Cuma akşamları Öncü TV ekranlarında yayınlanan ve Öncü Haber Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal’ın hazırlayıp sunduğu  “Kitabın Ortasından” programı, bu hafta yine izleyenleri ekran başına kilitledi. Programa konuk olan eski Düzce Barosu Başkanı Av. Arb. Ali Dilber, çoklu baroya karşı Baro Başkanları’nın Ankara’ya yürüyüşlerini değerlendirdi. Yürüyüş yönteminin doğru olmadığını söyleyen Dilber, Düzce Barosu Başkanı Azade Ay’ın yürüyüş öncesinde Düzce Barosuna bağlı avukatlardan görüş alıp almadığını bilmediğini kaydetti.

Dilber, “Şimdi bizim mevcut avukatlık kanunumuza göre seçimimiz bir liste şeklinde değil. Çarşaf liste şeklinde ama büyük barolarda bu çarşaf lise blok liste şeklini aldığında diyelim ki bir baroda, seçimde bir oy fazla alan liste veya başkan bütün kurulları kendi listesindeki kişilerden ortaya koyuyor. Şimdi İstanbul, Ankara ölçeğinde ki baroyla bizim Anadolu Baroları arasında çok fark var. Bu bir tesadüf değil tabi ki, belli bir gruplaşmalar oluşmuş, bloklaşmalar oluşmuş. Bunlar hep aynı kişilerden oluşan delegeler. Seçim zamanı geliyor, kendi tercih ettiği kısımdaki Barolar Birliği Başkan’ının oyunu kullanıyor ve dönüyor gidiyor. Burada bu kanuna göre son baktığımızda 65 tane Anadolu Barosu bir araya gelirse ancak İstanbul delegesine yetişebiliyor. Bu durum tabiri caizse Barolar Birliği seçimi Ankara, İstanbul, İzmir gibi belirlediği birimlerin seçim şekline dönüştü. Bu sistemde diğer baroların hiçbir etkinliği söz konusu değildir. Bunu değiştirmekle yola çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisi Millet İttifakı grubundaki siyasi partiler, bir de baroların bölünmesine sebep olacak çoklu baro sistemi konuşulmaya başlandı. Esas burada tüm baro başkanlarının, Türk Barolar Birliğinin ve birçok hukukçunun karşı geldiği çoklu baro” dedi.

“Bende şahsen çoklu baronun doğru olmadığını düşünüyorum”

“Bende şahsen çoklu baronun doğru olmadığı düşüncesindeyim” diyen Dilber,  konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

 “Barolarda çoklu baro bölünmelere sebep olacaktır. Bu noktada bende buna karşıyım, ama seçim sisteminde bir değişiklik yapılması gerektiğini ben bundan 10 yıl öncede söylemiştim ve hala söylüyorum. Seçim sisteminde bir değişiklik yapılması bana göre elzem. 1969 senesinde her baroya tüzel kişilere iki tane delege verilmiştir. Ondan sonra artık baro diye bir şey çıkmış ve 300 üyesi olana bir delege daha yani 100’ün üzerinde 300 kişi olduğunda bir delege daha bir 300 kişi olduğunda bir delege daha diye devam etti. O zaman İstanbul’da avukat sayısı 1000’lerde 2000’lerde olduğu için 5 tane artık delege çıkmıştır. O zamanlar biz baro değildik tabi. Diyelim ki Bolu Barosunun iki delegesi var, İstanbul’un ise 10 delegesi var öyle söyleyeyim. Yani 5 katıdır. Ama şu an 5 katı iken delege sayısı 80 katına çıkmıştır.  Şimdi şöyle bir taslak konuşuluyor, deniliyor ki, 5000’i geçen barolarda 2000 rakamına ulaşan kendine ayrı bir baro kursun şeklindedir, son duyduğumuz taslak.”

“Baroların bölünmemesi düşüncesindeyim”

Kendisinin Baroların bölünmemesi düşüncesinde olduğunu kaydeden Dilber, konuşmasına şu şekilde devam etti:

“Burada tabi ortaya koyulmuş, meclise gelmiş bir kanun teklifi yok. Ama bunun gelmesi konuşulduğu için hukukçular ve biz avukatlar fikirlerimizi beyan ediyoruz. Burada 5000’i geçtikten sonra diyelim ki İstanbul’da 40.000 avukat var yani 8 tane baro olur denk getirebilirsen. Bana göre çorba olur, yani karışıklığa yol açar. Biz kamu hizmeti görüyoruz, kamu hizmetini kim görecek? Biz şimdi Avukat olmayana CMK’dan Avukat veriyoruz. Adli yardımdan Avukat veriyoruz. İşte Tüketici Hakem Heyetlerine Avukat veriyoruz. Bunu kim verecek? Yani tamamen karışır, bu sebepten baroların bölünmemesi düşüncesi içerisindeyim. Nispi temsil ayrı bir şey. Diyelim ki seçime liste şeklinde giriyorsun burada İstanbul örneğini veriyorum yine veya Ankara örneğini verelim. Orada bir liste seçimi kazandığında 10 tane yönetim kuruluda aynı listeden veya aynı gruptan oluyor. Delegelerde aynı gruptan oluyor. Yönetimde hiçbir muhalif ses olmuyor. Burada nispi sistemi savunan arkadaşlara bende katılıyorum. Diyelim ki yönetime en çok oy alan A listesinden 6 kişi girsin, B listesinden 3 kişi girsin, C listesinden 1 kişi girsin, içeride de muhalefet olsun. Ya da değişik listelerden gelen yöneticiler olsun düşüncesindeyiz. Aynı şeyi delegeler için olması gerektiğini düşünüyoruz. Blok şekilde delegeler geldiği zaman burada Barolar Birliğinde seçim yapmak sadece usulü bir seçim haline gelir.”

“Azade hanım yürüyüş için Baro Yönetiminin ve avukatların fikrini aldı mı?”

Kendisinin 10 yıl Baro Başkanlığı görevinde bulunduğunu hatırlatan ve olaya barocu gözüyle baktığını söyleyen Dilber, konuşmasının devamında şunlara dikkat çekti:

“Mevcut Baro Başkanımızın bu söylemlerine katılmıyoruz, ama bunlar birbirlerinden ayrı unsurlar. Burada en son bizim Baro Başkanımızın da yürüdüğü Baro Başkanları'nın sadece bir kısmı yürümeyi tercih etti. Barolar Birliği’nde ve Baro Avukatlık Kanununda yapılacak yasal değişikliğe karşı geldiklerini göstermek için yürüdüler. Bu noktada bizim Baro Başkanımız da, burada yürüyüşe katıldı. Katılmayan barolarda var, katılan barolarda var. Buna yoğurt yeme tarzı diyelim. Bu noktada tabi ki Baro Başkanlarımız Ankara girişinde şehre sokulmadılar. Ancak 1 gün sonra izin verildi. Bu hadiselerde ben şahsen; Baro Başkanlarının o gün orada yürütülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Yürünmek istedikleri nokta ilk etapta, tabi ki yürüyüş yeri değil. Düzce’de ki 260 avukatın hepsi tabi ki onaylamadı ama şuan Azade Hanım Genel Kurul'da seçilmiş bir Baro Başkanı ve Baro Başkanlarının yürümesi ile ilgili kendi kişisel tercihidir. Yürümesini onaylayan vardır, onaylamayan vardır.  Bu noktada bu yürüyüşü yapma hakkı vardır. Bu kişi bende olsam, bende bir karar verecektim. Yürür müyüm, yürümez miyim diye. Yönetim kuruluna sorarsınız, çevrenize sorarsınız veya sormazsınız. Ben şimdi yönetim kuruluna sordu da mı yürüyüşe gitti, yoksa kendimi karar verdi, onu bilmiyorum. Azade Hanımı onaylayan kişi sayısını ben rakam olarak bilmiyorum ama 10 kişi falandır herhalde. Benim gördüğüm kadarıyla uğurlayan sayısı 10 kişiyi geçmiyordu. Zaten bu yürüyüş göstermelik bir yürüyüştür. Burada yürüyorsunuz Soğancı’ya çıkmadan arabaya biniyorsunuz. Sonra Bolu tabelasına yaklaşıyorsunuz öyle yürüyorsunuz, öyle bir yürüyüş şekli yok. Ben bu konuya 10 yıl Baro Başkanlığı yaptığım için barocu gözüyle bakıyorum. Burada böyle bir yürüyüş yapılması tercih meselesidir. Ben olsam kesinlikle yönetim kurulu ile birlikte bir karar alırdım. Benim daha önce yönetim kurulunda çalışmış arkadaşlarım var. Bakın şu var, avukatlık kanununda yapılacak olan bir değişikliğin bir istişare sonucu yapılması gerektiğini ben baştan beri savunuyorum.”

“Azade Ay yürüdüğü için, ona katılmayan arkadaşlar var”

Düzce Barosu Başkanı Av. Azade Ay’ın yürüyüşü ile ilgili, kendisine katılmayan Baro Yöneticileri ve avukatların olduğunu anlatan Dilber, şöyle devam etti:

“Burada şöyle bir sıkıntı var. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu mecliste bir çalışma yapılacağı için 'Gelin birlikte grupları dolaşalım' diye bir çağrıda bulundu. Bizim Baro Başkanımız bu çağrıya katıldı mı, katılmadı mı onu ben bilmiyorum. Ama İstanbul Baro Başkanı, 'Biz katılmıyoruz' diyerek resti çekti. Şimdi Birlik Başkanı 'Buyurun gelin gidelim gruplara çalışalım' diye çağrıda bulunuyor. Barolar Birliği Başkanı ile Barolar Birliği arasındaki başka olaylardan dolayı, bir gerginlikten dolayı zaten katılım sağlamıyorlar. Bizde de Baro Başkanı ile aynı düşünceye sahip arkadaşlar şahsi ilişkisinden dolayı Baro Başkanımız Azade Hanım yürüdüğü için onun arkasından yürümeyen insanlar da var. Aynı fikirde olanlar var, yürünmesi gerektiğini söyleyenler var, ama ben senin arkanda yürümem sana güvenmiyorum diyen var. Fikre inanıyorum, ama şahsına inanmıyorum düşüncesiyle yürümeyenler var. Burada Feyzioğlu’na inanmayıp onun arkasından yürümeyenler de var. Sayın Cumhurbaşkanına yakın diye Feyzioğlu ile yürümeyenler var. Ben Baro Başkanı olsaydım mecliste ki tüm gruplara gider fikrimi zikrimi söylerdim. Yani çoklu baroya karşı olduğumu, gider grup başkan vekillerinin her birine ayrı ayrı söylerdim. Bu çalışmanın içine tüm barolar katılsaydı daha etkin olurdu. Katıldılar mı? Katılmadılar. Mecliste 80 tane baro başkanının bir anda diyelim ki, Ak Parti Grup Başkan vekilinin odasına yığıldığını düşünün. Oldu mu böyle bir ortam? Olmadı. Milliyetçi Hareket Partisi Başkan vekilinin kapısına yığılma gördük mü? Görmedik. CHP’nin gördük mü? Görmedik. HDP’nin gördük mü? Görmedik. Hep birlikte bir hareket tarzı çizemediğimiz için zaten burada bu noktaya geliyoruz biz. İş bize dokunduğu zaman geliyoruz.”

“Baro Başkanları Avukatların sorunlar ile ilgili neden yürümedi?”

Baro Başkanlarının Avukatların sorunları ile ilgili neden yürümediğini soran Dilber, şöyle konuştu:

“Dünya kadar hukuk fakültesi açılıyor değil mi? Baro Başkanları bu kadar hukuk fakültesi açamazsınız diye niye yürümedi? Bu kadar hukuk fakültesi açılmasına biz karşıyız diye, 80 tane Baro Başkanı neden yürümüyor. Bilgilendirilmiyor ki bunlar. Ne kadar çok üye gelirse o kadar çok büyüyoruz. Bizim Baromuz büyüyor. O zaman yürümedin şimdi ben çoklu baro kuracağım diye bir taslak duyurulunca Ankara, İstanbul, İzmir ayağa kalktı. Parçalanacağız diye ayağa kalktılar. Kendilerine dokununca yürümeye başladılar. Çoklu Baro kurduğunda 5000’li rakamlardan söz ediliyor. Düzce Barosunda 260 avukat var. Bizim için bir şey değişmiyor. Biz niye yürüyoruz? İstanbul, Ankara, İzmir istediği için yürüyoruz. Baroların kuruluşlarının nitelikleri madde 76, hukukçu arkadaşlarımız da iyi dinlesin. Barolar avukatlık mesleğini geliştirmek, bunun için yürüyen gördünüz mü? Meslek mensuplarının birbirlerine olan güveni sağlar. Meslek düzeni, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak, avukatların ortak ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten tüzel kişi ve bulunan çalışmaları demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurum nitelikleri ve meslek grupları kuruluşlarıdır. Biz burada geliyoruz insan haklarını savunmak ve koruma kısmıyla birlikte özellikle Ankara, İstanbul barolarımız bunun arkasına sığınarak her şeye yürüyor veya beyanatta bulunuyor. Ankara Barosu da yaptı ya, diyanete karşı. İnsan haklarını savunuyorum ben dedi, doğru söyledi, ama bende şunu söylüyorum sadece insan haklarını savunmak ve korumak mı baroların görevi? Değil, bir sürü madde var. Diğer maddeleri neden uygulamıyoruz?”

“Başörtüsü sorunu için yürüyen Baro Başkanı ve Avukat Gördünüz mü?”

“Tarihte başörtüsü sorusu yok muydu?” diyen Dilber, şunları kaydetti:

“Ankara, İstanbul ve İzmir ölçeğinde söylüyorum. Çok net söylüyorum ki hukuk fakülteleri bundan sonra açılmaması gerektiğini söylüyoruz ve yürüyoruz diye yürüyen gördünüz mü? Başörtüsü için yürüyen baro başkanları ve avukatları gördünüz mü? Tarihte başörtüsü zulmü yok muydu? Yürüyen gördünüz mü? Bu 80 tane baro o zaman neden yürümedi. Bu insan hakları değil miydi? Yani size dokunduğu zaman yürüdüğünüzde etkin olamazsınız. Ama ben buna rağmen diyorum ki yürüme tercihleri ama çoklu baroya ben karşıyım diyorum. Benim fikrim, zikrim, düşüncem ve dünya görüşüm belli. Ama 10 sene baro başkanlığı yapmış biri olarak bunu söylüyorum. Çoklu baro olmaz. Hukukçuları bölemezsiniz, bölmemeniz lazım. Bölünmemeliyiz. Bunu baroculuk adına söylüyorum. Ama Ankara, İstanbul, İzmir işine geldiğinde istediğini söyleyecek, yapacak şimdi de İstanbul ölçeğinde ki bir baroya göre bir kanun taslağı hazırlanıyorsa bu da yanlış. Barolar sadece İstanbul’dan oluşmuyor. Barolar Birliği Başkanı’mız Feyzioğlu, ben yürüme taraftarı değilim dedi. Gelin, gidelim Ata’mızın huzurunda tepkimizi ortaya koyalım dedi. O yürümeyi tercih etmedi. Ama 60’a yakın baro başkanı arkadaşta yürümeyi tercih etti. Onlarda onun tercihi idi.”

“Baro Başkanlarının bir gece orada bekletilmesi bize yakışmadı”

“İnsanlara neden yürüyorsunuz diyemezsiniz. Bir önce ki noktaya geliyorum tekrar, kendimize dokununca yürüyoruz biz. Baro Başkanlarımızın orada bir gece bekletilmesi bize yakışmadı, ülkemize yakışmadı. O insanların orada bir gece tutulmasına gönlüm gerçekten razı gelmiyor. Ben 5 dönem Baro Başkanlığı yaptım. Benden önce ki değerli Baro Başkanlarımız Hidayet Bey ve Ahmet abimiz içe dönük yaptılar. Ben 2012 seçimlerinde %90 aday olmayacağım dedim ama kader bizi 2014’te sevdiğimiz değerli bir arkadaşımız, illa ki ‘aday olacaksın’ dedi.  Bizi destekleyen, sizin de tanıdığınız bir kardeşimiz Akçakoca’dan illa ki aday olacaksın dedi ve İbrahim arkadaşımızla 5.dönemde yarıştık. Ben 2016 senesinde aday olmayacağım dedi ve arkadan bir ses geldi %100’mü başkan dedi. Hiç unutmuyorum. Hayrettin Keskinsoy dedi, ismini de vereyim. Evet %100, hiçbir aday kalmasa da ben 2016 senesinde baro başkan adayı olmayacağım dedim. Şöyle söyleyeyim ben 2016 senesinde Baro Başkanlığı seçiminde bir oy ile Azade Hanım Baro Başkanlığı’nı kazandıktan sonra ki dönemde, 2017 Barolar Birliği seçiminde bir Düzce delegesi olarak Baro Başkanımızdan yeterli desteği göremedik. Başka unsurlarda çıktı ortaya. 2018 seçiminde ki Barolar Birliği seçiminde ben Azade Hanım’a karşı olduğumu deklare ettim ve karşısında aday çıkarsa onu destekleyeceğimi söyledim. Azade Hanım 2020 senesinde aday olmayacak dedi İbrahim Bey, bende İbrahim o işler öyle olmuyor dedim. 2020 senesinde Azade Hanım gelir aday olursa ben hiç şaşırmam, sende üzülürsün dedim. Ama bu nokta ben Azade Hanım ile birebir konuşmuşluğum yok. Şuan aday mı, değil mi onu da bilmiyorum. Duyduğumuz göre aday İbrahim Kırıkçı arkadaşımız ile bu adaylığından dolayı geçen dönem ona söz verdin diye kırgınlığı bulunmakta. Seçimler ekim ayının ilk haftası yapılır. Bana aday olduğunu ve destek için gelen arkadaşlarımızdan Taner Çakır arkadaşımız var, Ersoy Kılıç arkadaşımız da Baro Başkan Adayı olmayı düşündüğünü ve çalışmalar yaptığını söyledi.”

“Düzce Barosu 2020 yılına geldi ve kurumsallaştı”

“250 kişiyi geçmiş Barolar da Baro Başkanlık seçimi çalışmaları seçime 6 ay kala başlar. Bizde geç kalındığını bile düşünüyorum. Bu pandemiden dolayı Ekim’den geriye gelirseniz demek ki Nisan ayında falan başlardı. Baro Başkanlığı mesleğimizin en onur verici yeridir. Tecrübe derken tabi 10 yıllık kıdem aranıyor zaten. Bu işe hevesli arkadaşlar bir elin parmağını geçmiyor. Kıdem olarak sıralama yaparsak İbrahim, Ersoy, Taner olarak sıralayabiliriz. Birbirlerine kıdem olarak yakındırlar. Aralarında çok fark olduğunu düşünmüyorum. Siyasi söylem yapanlara siyasi cevap verirler. Hukuki bir söylemde bulunmazsanız, onun Baro Başkanlığı seçiminde çokta etkisi olmaz. Siyasi söylem yaparsanız siyasi cevap alırsınız. Bizim baromuz 20. yılına geldi ve kurumsallaştı. Yani oraya hangi arkadaşımızı koyarsanız koyun, çok rahat baro başkanlığını yapar. Baro başkanlığı dediğiniz, kanun çıkarmıyorsunuz, imar yapmıyorsunuz, yol yapmıyorsunuz, sadece meslek örgütünün başkanısınız. Bunu herkes yapabilir. Onun için burada bunu benim söylememden dolayı bazı arkadaşlar sevenler gülüyor, sevmeyenler kızıyor. Yani ben heves eden arkadaşların hepsinin yapmasını gerektiğini düşünüyorum. Avukat arkadaşların dertleri varsa onları halledersiniz, disiplin özlük dosyaları ile ilgilenirsiniz. 2 dönemden sonra başkanlık yapmak isteyenler bunu kendisi için istiyor. Bu noktada bunu ben söyleyince kızıyorlar. Diyelim ki bir dönem baro başkanlığı yaptınız, ikinci dönem istiyorsunuz ya, niye istiyorsunuz? Benim bırakmamamın sebebi beni halkın ve arkadaşların istemesiydi.”

Programın tamamını izlemek için tıklayınız: https://www.facebook.com/oncurtv/videos/705778210245112