bir çok vatandaşa kucak açmışız.” diyen Osmanoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Biz devlet-i aliyyenin devamıyız. Bizden başka hiçbir ülke ne Suriye’ye ne de başka bir ülkeye sahip çıkmaz. Aslında baktığınız zaman Suriye’den gelen çok çeşit insan var, ülkemizi karıştırmaya gelenler de var ve Suriyeli oldukları için Suriyeliler’in de adını karalamak istiyorlar. Bundan 10 sene öncesine kadar Suriye’ye ziyaretler yapıyorduk. Suriyeli bir kardeşimiz bir Türk bayrağını gördüğü zaman resmen saygı duruşuna geçiyorlardı hala daha öyle. Onlar da özünde Osmanlı’yı ve Türk devletine olan saygı ve sevgisini yitirmediler. Bizlere değer veriyorlar. Yine Doğu Türkistan bizim kanayan yaramızdır. Onlar bizim kardeşlerimizdir, onlara sahip çıkmak zorundayız 16 millet tek devletiz. Doğu Türkistan içinde sessiz kalınmaması lazım ve o zulmün son bulması lazım.”

Muhteşem rezalet diye bir dizi vardı, geçmişimize hakaret etti”

Osmanlı Şehzadesi Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Osmanlı hanedanının sürgününün nasıl başladığını, hanedanın sürgünde neler yaşadığı, nerelere gittiklerini ve nasıl bir hayat sürdüklerini anlatan bir sinema filmi projesi üzerinde çalıştıklarını belirterek, şunları söyledi:

"Milletimizin aklında kalan soru işaretlerini aydınlatmak için sinema filmi projesi düşündük, bu projeden sonra dizi de düşünüyoruz. Çalışmalarımız gayet hızlı bir şekilde devam ediyor. Bunu ilk defa sizinle paylaşıyoruz. Projenin adı 'Hanedan Sürgünü'. Sürgüne gitmiş olan amcalarımız, halalarımız bizlerle çok güzel şeyler paylaştılar, bizde olan bilgi hiçbir tarihçide yok, bu bilgi ve paylaşımları çok güzel bir şekilde işleyip sunmak, beyaz perdeye taşımak istiyoruz. Gerçekten neler yaptılar? Düşünebiliyor musunuz bir şehzadenin çöplükten dahi yemek yediğini, bunların bilinmesi gerektiğini düşünüyoruz. Eskiye döndüğümüzde “muhteşem rezalet” diye bir dizi vardı. Bu bizim geçmişimize hakaret etti. Farklı ülkeler bile ayağa kalktı nasıl böyle bir şey olabilir diye. İlk bölümünde ben dedim ki bu muhteşem bir rezalet. Bu gün baktığımızda payitaht olsun diriliş olsun anlatmaya çalışıyor ama bazen gündeme vuruluyor. Şahsi düşüncem gündemle bir tutulmamalı. Abdulhamid Han dendiği zaman kendisinin yaşamış olduğu o gün ki siyaseti olayları anlatılması lazım. Bizim yapacağımız projede 36 padişahı sinema tadında anlatmak istiyoruz. Hanedan sürgünü ile başlayıp diğer padişahları da anlatacağız.”

Fatih Erbakan’ın babasının çizgisinde olduğunu görünce kabul ettik”

Yeniden Refah Partisi ile yollarının nasıl kesiştiğini de anlatan Osmanoğlu, şöyle konuştu:

“Şu zamana kadar hçbir teklif gelmedi herhangi bir partiden. Rahmetli Necmettin Erbakan hocayı ayrı severiz şimdiki partileri de kısmen severiz lakin bize böyle bir teklif sunduklarında bizim için büyük bir şeref olduğunu düşündüm. Fikirlerimizin uyuştuğunu görünce biz de Fatih Erbakan’ın babasının çizgisinde olduğunu görünce biz de kabul ettik.”

HABER: C.ÜSTÜNER