Düzce Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Metin Kılıç, son yılların önemli gündem maddelerinden olan kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusuna ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Kadına yönelik şiddet küresel bir sorun

 

Kadına yönelik şiddetin sadece Türkiye’de değil, her gelişmişlik seviyesindeki bütün ülkelerde yaşanan küresel bir sorun olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Metin Kılıç, kadına yönelik şiddeti; “Cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, ruhsal ve cinsel hasarlarla sonuçlanma ihtimali bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır.” şeklinde açıkladı.

 

Şiddetin tek bir nedene indirgenerek açıklanması ve algılanmasının bilimsel gerçeklerle bağdaşmayacağını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Kılıç, sosyolojik olarak kadına yönelik şiddetin fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet ve cinsel şiddet başlıkları altında incelenmesi gerektiğini belirterek, her türlü fiziksel etkiyi içinde barındıran toplumsal yapıda ve kadın cinayetlerinde en çok ön plana çıkan, farkındalık yaratılan şiddet türünün fiziksel şiddet olduğunun altını çizdi.

 

Saldırganlık güdüsü öğrenme temellidir

 

Toplumsal cinsiyet kavramının günümüzde kadın-erkek eşitsizliği anlayışı açısından oldukça önemli olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Metin Kılıç, “Cinsiyetimiz doğal, biyolojik ve değişmez iken, toplumsal cinsiyet, insan tarafından icat edilen, zamana, kültüre ve aileye göre değişebilmektedir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet kavramı, toplumsal cinsiyet rollerini de beraberinde getirmektedir.” dedi.

 

Kız ya da erkek olarak dünyaya gelen her bireyin, yaşadığı toplumda kadına ya da erkeğe dönüştürüldüğünü ve hayatı boyunca, içinde yaşadığı kültürel yapıdaki rollere uygun davranmasının beklendiğini belirten Kılıç, “Toplumsal olarak kadın ve erkeğe dönüştürülme süreci öğrenmeyle ilgili ise, şiddetin temelindeki saldırganlık güdüsü de öğrenme temellidir ve sosyalleşme sürecinde öğrenilir. Bu anlamda kadın-erkek eşitsizliği algısı da kadına yönelik şiddeti arttıran temel geleneksel değerlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Erkek algısında şiddet sorun olarak görülmüyorsa ve sorun çözmenin aracı olarak onay görürse meşrudur. Yani burada da şiddetin sosyalleşme aracı olarak görülmesi söz konusudur.” şeklinde konuştu.

 

Türkiye’de her üç kadından biri şiddet görüyor

 

Şiddetin sosyalleşme aracı olarak doğal hale gelmesinde ataerkil yani erkek egemen toplumsal yapının etkisinin de büyük olduğunu sözlerine ekleyen Yrd. Doç. Dr. Kılıç, “Kadına yönelik şiddetin ataerkil toplumlarda daha fazla görüldüğünü iddia etmek yanlış olur. Ama şu tespit önemlidir. Ataerkil toplumlarda kadına yönelik fiziksel şiddet daha fazladır denilebilir. Yapılan araştırmalarda dünyada her dört kadından biri, Türkiye’de ise her üç kadından biri şiddet görmektedir. Bu durumdan hareketle modern toplumlarda da şiddetin farklı versiyonlarıyla kadınların karşılaşması söz konusudur.” ifadelerini kullandı.

 

Bu sözler toplumsal zihniyete dönüştürüyor

 

Kadına yönelik şiddetin sosyolojik nedenlerinde, toplumun sosyal ve kültürel kodlarının önem taşıdığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Metin Kılıç, bu bağlamda; “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Kocandır, sever de döver de”, “Dayak cennetten çıkmadır”, “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” gibi söylemler ve kalıplaşmış anlayışların da şiddetin toplumsal zihniyete dönüşmesinde etkili olduğunu vurguladı.

 

Mahalle baskısının etkisi yadsınamaz

 

Kadın cinayetlerinin temelindeki kolektif şuurun etkisinin öneminden de bahseden Yrd. Doç. Dr. Kılıç, “Günümüzde kadın üzerinde, boşanmaların geleneksel baskısının azaldığı (dulluk, damgalanma, potansiyel tehlike vb.), boşanma olgusunun arttığı yapılan bilimsel araştırmalarda ve TÜİK araştırmalarında belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır. Boşanma olgusu hukuksal anlamda kadına özgürlük imkânı sağlarken, sosyal anlamda ne yazık ki o özgürlüğün sınırlandırıldığını söylemek mümkündür. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ve çeşitli kurumların bu konulara hassasiyetle yaklaşmaya çalıştığı ve kadına şiddete karşı politikalar geliştirdiği kamuoyunda gözlenmektedir. İletişim araçlarında kadın cinayetleri üzerine haberlerin yoğun olarak gösterilmesi, kadınların güvenlik kuvvetleri tarafından yeterince korunamaması ve hukuksal müeyyidelerin caydırıcılığının yeterli olmaması gibi unsurlar kadın cinayetlerine yönelten sebeplerin açık yönünü oraya koymaktadır.” diyerek açıklamalarına devam etti.

 

Kadın cinayetlerinde kolektif şuurun gizli yönlerinden olan mahalle baskısının etkisinin yadsınamayacağını söyleyen Kılıç, bir çiftin boşanma sürecinde bilirkişi olarak incelemelerde bulunduğunu belirterek, “Boşanma olgusu gerçekleştikten sonra peyderpey kadın ve erkekle görüşmelerimiz ayrı ayrı devam etmiştir. Yaklaşık beş aylık bir sürecin sonunda kişilik yapısı olarak sakin, mütevazı, beyefendi olarak tabir ettiğim adamın bir canavara dönüştüğü ve kadına telefonda tehdit söylemlerinde bulunduğu, iş çıkışında kadını takip ettiği ve üzerinde kesici aletler bulundurduğu tespit edilmiştir. Bu sürecin doğmasına etki eden unsurları analiz ettiğimizde adamın sosyal çevresi tarafından küçük düşürüldüğü, ‘Herkes televizyonlarda erkekliğini kanıtlıyor, sen neden gerekeni yapmıyorsun?’ gibi tahrik içerikli baskılara maruz kaldığı tespit edilmiştir.” şeklinde konuştu.

 

Kadın cinayetlerine yönelten diğer sebeplerin

 

Kadın cinayetlerine yönelten diğer sebeplerin arasında bencillik duygusu, sapkınlık, örselenmiş kimlikler, psikolojik sıkıntıların da olduğunu ve bu gibi unsurların arkasında yatan sosyal durumların göz ardı edilemeyeceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Kılıç, yapılan araştırmalarda eğitim durumu arttıkça, fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadın oranının genel olarak azaldığını, ancak yükseköğrenim görmüş kadınların sosyo-ekonomik statülerinin yükselmesiyle birlikte, kadınların şiddet yaşadıklarını itiraf etmelerinin zorlaşabileceğine dikkat çekti.

 

Lise çağı gençliğinin şiddet algısı

 

Kır-kent ayrımında, statü ayrımında, nikâh türü ayrımında veya kadının çalışıp çalışmamasına göre fiziksel şiddetin artıp azalmasının söz konusu olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Kılıç, geçtiğimiz yıl yapılan “Toplumsal Bir Paradigma Olarak Şiddetin Sıradanlaşması Ve Şiddeti Azaltma Yolları: Düzce Örneklemi” adlı araştırmayla elde ettiği bazı sonuçları paylaştı. Kılıç, “Araştırma projesinde lise çağı gençliğinin şiddet algısı analiz edilmeye çalışılmış ve toplumsal cinsiyet ayırımı olmadan şiddet olarak fiziksel şiddetin etkisinin söz konusu olduğu tespit edilmiştir. Gençlere sorulan sorularda “Kızını dövmeyen dizini döver” söylemine kız çocuklarının da katıldığını, evde eşe karşı (anneye) şiddet kullanıldığında ya da dövüldüğünde anne ne yapmalıdır? sorusuna ise kız çocuklarının yüzde 20’sinin ve erkek çocuklarının yüzde 30’a yakınının annenin çocukları için her şeye katlanması gerektiğini belirtmesi düşündürücüdür.” ifadelerini kullanarak şiddettin meşrulaştığını belirtmiştir." diye konuştu.

 

Sorun nasıl çözülür?

 

Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde topluma, kurum ve kuruluşlara düşen sorumluluklardan bahseden Yrd. Doç. Dr. Kılıç, “Genel olarak toplumsal ve kültürel yapıdaki şiddetin bir çözüm aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir. Eğitim salt formel okul kurumlarında değil, yayın öğretim teknikleriyle ve medyanın pozitif etkinliği ile sağlanmalıdır. Medyada üretilen kültürel ürünler, diziler ve programlarda şiddet, bir örnek model olarak sunulmamalıdır. Ailede, okulda ve işyerlerinde şiddet olgusunun en aza indirgenmesi için kadın, erkek ve çocukların uzman sosyologlar tarafından eğitilmesi gereklidir.” dedi.

 

Toplum Destekli Polislik Şubelerinin bu konuda önleyici tedbirleri arttırması için uzmanlaşmasının yanı sıra personelinin arttırılmasının gerekliliğine vurgu yapan Kılıç, “Aile Danışmanlık Merkezlerinin de daha işlevsel hale getirilmesi gereklidir. Ailenin bütün sorunlarına ilişkin, ailelerin bu merkezlere danışmalarının sağlanması gerekmektedir. Ailelere yönelik farkındalık ve bilinçlilik programı uygulanmalıdır.” dedi.

 

Üniversitelerde, kadına yönelik şiddet konusunda alanında uzman sosyologlar yönetiminde “Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezleri” açılmasının ve bu merkezlerde amacına uygun bilimsel araştırmalar yapılmasının gerektiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Metin Kılıç, bu araştırmaların kurum ve kuruluşlar tarafından örnek alınıp desteklenebileceğini ifade ederek açıklamalarını sonlandırdı.

HABER;C.ÜSTÜNER