Saadet Partisi İl Başkanı Birkan Mertol, düzenlediği basın toplantısında yerel ve ulusal gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“Biz siyasette kavga edilmesini tasvip etmiyoruz”

Mertol düzenlediği basın toplantısında, “Saadet Partisi Millet İttifakı ile Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde ittifak yaptı. Saadet Partisi ondan sonra kendi öz benliği ile kendi tüzel kişiliği alır, hangi partiyi destekleyecekse ve eleştirecekse, kendi kararını kendisi verir.  Biz Düzce’de diğer il başkanları ile bugüne kadar hiç gerçekleştirilmeyen bir olayı gerçekleştirdik ve her 2 ayda bir 9 partinin İl başkanıyla bir araya gelip Düzce’nin sorunlarını masaya yatırdık. Ama 2 yıl sonra ne oldu da, 2 grup arasında çok ciddi manada bir kavga başladı. Biz siyasette kavga edilmesini tasvip etmiyoruz.”

“Millet İttifakı 24 Haziran’da kalmıştır”

“Siyasi partiler, birbirlerinin rakipleridir, düşmanları değil.” diyen Mertol, şöyle devam etti: “Bazı siyasi il başkanlarımız basın açıklamalarında hala Millet İttifakı diye partileri sıralıyor ve bu partilerin içine Saadet Partisi’ni de katıyor ve karalama yaparcasına bir söylem yapmakta. Millet ittifakı yapılmıştır ve 24 Haziran’da kalmıştır Millet İttifakı. Bugün Saadet Partisi hiçbir partiyle ittifak halinde değildir. Bunun altını çizerek net bir şekilde söylüyorum ve bunu söyleyen arkadaşlara da buradan kulaklarını açıp iyi bir şekilde dinlemelerini istiyorum. Kardeşim; bizimle derdiniz varsa açık açık konuşun. Ama Saadet Partisi’ni hiçbir şekilde karalamaya müsaade etmeyiz.” diye konuştu. 

“Yol İMF’yi gösteriyor, ama gidemiyorlar”

Açıklamasında ülke gündemine de değinen Mertol, Türkiye’de ekonomisinin çok kötü durumda olduğunu öne sürerek, “Dolar 7 lirayı geçti, tekrar 7’nin altına düştü. Ama doların 7 liranın altına düşmesi ekonominin düzeldiği manasına gelmez. Türkiye’nin yurt dışında itibarı kalmadı, ekonomide alınan kararlar Türkiye’nin ekonomide kendi kendine yetmeyecek bir ülke olduğunu gösteriyor.  Türkiye’nin brüt dış borç stoku 450 milyar dolar. 160 Milyar dolar taksidi var ödenmesi gereken.  Türkiye’nin kredisi kalmadığı için bunu normal bir yolla tedarik etmek mümkün değil. Yol IMF’yi gösteriyor ama IMF’ye gidemiyorlar. IMF’nin en tehlikeli yanı bir ülkeye el uzattığı zaman o ülkenin bütün politikalarını kendi belirlemesidir.  Kim ne derse desin bu iktidar iş başına geldiği zaman 2002 yılında yapılan övgüleri hatırlıyoruz. O övgüler iktidarın IMF politikalarına yakın olduğunu gösteriyor.” diye konuştu.

“AVM’lerden önce adliyeler açılmalıydı”

Salgın sürecinin sonuna yaklaşıldığı bu günlerde iyi bir planlamaya ihtiyaç olduğunu kaydeden Mertol, şunları söyledi:

“İkinci bir dalganın gelmesinden açıkçası endişe ediyoruz. İktidarın kendi şahsi görüşü doğrultusunda değil, Bilim Kurulu tavsiyeleri yönünde karar verilmelidir. AVM’lerin açılması önemli ama adalet mekanizmasının açılması da bir o kadar önemli. Bu sebeple adliyeler açılmalıdır. Bir normalleşme varsa önce adalet kurumunun işleyişi rayına oturtulmalıydı. Camilerin açılması da dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır.  Biz topluma zarar verecek tarzda camileri doldurmanın doğurabileceği zararların ele alınması söz konusu elbette ama tedbirler gevşerken camilerimizi içinde gerekli tedbirler ele alınmalıdır.  Uzun zamandır ezanları dinliyoruz ama camide namaz kılamıyoruz. Özellikle Cuma namazlarını eda edememenin hüznü var milletimizde.”

“Aileyi korumak, toplumu korumaktır…”

“Aile bizim toplumumuzun temelidir.” diyen Mertol, konuşmasında İstanbul Sözleşmesi’ne de değindi. İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye için tam bir facia olduğunu savunan Mertol, son olarak şunları kaydetti:

“Aileyi korumadan toplumun sağlıklı bir yapıya kavuşması mümkün değildir. Aile bir erkek ve kadından meydana gelir. Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdır. Cinsiyetsizlik diye bir şey yoktur. Biz kadına şiddetin karşısındayız biz öyle bir inanca sahibiz ki; ‘cennet annelerin ayakları altındadır’ buyrulmuştur. Bu sebeple biz kadına en büyük değeri vermek zorundayız.  Ama siz bir sözleşme düşünün beyiyle alakalı en ufacık bir şikâyette bulun duğu takdirde kocasının ifadesi dahi alınmıyor, evinden uzaklaştırılıyor. Buna razı gelemeyiz bu adalet değil, bu aileyi korumaz.  Unutmayınız aileyi korumak toplumu korumaktır.  Bu konu hassasiyetle ele alınmalıdır, kadına şiddete izin verilmeden ailenin korunmasına mecburuz. Aileyi koruyacağız.  Ne yazık ki Macaristan ve Rusya bu konuda bizden daha hassas davranıyor.  Kimse toplum yapısını bozacak bir anlayışı hâkim kılmaya çalışmamalıdır.”