DÜZCE’NİN CANINI YAKAN ÖLÜMLER
Düzce'de üç tane cenaze vardı, çok üzüldüğümüz ve hakikaten kelimelerle ifade edilemeyecek evlat acıları var, ‘Allah kimseyi evladıyla imtihan etmesin.’ der büyükler. Ahmet Kafkas Keleş, Aydınpınar'da 14 yaşında bir yavru, arkadaşlarıyla beraber bir tüfek ölümüne sebep oldu. Ahmet bu tüfeği 14 yaşında nasıl eline geçirebildi, nasıl oldu, işte herkes bir şey söyleyecek ama, ölüm için bir sebep oluşacak. Allah gani gani rahmet eylesin Ahmet kardeşimize, yavrumuza.
Düzce Üniversitesi'nde doktor olan Yonca Haymana Güngör ve eşi Selman Güngör, Sakarya'da bir trafik kazasında hayatlarını kaybetti. 5 günlük bebeleri vardı, İstanbul'da hastanede tedavi ve kontrol noktasında gidip gelirken bu elim kaza yaşandı.
İnsanlar bu ve buna benzer olaylarda sebepler arıyor. Kalubelada ne zaman, nerede ne olacağı aslında belli ama bir sebepler oluşması lazım. Yani her iki olayda da insanların yüreği yandı. 70 yaşında, 80 yaşında, 90 yaşında insanlar vefat ettiklerinde bir sebeple de olsa hastalıkla da olsa ‘Artık yaşı kemale ermiş.’ deyip bunu kabulleniyorlar. Çünkü dünyaya ölmeye geldik işin özünde bu var. Dünyaya ölmeye geldik ama nasıl öleceğiz, ne şartlarda nasıl öleceğiz, işte ölümler genç olduğunda böyle sebi ve çok taze olduğunda insanların yürekleri yanıyor. Ölüm diyor en büyük nasihattır, dünyaya ölmeye geldik ama dünyayla işlerimiz bir türlü bitmiyor. İyi ki ölüm var, ölüm olmasa ne olurdu? Hani bu insanlar, bu mal, bu mülk, bu para, bu enaniyet, bu gurur, bu beklentiler, bu daha lüks yaşamlar, daha büyük imkanlar sağlamak adına millet birbirine ne yapardı, bilmiyorum. Bir hakikat var, genç olan insanların ölümleri insanların yüreğini çok yakıyor. Bizim de, Düzce'nin de yandığı gibi. Birisi kazayla da olsa, av tüfeğiyle ölümünden dolayı, birisi de trafik kazasından dolayı. Düzce bugün yas içinde. Biz dünyaya ölmeye geldik bunu hiç unutmamamız lazım.
TÜRK-KÜRT BİRLİKTELİĞİ DÜNYAYA HÜKMETTİRİR
Ülkede en çok konuşulan gündemlerden bir tanesi, yani ciddi olan gündemlerden bir tanesi, İmralı'daki Abdullah Öcalan'ın çağrısı ile ilgili. Türkiye'de başlayan süreç, güzel bir süreç. Memleket, millet adına hayırlı olsun. Şimdi bu süreç için herkes bir fikrini söyleyecek, konuşacak. Bu süreçte eğer başarı olursa, ki ben inanıyorum, bu memlekette Kürt ve Türk kavgası bittiği zaman tarihten baktığımızda tarih tekerrürden ibarettir. Yavuz Sultan Selim Han, Kürtler ile olan ittifakıyla, Ortadoğu'ya, Asya'ya ve Mısır'a kadar gitti ve bu toprakları yönetti. Devlet büyüklerimizden Abdülhamit Han, Hamidiye alaylarını kurdu yani sarayın muhafızları Kürtler’dendi. İşin enteresanı şudur, ‘İngiliz'in oyunları bitmez.’ derler ya, Lozan görüşmelerinde, Türkiye'deki devleti tanıma adına yapılan görüşmelerden sonra Lord Curzon denilen İngiliz temsilci, İsmet İnönü'ye diyor ki, ‘Bir mesele daha var’. Ne var mesele? ‘Kürt meselesi var Türkiye'de.’ diyor. Türkiye'deki İngiliz'in çizdiği sınırlarla beraber zaten Kürt meselesine müdahil olabilmek için o gün planlamış adamlar. Churchill, ‘Türkiye bir ağaca benzer; dalları yeşerirse budayın, kurursa sulayın, ne büyütün ne küçültün, elinizin altında tutun.’ diyor. Bu Türkiye'ye, o zamanki hükümete intikal ettiğinde, bütün Kürt aşiret reisleri Lozan'a telgraf çekiyorlar, diyorlar ki ‘Bizim bir meselemiz yoktur, biz bu toprakların bir parçasıyız. Yani bir azınlık gibi görülemeyiz, bizim adımıza Türk Delegasyonun başı İsmet İnönü her türlü kararı verir, biz şu anda bunu deklare ediyoruz.’ diyorlar. Ne güzel, o gün başaramadıklarını, bugün de inşallah başaramazlar. Allah, Devlet Bahçeli Başbuğa, aklı gibi devlet olan adama, büyüğümüze, devlet büyüğümüze güç versin, sağlık versin, sıhhat versin. Çok önemli bir adım attı. İnşallah bu adım Türk ve Kürt milletinin kaynaşması, bu ülkede hayal bile edilemeyecek artı ve büyük anlamda sonuçlar doğuracaktır.
Bu memleket, terör yüzünden 1 trilyon 500 milyar dolar dolaylı ve direkt bedel ödedi. Bu para nereye gitti, birilerinin eline gitti. Ne Türk'ün kanı önemli, ne Kürt'ün kanı önemli. Para önemli, insanlar da bu terörü besleyenler de bunlardan ayrıştığı zaman, inşallah bu güzel bir sonuçla neticelere varacak, tarih tekerrürden ibarettir.
ALLAH HANGİ DENSİZLE BENİM ENSEME VURDURDU?
Şimdi başımıza birçok işler geliyor, yaşamımızda birçok sıkıntılar var. Şimdi Hoca Efendi camiye gelmiş, sohbet ediyorlar. ‘Ey cemaat-i Müslimin, Allah size bir iyiliği murat ettiği zaman insanları sebep kılar, bir insanı sebep kılar, iyiliği insandan bilmeyin, Allah'tan bilin, o sizin hayrınızdır.’ diyerek sohbet ediyor hoca.
‘Allah size bir kötülüğü sizin hayrınız için murat ettiği zaman, birini sebep kılar. Onu o insandan bilmeyin, Allah'tan bilin.’ diyor. Hoca nasihatler veriyor sonra sohbet bitiyor.
Cemaat, ‘Hocam ne güzel anlattınız.’ diye iltifat ederken, birisi geliyor hocanın ensesine tokadı bir patlatıyor, hoca olduğu yerde bir dönüyor, bir bakıyor, adam diyor ki, ‘Ya hoca içeride anlattın ya, iyilik de kötülük de Allah'tan gelir. Peki biz, tokadı vurduk, neye bakıyorsun? Allah'tan vurduk, Allah vurdurdu diyor.’ Hoca diyor ki, ‘Tamam doğru, iyilik ve kötülük Allah'tan, Allah bana hangi densizin, namussuzun, eliyle vurdu ona bakıyorum.’ diyor.
Hayatımızdaki en büyük sıkıntılardan bir tanesi; büyük insanlar sistemleri, orta insanlar olayları, küçük insanlar da kişileri değerlendirirmiş. Biz de kişilerle veya olaylarla olsun zaman zaman bunları yaşıyoruz amacımız ve niyetimiz Düzce'nin menfaati.
Cuma günü akşamı, inşallah Düzce'de yapılan arsa ihalelerini, bir de 18 Mart'ta billboardların ihaleye çıkacağına dair bilgi aldık, bunları değerlendireceğiz. Özellikle Düzce Belediyesi bu arsaları neye sattı, nasıl oldu, nasıl gittiğini değerlendireceğiz.
Hoşça kalın, dostça kalın, Allah'a emanet olun.