Köroğlu’yla Bolu beyinin arasındaki muhabbeti ve gerilimi yıllarca hikayelerden dinledik. Köroğlu, Bolu beyinin baskısından, zulmünden bıkar ve Ayvaz’la karar verirler; Düzce’ye kaçarlar. Bir hana saklanırlar. Bolu beyinin kılıcı Demokles’in kılıcı gibi kafalarında. Köroğlu ve Ayvaz akşam yatağa çekilirler ve konuşmaya başlarlar. Köroğlu içten içe düşünürler,  ya bu Ayvaz’ı Bolu beyi satın aldıysa?

Akşam yatarken ya bana bir şey yaparsa? Diğer taraftan Ayvaz, Köroğlu’nun her şeyini biliyorum içini dışını, yaptığına ve sırrına vakıfım; ya bu Köroğlu beni öldürürse. İkisi de ölüm korkusu ile geceyi geçirirler. Sabah olur, Bolu Dağı’na doğru kahvaltılarını yaparlar ve çıkarlar; bir yerde mola verirler. Köroğlu, Ayvaz’a, benimle ilgili her şeyi biliyorsun, her sırrıma vakıfsın, hakkını helal et. Bolu beyinin sabaha kadar senin tarafından bana bir şey yaptıracağı korkusuyla uyumadım, der. Ayvaz da aynı derdi ben de yaşadım uyumadım, biz hangi handa kaldık deyince. Bu kadar yoldaşlık, kardeşlik, eşkıyalık yaptık, bir gün Düzce’nin havasından suyundan içince birbirimize düştük, bak şu memlekete”

Geçtiğimiz günlerde açıklanan Düzce’nin vergi rekortmenleri listesine değinen Ünsal, “İsminin açıklanmasını istemeyen çok ciddi sayıda mükellef var. Günümüzde de vergi kutsaldır, dinimizde de beyt’ül mal olarak geçer. Devlet vergiyi alacak ki, güç elde etsin. Gel gelelim, bugün Düzce’de insanlar vergi rekortmeni olduklarını izah etmek istemiyor. Sebep ne? Vergi verdiğini saklamanın amacı ne olabilir? Neyden korkuyorlar, canına, malına zarar gelmesinden mi? Birileri gelip bir şeyler mi isteyecek? Burada devletin valisi var, gücü var, bu insanların hiçbir çekince hissetmemesi lazım, açıklamak için…

Genel başkan seviyesinde yakınlaşmalar var, trafikler hızlandı. Farklı bir hava var ve bir seçim gündeminden bahsetmek akıl dışı bir durum olmaz ama burada şu var; Düzce’ye gelen her lider, her siyasetçi; en büyük sebeplerinden biri şudur: Rahmetli Özal, Türkiye’de seçim sonuçlarını değerlendirirken önce Düzce’ye bakın… Düzce’de ne varsa, Türkiye’de vardır. Küçük Türkiye eşittir Düzce anlamında bir sonuç çıkar. Düzce’yi yönetirken Türkiye gibi bakmakta fayda var.

Düzce’nin artık kasaba kültüründen il kültürüne büyük düşünmeye geçmenin zamanın geldiğini belirten Ünsal, “Hiçbir alanda, iş yaşamında, ticarette, siyasette uzlaşamaz hale gelmişiz. Gelişmiş illerde partiler üstü bir yaklaşım ve birliktelik varken Düzce’de böyle bir şey söz konusu değil. Şehirde her birimde, her makamda insanlar bir araya gelmeli ve artık Düzce’ye bir şeyler katmalı, güçlendirmeli. Tıpkı, Bursa, Bolu, Kayseri gibi… Vali, Kaymakam, İl müdürü, şube müdürüne kadar Düzce’yi yönetenlerin, siyasetçilerin, esnafın haberi bile yok. Diğer illerde bu böyle değil. Herhangi bir talep olduğu zaman hiçbiri ayrı düşünmüyor, hepsi bir arada çalışıyorlar, tek yumruk ve istediklerini elde edemiyorlar

 Büyük ilçe kültürünü aşmamız lazım. Bolu’nun bütün dengeleri Düzce’den geçiyordu. Az zirveye çıkan birisi olduğunda hemen birisi paçasından indiriyor. Pandemi, salgın derken ikili ilişkiler her şey dibe vurdu. Devletin farklı imkanları var, yatırımlara devam ediyor. 38 milyonluk yatırım davet usulü yapıldı ama bunu alan Düzceli değil. Millet evine ekmek getirmeye çalışırken, devletin ihalelerinden biri, birine peşkeş çekiliyor. Düzce’de bu ölçekte iş yapan iş adamlarımızın haberi bile olmadı. Düzceli iş adamı bu daveti alsaydı, herkese bir yansıması olacaktı. Bu bile yok, bunu bile organize edemiyorlar… Ne olursa olsun, bu bölgeyi herkesin sahiplenmesi gerekiyor

Napolyon askeri çağırmış, ordunun sözcüsü, savaşı kaybettiği bilgisi geliyor. Savaşı kaybettik, nasıl kaybederiz? Ordu komutanını çağırmış, böyle bir orduyla nasıl yeniliriz? Kaybetmem için 16 sebep var, Napolyon vurun kafasını demiş. Bu sebepleri dinle, ikna olmazsan yine öldür beni. “Barut bitti.” Vurun kafasını demiş, barut bittikten sonra savaş olmaz. Vergi rekortmeni bir insan, isminin açıklanmasını istemiyor…