Öncü TV ve 100.2 Öncü Radyo’da her cuma akşamı ortak yayınlanan ‘Kitabın Ortasından’ programının son konuğu Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar oldu. Programda, Düzce Üniversitesi’nin kuruluş aşamasından, tıp fakültesinin mevcut durumuna, kurum içerisinde terör örgütü FETÖ ile mücadeleden Eftenia Otel’in üniversite bünyesine alınması çalışmalarına kadar merak edilen birçok konuyu masaya yatırdı.

“2006 yılında 4 bin öğrenciye ulaştık”

Sözlerine Düzce Üniversitesi’nin 2006 yılında kuruluş aşaması ve bugün geldiği konum ile başlayan Rektör Çakar, “Çok kıymetli aslında, bu emek hikâyesini de bilmek gerek. Her kuruluş yıl dönümü gelecek nesillere aktarılması için bir fırsat, bir vesile oluyor. Düzce Üniversitesi’nin kuruluş süreci, 1976 yılında temelleri atılan Uzunmustafa’da Düzce Meslek Yüksek Okulu’nun kurulmasıyla başlıyor. Başta tabii ki İTÜ’ye bağlı olarak kuruluyor sonra Sakarya Üniversitesi’ne bağlanıyor ve çoğunlukla teknik bölümlerden oluşan bir M.Y.O’dur. Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nin 1992 yılında kurulmasıyla beraber M.Y.O buraya bağlanıyor. Düzce’de bu üniversitenin 3 fakültesi oluşuyor. Akçakoca’da hem Turizm Otelcilik Yüksekokulu ile Meslek Yüksek Okulu, Orman Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi ve sevgili Necmi ağabeyimizin (Necmi Hoşver) de kulaklarını çınlattığımız tıp fakültesi kuruluyor. Yaklaşık 4 bin öğrenciye kadar 2006 yılında ulaşıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın da o zamanki girişimleriyle ve liderliğiyle 17 Mart 2006 tarihinde 15 üniversite birden kuruluyor. Böylelikle Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden ayrılarak bağımsız olarak Düzce Üniversitesi kuruluyor.” şeklinde konuştu.

“Funda Sivrikaya sayesinde rektör oldum”

Ünsal’ın “Rektör olma hayaliniz var mıydı, bu hikaye nasıl başladı?” soruna Çakar, şu yanıtı verdi:

 “Nereden nereye? Mümkün değil insanın aklından bunlar geçmiyor. Üniversiteyi istatistik bölümünde okudum, aklımdan ilk geçen akademisyen olmaktı. Akademik ünvanlar alacağım diye aklıma geliyordu tabii ki ama insanın memleketine rektör olması, bunun düşünülmesi o yıllarda mümkün değil. Süreli işleri yapıyoruz ama devletin koltuğu babamın koltuğu değil. Mesleğimi rektörlük olarak değil kendi alanımda, stratejik yönetim uzman bir akademisyenim ama tabii ki rektörlüğü hayal etmemiştim. Yıllar geçti, yüksek lisansım bitti, doktoram bitti, 2005 yılında doçent oldum. Yurtdışına gittim, Sabancı Üniversitesi’nde bir dönem çalıştım. İlk kızım 2005 yılında doğduğunda çok yol kat ettim. İstanbul, Gebze, Düzce üçgeninde yıllarım geçti. Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde Funda hocayla, kurucu rektörümüz ile tanışma fırsatımız oldu. Onun da önerisiyle Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne başvurdum ve orada doçent olarak görev yapmaya başladım. Akabinde 2007 yılında Funda hocamız buraya rektör olunca ben de 2008 yılında aynı düşüncelerle birlikte üniversitemize geldim, görev yaptım ve 2010 yılında profesör oldum.  Funda hocamız, rektör yardımcılığı teklif etti. Rektörlük meselesini hazırlayan süreç aslında o zaman başlamış oldu. Bir kuruma 2010 – 2015 yılları arasında hizmet edince potansiyel adaylardan biri oluyorsunuz."

“Türkiye’de ilk ve tek üniversiteyiz”

Düzce Üniversitesi’nin başarılı bir istikamette ilerlediğini, Türkiye’de lisanslaşmış ilk ve tek üniversitesinin Düzce Üniversitesi olduğunu kaydeden Çakar, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Bir lider bir kuruma, bir lider bir ülkeye, bir lider bir şirkete ne katar, nedir görevi? Üniversitemiz çok değerli akademisyenlerle dolu, çalışkan insanlarla dolu; münferit örneklerin asla ve asla, tavrımızı ve istikametimizi bozmasına izin vermediğimiz çok güzide bir kurum zaten. Nitelikli insanların yer aldığı her kurum zaten başarılı olmaya aday. Benim yaptığım, o başarılı çalışmaları organize edebilmek ve hedefe kitlenerek özellikle milli birlik ve beraberlik ruhunu da göz önünde bulundurarak; en ufak bir terör müdahalesine, en ufak bölücü bir harekete izin vermeden bütün çabalarımızı istikamete yöneltmek. İstikameti de hep birlikte, el birliğiyle oluşturuyoruz. Kuruma hep birlikte şekil vermek lazım, başarılı olabilmek için. İletişim yeteneklerimi kullanarak, akademik bilgimi kullanarak tüm çalışanlarımızın yeteneklerinden en üst düzeyde faydalanmak ve üniversiteyi istikamete kilitlemek. Niye üniversitemiz başarılı? Üniversitemiz kendi ölçeğinin de ötesinde başarılı, markasını lisanslamış ilk ve tek üniversiteyiz diyorsak bu bir başarıdır. Türkiye’de ‘İlklerin üniversitesiyiz’ diyorsak bu bir başarıdır. Yenilikçi bir üniversiteyiz, herkesi dinliyoruz. Öğrenciden personele varıncaya kadar, yeni bir perspektif kazanabilmenin peşindeyiz.”

“Kadın olduğum için pozitif ayrımcılık bekleyen biri değilim”

Sözü kadın yönetici olmanın dezavantajlarına getiren Rektör Çakar, bu konuda şunları söyledi:

“Bu sıkça soruluyor ama ben işimde kadın olduğumu çokça hissetmiyorum. İşimi yapıyorum, cinsiyet çok önemli bir faktör değil. Kadın olarak acıklı hikâyelerim yok. Dram yaşadığım erkek dünyasının içinde ezilmiş biri değilim. Her girdiği ortamda değer görmüş ve kadın olmanın avantajlarını yaşamış biriyim belki de. Kadın olduğum için pozitif ayrımcılık bekleyen biri de değilim.”

 “Stratejik yönetim alanındayım, ama örgütçüyüm aslında. Örgüt teorisi diye bir alan vardır bizim çalışma alanımızda, grupçuluk, örgütçülük bu kavramlarla ilgili bambaşka bir program da yapabiliriz. O günden bugüne kurumlarda biraz daha nefes almayı başardık denilebilir. Üzerinden belli bir zaman geçti, hukuk süreçleri ve davalarla ilgilendik. Tabii artık kurumlar biraz daha hassas, bu türlü alt kimliklere biraz daha duyarlı. Herhangi bir grubun yönetimi ya da kamu kurumunu temsil etmesine, etkin ve tesirli olmasına izin vermemek adına sensörlerimizi biraz daha açtık. Akademik liyakat platformu var YÖK’ün ve üniversitelere akademisyenleri oradan seçiyorlar. Liyakatli düşündüğümüzde işler kendiliğinden düzeliyor. Bütün tehditleri bertaraf etmiş oluyoruz.”

“Düzce Üniversitesi, Türkiye sıralamalarında çok iyi yerlerde”

 Düzce Üniversitesinin stratejik başarılarına da değinen Çakar, üniversitenin Türkiye sıralamalarında çok iyi konumda olduğundan bahsetti. “Liyakate ve ihtiyaca göre hareket etmek zorundayız.” diyen Çakar, şu ifadeleri kullandı: “Ben de o rasyonellikle hareket etmeye çalışıyorum. İlk başta zor oldu itiraf etmek gerekirse, kendi çevremizde “Nigar isterse bu işi yapar” gibi bir algı vardı. Kırgınlıklara vs. sebep olmuş olabilirim çünkü burası bizim babamızın koltuğu değil. Kendi işimiz olsa tamam ama burası öyle bir yer değil, rektörlük öyle bir görev değil. Kendimi çok iyi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Kalıcı olan kim olacaksa eşitler içerisinden onu tercih etmeye çalışırım. Düzce’mizin yetişmiş çok evladı var. Ülkemizin dört bir yanında bir sürü Düzceli başarılı genci var ama üniversitemize katkı sağlaması gerekiyor. Dünya sıralamalarında sanayi geliri kategorisinde 258. olduğumuzu söylüyoruz. Eğitim öğretimi de ilk binin içerisinde, sağlık alanında 600’lü sıralardayız. Türkiye’de sağlık alanında 17. sıradayız. Dünyadaki sıralamaları konuşurken kimsenin gönlünü yapma şansımız, lüksümüz yok. Zaten çok az sayıda olan kadroyu kimsenin gönlünü yapmak için kullanamam! Liyakate ve ihtiyaca göre hareket etmek zorundayız. Ben de o rasyonellikle hareket etmeye çalışıyorum.”

“40 bin öğrenci hedefliyoruz”

Düzce Üniversitesi’ne yeni bölümler açarak, öğrenci sayısını arttırmayı hedeflediklerini söyleyen Çakar, konu ile ilgili şu görüşlere yer verdi:

“Biz her yıl yeni bölümler açmaya gayret ediyoruz. Bu yıl ilk kez “Hangi bölüme öğrenci alacağız?” diye strateji gidiyoruz, konuşuyoruz. Hem lisansta hem lisansüstünde her yıl yeni bölümler açıyoruz, 30 bini aşkın öğrencimiz var. Yakın bir süreçte 35 – 40 bin öğrenci bandına oturacağız. Biz yeni bölümler açmayı hedefliyoruz nihayetinde bu da sonuç olarak öğrenci sayısındaki artışa yansıyor.”

“Üniversitemizde FETÖ tehdidini bertaraf ettik”

15 Temmuz Hain Darbe Girişimi öncesi ve sonrasında, kurum içerisinde FETÖ ile yaptıkları mücadelelerden bahseden Çakar, üniversitedeki bütün FETÖ tehdidini bertaraf ettiklerini belirterek, şu ifadelere yer verdi:

 “Stratejik yönetim alanındayım, ama örgütçüyüm aslında. Örgüt teorisi diye bir alan vardır bizim çalışma alanımızda, grupçuluk, örgütçülük bu kavramlarla ilgili bambaşka bir program da yapabiliriz. O günden bugüne kurumlarda biraz daha nefes almayı başardık denilebilir. Üzerinden belli bir zaman geçti, hukuk süreçleri ve davalarla ilgilendik. Tabii artık kurumlar biraz daha hassas, bu türlü alt kimliklere biraz daha duyarlı. Herhangi bir grubun yönetimi ya da kamu kurumunu temsil etmesine, etkin ve tesirli olmasına izin vermemek adına sensörlerimizi biraz daha açtık. Akademik liyakat platformu var YÖK’ün ve üniversitelere akademisyenleri oradan seçiyorlar. Liyakatli düşündüğümüzde işler kendiliğinden düzeliyor. Bütün tehditleri bertaraf etmiş oluyoruz.”

“Düzce Üniversitesi, Türkiye sıralamalarında çok iyi yerlerde”

 Düzce Üniversitesinin stratejik başarılarına da değinen Çakar, üniversitenin Türkiye sıralamalarında çok iyi konumda olduğundan bahsetti. “Liyakate ve ihtiyaca göre hareket etmek zorundayız.” diyen Çakar, şu ifadeleri kullandı: “Ben de o rasyonellikle hareket etmeye çalışıyorum. İlk başta zor oldu itiraf etmek gerekirse, kendi çevremizde “Nigar isterse bu işi yapar” gibi bir algı vardı. Kırgınlıklara vs. sebep olmuş olabilirim çünkü burası bizim babamızın koltuğu değil. Kendi işimiz olsa tamam ama burası öyle bir yer değil, rektörlük öyle bir görev değil. Kendimi çok iyi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Kalıcı olan kim olacaksa eşitler içerisinden onu tercih etmeye çalışırım. Düzce’mizin yetişmiş çok evladı var. Ülkemizin dört bir yanında bir sürü Düzceli başarılı genci var ama üniversitemize katkı sağlaması gerekiyor. Dünya sıralamalarında sanayi geliri kategorisinde 258. olduğumuzu söylüyoruz. Eğitim öğretimi de ilk binin içerisinde, sağlık alanında 600’lü sıralardayız. Türkiye’de sağlık alanında 17. sıradayız. Dünyadaki sıralamaları konuşurken kimsenin gönlünü yapma şansımız, lüksümüz yok. Zaten çok az sayıda olan kadroyu kimsenin gönlünü yapmak için kullanamam! Liyakate ve ihtiyaca göre hareket etmek zorundayız. Ben de o rasyonellikle hareket etmeye çalışıyorum.”

“Düzce’nin hava kirliliğinin sorumluları kimlerdir?”

Düzce’nin hava kirliliği sorunu ile ilgili üniversitenin yürüttüğü çalışmaların olduğunu dile getiren Çakar, “Bununla ilgili çok çalışma var. Hem valimizin başkanlığında, toplantılar da yapılıyor. Dağlarla çevrili bir ova bir lodos estiğinde Düzce’nin havası nasıl değişir biliyoruz geçmişten günümüze. Coğrafyanın etkisi var tabii. Sanayi işletmeleri, trafik sorunları, tüm bölge insanının doğalgaz kullanmayı tercih etmemesi (doğal gaz gelmiş olmasına rağmen) benim tanıdığım evler, aileler de var. Niteliksiz kömür kullanımından bahsedebiliriz. Bu konuda hem göğüs hastalıkları anabilim dalımız hem de çevre mühendisliği öğretim üyelerimizin hazırladığı birçok rapor var. Gerekli makamlara da iletiyoruz ama alanın uzmanı değilim bunlar da benim okuduklarım.” ifadelerini kullandı.

“40 bin öğrenci hedefliyoruz”

Düzce Üniversitesi’ne yeni bölümler açarak, öğrenci sayısını arttırmayı hedeflediklerini söyleyen Çakar, konu ile ilgili şu görüşlere yer verdi:

“Biz her yıl yeni bölümler açmaya gayret ediyoruz. Bu yıl ilk kez “Hangi bölüme öğrenci alacağız?” diye strateji gidiyoruz, konuşuyoruz. Hem lisansta hem lisansüstünde her yıl yeni bölümler açıyoruz, 30 bini aşkın öğrencimiz var. Yakın bir süreçte 35 – 40 bin öğrenci bandına oturacağız. Biz yeni bölümler açmayı hedefliyoruz nihayetinde bu da sonuç olarak öğrenci sayısındaki artışa yansıyor.”

“Bölgemiz ve sorunlarına hakim, lider bir üniversitemiz var”

Üniversitenin Düzce ve insanına kattığı değerlere de değinen Çakar, şöyle devam etti:

“Seçkin Düzceliler ile bir ortam otururken üniversitemizden bahsettik. Üniversite çok şey kattı Düzce’ye her yerde bir kafeterya açıldı. Bir omuzlarım düştü, bir mutsuz oldum. Üniversitenin şehre katkısını yeterince anlatamamışız diye kendimi suçladım. Üniversitenin katkısı, kafe ve yurtların açılmasından ibaret değildir. Esnafa, ekonomiye katkısı da var ama tek şey bu değil. Öğrencilerin yüzde 90’ı şehir dışından geliyor, pandemi sürecinde öğrencilerin yokluğu anlaşılmıştır, o cıvıl cıvıl ortamı göremedik. Bu bakış açısı çok küçük ve dar çerçevedendir. Üniversitemizde her hafta ortalama 10 etkinlik var. Kamu kuruluşlarına sağladığımız çokça değer var. Hava kirliği konusu örneğin, sunduğumuz raporlar var. Arıcılık diyorsunuz, bitki yetiştiriciliği tarım diyorsunuz, fındık diyorsunuz üniversitemiz var. Bölgemize ve sorunlarına hakim, lider bir üniversitemiz var. Diğer türlüsü dar çerçeveli bir bakış açısı olur. “Düzce’ye Değer” adına bir kitap çıkardık, 2017 yılına kadar olan çalışmalarımızı içeren. İkinci seriyi de yakın zamanda çıkartıyoruz, ne değer katmışız Düzce’ye diye! Sanayiden tarıma, arıcılıktan sağlığa varıncaya kadar bütün sorunların çözümleri konusunda sosyal, kültürel ve ekonomik etkileri var.”

“Üniversite öğrencilerinin ahlaki değerleri bozduğu yönündeki eleştirileri yanlış buluyorum”

Üniversite öğrencilerinin, Düzce’nin yapısını ahlaki yönden bozduğu veya çökerttiği konusundaki eleştirilerin doğru olmadığını, tam aksine öğrencilerin kentte bir kültür mozaiği oluşturduğunu vurgulayan Çakar, şunları belirtti:

“Dediğimiz gibi yüzde 90’ı dışarıdan geliyor. Her ne kadar mozaiğe sahip bir şehir olsak bile temelde muhafazakâr bir yapımız var. Yıllarca göç almışız, 72 millet, 26 dil yaşıyor şehirde. O göç hikâyesinden sonra kapalı bir havza olarak kalmışız. 20 bin dışarıdan gelen öğrencinin yanı sıra bin 500’e yakın yabancı öğrencimiz var, yabancı öğrenciler 69 farklı ülkeden geliyor. Kültürel farklılığın olması çok doğal, bir karar vermek lazım. Bu çeşitliliği istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Ne kadar çok göçmen var Düzce, göçle gelen geçlerin alışkanlıklarını da çalışmamız lazım. Sadece ahlaki değerler üzerinden eleştirmek çok sığ olur. Bu insanları aynı değerler üzerinde bu insanları da birleştirmemiz gerekiyor. Kafeler gençlerle doldu, bunlar ne yapıyorlar gibi söylemleri çirkin buluyorum. Ötekileştirme ile değil Düzce misafirperverliği ile sahip çıkarak desteklememiz gerekiyor. Biz Düzceliler olarak sahip çıkamazsak sahip çıkan başkaları olur. Biz de bunu asla istemiyoruz.”

“Eften Oteli projesi”

“Un var, yağ var, şeker var ama biz bir türlü helva yapamıyoruz.” diyerek sözü Gölyaka’daki Eftenia Otel’in Düzce Üniversitesi bünyesine alınması çalışmalarına getiren Çakar, Eftenia Otel’i atıl halden kurtarmak istediklerini söyledi. Eftenia Otel’in üniversitenin bünyesine alınması ile birlikte bölgeyi geleneksel tamamlayıcı tıp merkezi haline getirmeyi amaçladıklarını dile getiren Çakar, “Üniversite olarak yeteneklerimiz var, bir bütçemiz, orayla ilgili bir projemiz var. Bizim araba alacak paramız var ama ehliyetimiz yok. Bizim ehliyete ihtiyacımız var ama araba almakla ilgili arabayı kullanmakla ilgili olarak. Sürekli olarak bir ehliyet sınavına giriyoruz, çıkıyoruz. Her yıl başvuruda bulunuyoruz ama olmuyor. Ehliyeti kimin aldığı da çok önemli değil. Önemli olan arabaya birlikte binebilmek, hep birlikte çünkü istikamet aynı… Orayı bu atıl, köhne ve gün geçtikçe maliyeti kullanımı artıyor. Zaman kaybettikçe ekonomiye kazandırma imkânı da azalıyor. Bizim orayla ilgili çok büyük hedef ve hayallerimiz var. O bölgenin insanı olarak, oranın geçmişini ve potansiyelini bildiğimiz için geleceğini de hayal edebiliyoruz. Geleneksel tamamlayıcı tıp uygulamalarının, eğitimlerinin, kongrelerinin yapıldığı bir merkez olarak planlıyoruz. Müthiş bir potansiyeli var, elimizdekinin kıymetini bilmemiz gerekiyor. Kıskançlık yapmadan hep birlikte bunu çözmemiz gerekiyor. “Düzce’de bir Erol Taş var, Düzce’de bütün işlere engel koyma konusunda usta” gibi küçük rekabet anlamsızlıklarına girmeden, el birliğiyle hep birlikte oraya bir taş koymamız gerekiyor.” ifadelerine yer verdi.

“Geleneksel tıp eleştirilerini yersiz buluyorum”

Düzce Üniversitesi’nin modern tıp yerine, alternatif tıp ile ilgili çalışmalar yürütmesi ile ilgili eleştirilere de cevap veren Çakar, son olarak şu ifadeleri kullandı:

“Bunlara ‘hurafe’ diyenler herhalde hasta olunca hiç nane limon kaynatmadı anladığım kadarıyla. Bizim bu yaptığımız iş modern tıbbın alternatifi filan değil. Biz tamamen hekim arkadaşlarımızla çalışıyoruz. Prof. Dr. Ertuğrul Kaya ile olan yayın çok güzel olmuş, aşı ile ilgili bilgiler de paylaşmış. Biz buna zaten alternatif tıp demiyoruz, modern tıbbın tamamlayıcısı yani bir taraftan normal tedavini görürken diğer taraftan propolisin ne kadar önemli olduğunu gördük. Bu bizim propolisimiz eczanelerde satılıyor, bağışıklığı güçlendirici bir ürün. Pandemi sürecinde herkes bahsetti bundan. Bitki çayları, kozmetik ürünler derken biz aslında geleneksel tıbbı hayata geçiriyoruz. Almanya’da hekimlerin geleneksel ürünleri reçete etme hakları var. Romanya’da, Bulgaristan’da, İsviçre’de çok büyük merkezler var, zenginlerin rağbet ettiği. Onlar yapınca çok iyi oluyor, doğal yaşamak oluyor; biz yapınca üfürükçülük oluyor ben de bunu kabul etmiyorum. Bu bizim inancımızda, doğamızda ve genetiğimizde var.  Biz bu alanı merdiven altından çıkarmak ve bilimsel bir mecraya çekmek için uğraşıyoruz.”

Programın tamamını izlemek için tıklayınız: https://www.youtube.com/watch?v=QiSlpUzLYYA

HABER: Savaş ARI