ESKİ DİSİPLİNİ İSTERKEN NEYİ TARTIŞIYORUZ?

Abone Ol

Düzce’de 2025/2026 Eğitim-Öğretim Yılı başlamadan Türkiye’ye yayılan yeni bir tartışma başladı. Okullarda davranış kuralları olmalı mı, olmamalı mı?

Tartışmanın fitilini ateşleyen ise Düzce’de eğitim veren Turgut Özal Anadolu Lisesi idaresi tarafından velilere dağıtılan okul kurallarını içeren metin oldu.

Bunun sosyal medyada yer almasının ardından hem yerelde hem de genelde adeta kıyamet koptu.

Siyasetçisinden gazetecisine, sendikalardan velilere kadar toplumun hemen hemen her kesimi okul kuralları konusunda görüş bildirdi.

Şimdi ben ‘Kıyamet koptu’ yazdım ama sanmayın ki sadece tepki vardı.

Çoğunluğu öğretmen olan çok sayıda veli, bu kuralların olması gerektiği vurgusu yaptı.

Kız ve erkek öğrencilerin kantinde ayrı yerlerde sıraya girmesi gerektiği, servis araçlarının ön koltuğuna hiçbir şekilde kız öğrencilerin oturmayacağı, kız ve erkek öğrenciler arasında “kuzenim, kankim” gibi hitapların kullanılmayacağı maddelerini içeren kuralları ben iki açıdan değerlendirmek istiyorum

Velilerin eline tutuşturulan 17 maddelik metini, sadece öne çıkan 3 konuyla tefe tutmak objektif bir yaklaşım olamaz.

Ne yazık ki son yıllarda okula değil de kafede arkadaşlarıyla buluşmaya gider gibi giyinen yani üniformayı istediği kıyafetle kombinleyen, saç-sakal kurallarını görmezden gelen ve hatta oje ve makyajla derslere giren özellikle orta okul ve lise öğrencilerini şaşkınlıkla karşılıyoruz.

Orta yaş ve üstü nesiller olarak bizim eğitim gördüğümüz yıllarda denetim olmazsa olmadı. Özellikle pazartesi sabahları sınıflara girmeden her öğrenci öğretmenler tarafından kıyafet, saç-sakal, oje, makyaj ve hatta etek boyunun kısaltılıp kısaltılmadığı kontrolüne tabi tutulurdu.

Bu disiplin gerçekten önemliydi. Öğretmenlere saygılı davranmak, okula öğrenci gibi gelmek, tek gayesi öğrenmek olan nesilleri şekillendiriyordu.

Ancak yıllar içerisinde değil kuralları uygulayabilmek öğrenci ve veliler tarafından eğitimcilere karşı sergilenen olumsuz davranışlar, eskiden saygı ve otoritenin timsali olan öğretmenlerimizi bile öğrenciyi ikaz etmeye korkar hale getirdi.

Bu durum kuralsızlığı, rahatlığı ve disiplinsizliği körükledi.

Gelinen noktada öğrencilerin ‘öğrenci’ gibi okula gelmesi için velilerin de desteğini isteyen devlete bağlı eğitim kurumlarını ‘Yobaz zihniyet’ kisvesi ile yerden yere vurmak ne kadar doğru?

Metni bütünüyle ele aldığınızda eminim diğer tüm kuralları yerinde bulacaksınız.

Şimdi ikinci boyuta gelecek olursak, kız ve erkek öğrencilerin samimi diyalog kurmaması gerektiği algısına neden olan hitaplar maddesine ben de katılmıyorum. Şöyle ki iki erkek ya da iki kız öğrenci birbirlerine kanki olarak seslenebilirken, neden bir kız ve bir erkek öğrenci ‘dost’ olmasın ve bu ifadeleri kullanamasın ki… Bu ne yazık ki bana göre öğrencileri “karşı cinsten arkadaş olmaz” gibi farklı düşüncelere sevk edebilecek cinsiyetçi bir yaklaşım…

Kantin sırasında kız-erkek öğrencilerin karışık dizilmemesine gelirsek, hepimiz o sıralardaki sıkışıklığı, ittirip kaktırmayı hatırlıyoruz. Erkek gücü ile kız gücü aynı kefede olamayacağından çok da absürt bir kural olmasa gerek…

Serviste ön koltuğa kız öğrencilerin oturmaması kuralının ise velilerden gelen bir talep olduğu çok aşikar…

Aslında okul idaresi, yaşanabilecek tüm olumsuzluklara karşı aldığı tedbirleri ‘Kurallar’ olarak metine dökerken, eski eğitim disiplinini isteyen bizler, konuyu farklı mecralara çekerek acaba neyi tartışıyoruz?