Bugün Yorumlu-yorum’da bir yaşam analizi yapmak istedik. İnsanların konuştuğu dillendirdiği bir konu. 15 Temmuz Şehitler Parkı biliyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde burası tamamen, uyuşturucu, şarapçı, fuhuş içinde olan insanların gece kaçamak yaptığı yer gibi bir ucube noktaya doğru gidiyordu. Burayı Saydam Firması alarak, cağ kebap ve kafeterya özelinde bir hizmet alanına bu işi dâhil etti. Ama bir dünya dedikodu… Şehir merkezindeki İnönü Parkındaki Cahit Aydın’ın olan veya diğerlerinin olan yerleri, bunun içinde Saydam da vardı. Buralar yıkıldı, Millet Bahçesi’ne dönüştürüldü. Cahit Aydın çıktı dağlara, Bolu’nun yaylalarında koyun çobanlığı yapıyor, tabiri caizse. Hayata oradan başladı veya kendini oralara attı. Akabinde Avni Akyol Park’ında olan binalar yıkıldıktan sonra Saydam’ın da burada bir yeri vardı. O da yıkıldı. Biliyorsunuz, Zekeriya Beşyüz diye biliyoruz biz, Zekeriya Korkmaz Beyin de bir tane Konak Gazinosu vardı. Depremde çok büyük zarar görmüştü. Güçlendirmeler yapıldı, daha sonra farklı şeyler oldu. Orası da yıkıldı. Zekeriya Bey orada insanları dinlerdi. Gelen olurdu, giden olurdu. Şimdi Düzcespor Tesislerinde kendine bir alan buldu. Düzcespor ve Düzce’ye de faydalı bir konuma geldi. Yani Düzce’ye de faydalı oldu, kendine de faydalı oldu. Çünkü orda birçok insan boş muhabbetlerle veya farklı isteklerle sıkıntı veriyordu. O iyi yerini buldu. Cahit Bey de dağlarda.

Şimdi Murat Saydam… Biliyorsunuz seçimlerde bir konu olmuştu. Neydi o konu? Murat Saydam AK Partili, bir MHP’li Belediye Başkan adayının organizasyonunda döner kesti, döner yaptı deyip de Belediye Başkanı Sayın Faruk Özlü’ye bunu hin ve şer cephesi farklı şekilde anlattıktan sonra, baya bir sıkıntılar doğdu. Ticaret Odası Başkanı Tuncay Şahin’in de gayretleri ve arabuluculuğu ile 15 Temmuz Şehitler Parkı Murat Saydam’a ve Saydam firmasına cağ kebabı olarak verildi. Ama nasıl verildi? Niye verildi? Bunlara herkes kendine göre yorum yapıyor. Bu işin karşısında olanlarda, eleştirilenler de eleştirenler de, karşısında olanlar da, yanında olanlar da, organizasyon yapılmadan önce oraya hiç gecenin saat onunda, on birinde, ya da gündüzün farklı saatlerinde gittiler mi? Gittiniz mi? Biz zaman zaman gitmiştik. Gece gitmemiştik ama gündüz gitmiştik. Yani bu nasıl izah edilir ekranlardan bilmiyorum, ama kadın erkek çamaşırından, fuhuş hane noktasında, uyuşturucusundan, şarapçısına kadar, nerede it kopuk varsa tabiri caizse oraları mesken tutmuştu. Ön tarafta ailelerin oturabileceği bir yer varken, arka tarafta tam bir mezbelelik haldeydi. Buraya bir tane nöbetçi lazımdı, nöbetçiliği de Saydam ailesi yaptı. İşin özünde bu var. Fakat enteresan olan bir şey daha var, burada.

Düzce’nin içinde bir sıkıntı daha var. Sayın Özlü geldikten sonra sokak köpekleri noktasında çok ciddi bir sıkıntı oldu. Yani ondan önce de vardı da… Bir de biz köpek barınma merkezi yapınca, işte çevre illerden ilçelerden itini köpeğin toplayan getirdi, Düzce’nin içine bırakıverdi “nasıl olsa burada barınak var” havasıyla beraber. Yani köpek sayısında ciddi bir artış oldu. Bir de bu köpeklere hayvan severler, ki gayet de doğal, işte ettir tavuktur, şudur budur neyse… Lokantalardan artıktır, yemek desteğiyle onlara bakmak gibi böyle bir görev edinmişler. Tabi bunlar insanların taktiridir. Fakat parkın içinde, Düzce’nin sokaklarında bu sokak hayvanları, sokak köpekleri çiftleşiyor arkadaş, çiftleşiyor. Yani bunu Belediye barınma merkezinde “İşte biz bunları kısırlaştırıyoruz”, demek ki kısırlaşmamışlar. Bunun da önüne geçilmeli.

Parkın o mezbelelik halinden kurulup da iş dünyasına ve toplumun sosyal yaşamındaki yeri olan noktaya hizmet etmesi fevkaladenin de fevkinde bir gelişme. Ama önünü, arkasını iyi toparlamak lazım. Buradaki hadise şundan ibaret; Düzce’ye hakikaten güzel bir işletme açılmış ve aynı zamanda Düzceli bir esnaf.  İşletmenin açılması kar edecek diye, “Bunu nasıl almış?” soruluyor. E, talep etmiş almış. Proje oluşturmuş almış bunu. Burada hepsinden önemlisi adam burada nöbet tutmaya başlamış. Gecenin ilerleyen saatlerinde, hava kararmaya başladığı zaman oraya alışan şarapçısıymış, uyuşturucusuymuş veya başka amaçla oraya gelen insanları da oradan kovmayla başına aslında dert almış da. Ama bir hale girmiş mi? Girmiş. Düzene girmiş mi? Girmiş. Daha güzel olsun. Şimdi Belediyeler veya idare ve irade sahibi olanlar, toplumda bazı meselelerde gördükleri hassasiyetlerde yani toplumun sosyal yaşamında, yaşam alanlarının kalitesinin yükselmesinde bazı tasavvufları alırlar. Burada Faruk Bey güzel bir tasavvuf almış. İsabetli de olmuş. Geçtiğimiz günlerden beri buraya sürekli sosyal medyadan gelip gidenleri de işletme sahibi sosyal medya hesabında da paylaşıyor. Paylaştıkça da insanlar farklı konuşuyor. Ben şuna bakıyorum; bir memlekette bir adam konuşuyor. Nereden konuşuyor? Vicdanından mı, cüzdanından mı, imanından mı? Nereden konuşuyor? Beklentisi ne? Konuşmanın arkasındaki mantık ne? Mantıkta konuşulan söz, atılan taş ürkütülen kurbağaya değiyor mu? Yapılan işler memlekete faydalı mı oraya bakalım. “Rekabet oluşmamış. Serbest piyasa şartlarında rekabet oluşmamış. Şirketten almış.” Yani almış da kötü mü olmuş? Buraya daha önce çok insanlar talip olup da, bir şeyler mi yapmış? Tabiri caizse adam orada sıkıntının, parkın nöbetçiliğine soyunmuş. Belirli bir zaman içinde de, bu mücadeleyi verecek gibi görünüyor. Burada meseleye şöyle bakmak lazım; Allah hayır niyeti olanların akıbetini hayır eder diye bakmak lazım.

Ben de tavsiye ediyorum, vaktiniz olursa gidin. Gurme değilim, ama güzel bir hizmet, güzel bir kalite, güzel bir cağ kebap yiyebilirsiniz. Bu lezzeti bize getirdiği için Sayın Saydam’a ve bu tasavvufu göstererek, bu dedikodu ve algıya karşı bir duruş sergileyen Faruk Özlü’yü de tebrik ediyorum. Tebrik edilecek bir adam daha var. Düzce Ticaret Odası Başkanı Tuncay Şahin. Tuncay Şahin burada, Bakanla Saydam arasındaki buzları eritip, buranın bu hizmete kazandırılması noktasında, arabuluculukta ve etkinlikte çok önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Onu da tebrik ediyoruz. Bu ekranlarda herkesi eleştirdiğimiz zaman çok izleniyoruz, ama eleştirmediğimiz zaman güzel söz söylediğimiz zaman, fazla izlendiğimizi de zannetmiyorum. Çünkü insanlar dedikodu ve eleştiriyi daha çok seviyorlar. Takdir ve tasvip noktasında da dediğiniz zaman “Ya ne hesabı var da böyle diyorlar?”. Bizim hesabımız, bizim kitabımız, Düzce ve memleket. Düzce ve memleket uğruna güzel şeyler yapmak için hep beraber aynı dili konuşalım, aynı duyguyu paylaşalım.