Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı ve Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hulusi Keçeci, en sık rastlanan baş ağrısı türlerinden migren, migrene yol açan nedenler ve tedavi yöntemleri hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

Kadınlarda daha sık görülüyor

Migreni kronik bir baş ağrısı türü olarak tanımlayan Prof. Dr. Hulusi Keçeci, migrenin toplumda her 100 kişiden 12’sinde görüldüğünü belirterek bu hastalığa, erkeklere oranla kadınlarda 2-3 kat daha sık rastlandığını dile getirdi.

3 gün süren baş ağrıları da var

Migrenin bazı hastalarda seyrek baş ağrısı, bazı hastalarda ise ayda 7-8 atak şeklinde seyredebileceğini ifade eden Prof. Dr. Keçeci, “Atak sırasındaki baş ağrısı saatlerce sürüp geçebileceği gibi, 24 saat süren hatta 3 güne kadar uzayan durumlar da olabilir. Migrende görülen baş ağrısı, zonklayıcı nitelikte olan, orta veya ağır şiddetteki baş ağrısıdır. Başın bir tarafında yoğunlaşabileceği gibi tümüne de yayılabilir. Bazı hastalarda baş ağrısına bulantı hissi, hatta kusma eşlik edebilir. Işıktan, sesten rahatsız olma, görme bulanıklığı, ışık çakmaları eşlik eden diğer bulgular olabilir. Uyku ve istirahatle kısmen yatışabilen baş ağrısı; uykusuzluk, açlık, yorgunluk, ağır kokular, parlak ışıklar, gürültülü ortamlar, uzun seyahatler, stres, soğuk ve benzeri birçok tetikleyicilerle başlayabilir.” dedi.

Kadınlarda daha sık görülme nedenleri

Migrenin genellikle genç erişkin döneminde başladığını ve çocukluk çağında ve ileri yaşlarda da nadiren ortaya çıkabileceğini söyleyen Prof. Dr. Keçeci, migrenin kadınlarda daha sık gözlendiğini ifade ederek, hormonlarla ilişkisi gösterilmiş olan migren baş ağrısı sıklığının, adet dönemlerinde ve gebeliğin ilk dönemlerinde artış gösterebilirken, menopoz sonrası yatışabileceğini sözlerine ekledi.

İki tedavi yöntemi

Ağrı ataklarını ortadan kaldırmaya, ağrının şiddetini ve sıklığı baskılamaya yönelik tedavi uygulandığını ifade eden Prof. Dr. Hulusi Keçeci, migrende atak tedavisi ve koruyucu tedavi olmak üzere iki ana tedavi yöntemi olduğunu söyledi. Prof. Dr. Keçeci, “Atak tedavisinde amaç, atak geldiğinde ağrının hızlı, etkin ve güvenli biçimde sonlanmasını sağlamak ve hastayı mümkün olan en kısa zamanda günlük yaşamına geri döndürmektir. Bu tedavide basit ağrı kesicilerden, migrene özel ağrı kesicilere kadar değişen geniş bir ilaç kullanımı mevcuttur.” diyerek açıklamalarına devam etti. Koruyucu tedaviyle hastanın atak sıklığını, atak şiddetini azaltmanın ve hastanın günlük yaşam kalitesini arttırmanın hedeflendiğini sözlerine ekleyen Prof. Dr. Hulusi Keçeci, koruyucu tedavi ile hastaların yüzde 85’inin bu ağrı ataklarından uzun süre kurtulduğuna dikkat çekti.

Koruyucu tedavi, kişiye özel olarak planlanmalı

Koruyucu tedavinin, kişiye özel olarak planlanması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Keçeci,  “Koruyucu tedavide kullandığımız ilaçlar, ağrının gelmesini engellemeye yönelik ilaçlardır ve belli periyotlarda düzenli kullanım gerektirir. Yine kişiye özel olarak seçtiğimiz ilaçlar, atak tedavisinden farklı olarak hastanın ataklarının şiddeti, sıklığı, süresi ve eşlik eden bulguların varlığına göre planladığımız bir süre içinde düzenli olarak kullanılmasını istediğimiz ilaçlardır ve ağrının gelmesini engellemeye yönelik tedavilerdir.” ifadelerini kullandı.

Doğru bilinen yanlışlar

Son olarak migrenle ilgili olarak doğru bilinen yanlışlara dikkat çeken Prof. Dr. Hulusi Keçeci, “Halk arasında bilinen en önemli ön yargı, migrenin tomografi veya MR’ da görüldüğüdür. Oysaki bunlar sadece diğer nedenleri dışlamak için kullanılır. Bir diğer yanılgı da migrenin tedavi edilemez bir hastalık olduğuna ilişkin yanılgıdır. Halbuki migren, uygun tedavi ile yüzde 85 oranında kontrol altına alınır. Bir diğer önemli sorun hastaların, bir migren hastasına iyi gelen tedavinin kendisine iyi geleceğini düşünüp, başka hastaların ilaçlarını kullanılmasıdır. Oysaki her migren hastasının ilaca yanıtı farklıdır.” sözleriyle açıklamalarını noktaladı.

HABER;C.ÜSTÜNER