TBMM Genel Kurulu’nda, İçişleri Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kurumların 2020 yılı bütçelerinin görüşmelerine başlandı.
Genel Kurulda, bakanlığın yanı sıra Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığının da bütçeleri görüşüldü. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sahil Güvenlik Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve AFAD bütçeleri üzerine söz alan İçişleri Komisyonu Üyesi MHP Düzce Milletvekili Ümit Yılmaz, Türkiye’nin toprakları bulunduğu coğrafya itibarı ile doğal afetlerin sıklıkla yaşandığı bir bölgede olduğunu belirterek, sözlerine şu şekilde devam etti:

“Afetlerle karşılaşmadan tedbirler alınmalı”
"Son yıllarda yaşanan büyük depremlerin yanı sıra iklim değişikliğine bağlı olarak sel, heyelan, hortum ve benzeri felaketler bunun en büyük göstergesidir. Bu konumda olan ülkemizin AFAD gibi bir kurumu hayati öneme haiz niteliktedir. 12 Kasım Düzce depremiyle alakalı yaptığım konuşmada da belirttiğim gibi afetlerle karşılaşmadan önce alınacak tedbirler, karşılaşıldıktan sonra yapılacaklardan hem daha ucuz olacak, hem de can kayıplarını azaltacaktır. Olası muhtemel bir İstanbul depremi bu çerçevede değerlendirilmeli ve hazırlıklar buna göre yapılmalıdır.”

“Sel afeti dere yataklarının ıslahının bir an önce yapılması gerektiğini gösterdi”
Depremin yanı sıra özellikle Karadeniz gibi sel felaketlerinin sıklıkla yaşandığı bölgelerde de gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine işaret eden Milletvekili Yılmaz, şunları kaydetti:
“Yeri gelmişken 18 Temmuz’da Akçakoca, Cumayeri, Gümüşova ve Gölyaka’da yaşadığımız sel felaketinde sayın bakanların göstermiş oldukları yoğun ilgiden dolayı kendilerine hemşehrilerimiz adına teşekkür ederim. 18 Temmuz’da yaşadığımız sel felaketi dere yataklarının ıslahının bir an önce yapılmasının ve daha önceden dere yataklarına yapılan yerleşim bölgelerinin gözden geçirilmesinin gerekliliğini gözler önüne sermiştir. Yaşadığımız sel felaketinden sonra yerleşim yerlerine yeni yapılacak konutların dere yatağına olan uzaklığı göz önünde bulundurularak izin verilmemesi doğru bir yaklaşımdır.”

“Ülkemizde kayıtlı göçmen sayısı 5 milyon 74 bine ulaşmıştır”
“Kendi karasularımızda ve uluslararası sularda her gün yaşanan Aylan bebek gibi facialar insan olarak içimizi acıtmıştır.” diyen Yılmaz, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Uluslararası sularda göçmenleri taşıyan botları kendi karasularına sokmayan, hatta batıran Avrupa Birliği ülkelerinin kolluk kuvvetleri, demokrasi ve insan hakları konusunda dünyaya nutuklar atan Avrupa ülkelerinin yüzündeki maskeyi düşürmüş ve gerçek yüzlerini ortaya çıkarmıştır. Yapılan anlaşmaların ve çıkarılan kanunların sonucunda ülkemizde kayıtlı göçmen sayısı 5 milyon 74 bine ulaşmıştır. Bu göçmenlerin Kasım 2019 tarihi itibariyle 3 milyon 680 bini geçici koruma kapsamına alınan Suriye vatandaşlarıdır. Bu göçmenlerden 79 bin 820 kişiye Türk vatandaşlığı verilmiştir. Tarihsel sorumluluğumuz ve Türk İslam kültüründen kaynaklanan özelliklerimiz dini, dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun kendi vatanlarında zulüm gören, haksızlığa uğrayan, insanlara kucak açmamıza neden olmuştur.’’

“Sorun sadece sayı ve zaman da değildir”
2011 yılından bu yana statüleri farklı olsa da göçmen sayısında her geçen gün artış olduğuna dikkat çeken Milletvekili Ümit Yılmaz, şu çarpıcı ifadeleri kullandı:
“Sorun sadece sayı ve zaman da değildir. Bunun yanı sıra ev sahibi olan toplumun ve misafir toplumun da buna çoğunlukla katılması gerekmektedir. Oysa yapılan sosyal araştırmalarda Türk toplumunun yüzde 86’sı ülkemizde bulunan Suriyeliler’in geri dönmesi gerektiğini ifade etmektedirler. Aynı araştırmalarda Suriyeliler’in özellikle 18-24 yaş grubunda Türkleri sevmedikleri yönünde ifadeleri bulunmaktadır. Bu durum aynı mahallede yaşayan Suriyeliler ile vatandaşlarımız arasında en ufak bir sürtüşmenin büyük bir toplumsal olaya dönüşmesi tehlikesini de içinde barındırmaktadır. Geçmişte Şanlıurfa, Bursa, Denizli, Uşak, Hatay gibi illerimizde yaşanan olaylar bunun göstergesidir.”

“Bir diğer kalıcı çözüm gönüllü geri dönüşün sağlanmasıdır”
Yılmaz konuşmasına şu şekilde devam etti: “Yerel entegrasyonun ekonomik boyutuna göz atacak olursak, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle şu ana kadar ülkemizin Suriyeli göçmenlere harcadığı para 40 milyar dolar civarındadır. Suriyeliler’in ekonomiye getirdiği söylenen katkı ve Avrupa Birliğinden alınan 3 milyar Euro yapılan masrafların faizini bile karşılamamaktadır. Oysa 40 milyar doların ekonomiye ve yatırıma yönlendirilmesinin ülkemize getireceği kazanç ve refah hesap edildiğinde, Düzce’de tamamlanamayan yolların ve yatırımların bitmesinin yanı sıra, ülkemizde yapılacak birçok büyük projenin de hayata geçirilmesi sağlanabilirdi. Bir diğer kalıcı çözüm gönüllü geri dönüşün sağlanmasıdır. Maalesef bu da kısa zaman içinde sağlanabilecek gibi görünmemektedir. Gönüllü geri dönüşün sağlanmasının hem ülkemiz, hem dünya açısından en ucuz maliyeti ise yeni Suriye anayasasının düzenlenmesidir. Ülkemizde yaşayan Suriyeliler’in canını, malını, inancını, kültürünü koruyacak ve güvenliğini sağlayacak bir yeni anayasa yazımı sonucunda ülkelerine gönüllü olarak dönmelerinin önünü açacaktır. Güvenlikleri sağlanan Suriyelilerin kendi ülkelerine dönmeleri ağır bir yıkım geçiren ve nitelikli eleman ihtiyacı olan ülkelerinin toparlanması için gereklidir. Bu yüzden Suriyelilere vatandaşlık verilirken bu durumun göz önünde bulundurulması ve Türk vatandaşlığının verilmesinde gözetilen istisnai vatandaşlık hükümleri tekrar gözden geçirilmelidir. Türk vatandaşlığı verilirken sadece maddi yatırımları göz önünde bulundurmakta yanlış bir bakış açısıdır.”