Düzce 9 Aralık 1999’da vilayet oldu. Oldu olmasına ama, bir türlü vilayet kültürüne sahip olamadı.

Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için, bir vilayette olması gereken tüm kurumlar kuruldu. Valilik, defterdarlık, bakanlıkların il müdürlükleri, barosu, borsası, odaları… Hatta partilerin il başkanlıkları bile kuruldu.

7 ilçesi, denizi, tepesi, yaylası şelalesi ile birlikte 3641 km2 alanı olan ilin yönetim merkezi herşeyiyle, hep birlikte Düzce oldu.

Ama nedense, gerek bürokraside, gerek siyasette, gerekse sivil toplum örgütlerinde Düzce'nin bütünlüğü, bir türlü kurulamadı.

İlçelerine önderlik yapması gereken Düzce, ilçe alışkanlığı ile, onlarla rekabet etmeye devam ediyor.

Sorunları birlikte omuzlamak, varlıkları birlikte paylaşmak, hep birlikte ileriye koşmak varken, yürüyene çelme takmak, başarıyı hafife almak, çalışanla dalga geçmek Düzce'nin vazgeçilmez yöntemi olmaya devam ediyor. Maalesef bunlara devletin kurumlarının da alet olması milleti üzüyor.

Yıllarca vilayetine karşı, küçük kasaba kurnazlıkları ile siyaset yapan Düzce bir türlü kendine gelemiyor. Çünkü herkes birbirini kötülüyor. Tabir caizse, birbirini yiyor.

Bolu vilayetinin ilçesi iken siyaseten seçilenler Düzceli oluyordu ama, fiilen kazanan Bolu oluyordu.

1999 seçimlerini hiç unutmam. Çünkü ben de o seçimlerde aday adayıydım. Seçim sonuçlandığında,

ANAP - Avni AKYOL,

MHP - Ersoy ÖZCAN,

FP - İsmail ALPTEKİN,

DSP - Mustafa KARSLIOĞLU,

DYP - Necmi HOŞVER olmak üzere 5 milletvekili seçilmişti. İçlerinde bir tane bile Bolulu yoktu. Ama bu vekillerimizin döneminde, genel bütçeden alınan payları ve yatırımları incelediğinizde, Bolu'nun Düzce'den iki kat daha fazla hizmet aldığını görebilirsiniz. Hatta depremle yıkılmış Düzce, yeniden inşa edilirken vilayet olmuştu. Bu dönemde bile, siyaseten kazanan, kasaba kurnazları Düzce'nin Düzcelinin haklarına sahip çıkamadılar. Özel idare kasasındaki nakit paradan, Düzcelilerin ödediği vergilerle alınan araç gereçten, makine teçhizattan payımızı alamadılar. Hatta Düzce sınırları içindeki kamu arazilerinin bir kısmı bile Bolu uhdesinde kaldı. Çünkü onlar için ele geçirdikleri makamlar, kurdukları düzenler, halkın menfaatlerinden önde geliyordu.

Düzce siyaseti bu kurnazların elinde. Siyaset anlayışları gereği, kendi varlıklarını sürdürebilmek için, aklınıza gelen gelmeyen her türlü hile, fitne ve belge düzenlerini kullanarak, dürüst, liyakatlı, bilgili, fedakar insanları silindir gibi eziyorlar.

Hala bu yüzyılda ağır abi rolleri, ince mesajlı tehditler devam ediyor. Tabi değişen teknoloji ve gelişme ile, devletin suç örgütleri üzerindeki gücünü görünce de, yalan dolan, fitne fesat, dönme dolap yöntemlerine başvuruyorlar.

Ne yapmak lazım?

Derdi hizmet, fikri gelecek, yaşamı liyakat olan, Düzceli gençlerin önünü açmak lazım. Onları cesaretlendirmek, fitneden fesattan korumak lazım. Onların önünde dağ gibi duran, “İngiliz Siyaseti” uzmanlarını

Düzce siyasetinden uzaklaştırmak lazım.

Bu nasıl olacak derseniz, seçilen siyasetçilerin "SOKRATES'İN ÜÇ FİLTRE YÖNTEMİNİ" uyguladığı zaman olacaktır.

Bir gün bir tanıdığı, büyük filozof Sokrates’e rastladı ve dedi ki:

“Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”

“Bir dakika.” diye cevap verdi Sokrates:

- Bana bir şey söylemeden önce sana üç soru soracağım.

“Sor." dedi tanıdık. Ve Sokrates sordu:

- Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?

“Hayır” dedi adam, “Aslında bunu sadece duydum ve…”

“Tamam” dedi Sokrates; sonra 2. soruyu sordu:

- Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”

“Hayır, tam tersi.” dedi adam.

Sokrates 3. soruyu sordu:

- Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”

“Hayır gerçekten yaramaz.” dedi adam.

Aldığı cevaplardan sonra Sokrates tanıdığına dönüp sordu:

- Eğer, bana söyleyeceğin şey tam olarak doğru değilse, iyi bir şey değilse ve benim işime yarar bir şey değilse, bana niye söylüyorsun ki?!”

Gençlerimiz için, mutlu müreffeh Düzce için, karanlık köşelerde, karanlık insanların kurduğu dedikodu merkezlerinden uzak durmak, ya da buralarda üretilen dedikoduları yok saymak lazım.

Bundan 2500 yıl önce yaşamış Platon diyor ki:

" Siyaset ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, daha aptallar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar."

Kalın sağlıcakla...