Bu günlerde gündemi en fazla meşgul eden konu "FAİZ VE KUR." Bir Malı Müşavir olarak bu konudaki bilgilerimi kamuoyu ile paylaşmak istedim.

İngilizce interest, Almanca interesse, Arapça fayida, Kur'an-ı Kerim’de riba, Türkçe’de faiz diye adlandırılan sömürü aracı, müslümanların alması ve vermesi yasak olan, misli misline, yani risksiz kazanılan para demektir.

Ekonomide finansal kazanç olarak değerlendirilen faizin, ilk defa M.Ö. 3400 yıllarında uygulandığı tespit edilmiştir. Mezopotamya bölgesinde, Urug'da yapılan arkeolojik çalışmalarda elde edilen bazı levhalar, Kızıl Mabed’in banka gibi faaliyet gösterdiğine işaret etmektedir. O günden bu güne uygulanan faiz sistemi, tarih boyunca toplumların sosyal yaşamlarını zehirlemiş, çoğu kez sömürü aracı olarak kullanılmıştır.

Toplumların ahlâk yapısını düzenleyen dini kurallara baktığımızda konu daha net ortaya çıkmaktadır. Mesela, üç büyük semavî dini

esaslarına göre konuyu ele alalım:

1 - Musevi inancında Tevrat, "Para faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen bir şeyin faizi olsun, faizle kardeşine ödünç vermeyeceksin. Yabancıya ise faizle ödünç verebilirsin." diyor. (Tevrat, Tesniye Bölümü, Bab: 23, âyet:19-20).

2 - Hristiyan inancında İncil, "Eğer kendilerinden almayı umut ettiğiniz kimselere ödünç verirseniz, ne mükâfatınız olur? Düşmanlarınızı sevin, onlara iyilik yapın ve herhangi bir umut beslemeyerek ödünç verin; bunun karşılığı büyük olacaktır." diyor. (Luka İncili, Bab: 6, âyet: 34-35.)

3 - İslâm inancında ise Kur'an-ı Kerim’de faiz şu şekilde geçmektedir.

"Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır." (Bakara Suresi, 275. ayet)

Bu üç farklı semavî dinin ayetlerinde faiz açıkça yasaklanmıştır.

Ancak;

İslam dininde, hangi şartlarda, kim olursa olsun haram olan faiz, Hristiyanlık’ta da yasaktır. Yahudilerde ise, sadece Yahudi'nin Yahudi'den faiz alması yasaktır. Yani Yahudi borç para verdiği hristiyandan, müslümandan veya başka bir inanca sahip olandan, inançsızdan faizini alabilir, serbesttir.

Bu uygulama bile faizin nasıl bir sömürü aracı olduğunu açıkça anlatmaktadır.

Peki ya kur?

Kur, bir para biriminin diğer bir para birimi üzerinden fiyatlandırılması demektir. 1 doların kaç TL, 1 euronun kaç dolar, 1 TL'nin kaç pound yaptığı anlamına gelir. Bu da ülkelerin ekonomik yapıları, uluslararası ekonomik ilişkileri ve aralarındaki ticaret ile ilgilidir. Kurlar yükselir veya düşer. Bunun asıl nedeni ekonomik olmasına rağmen, ülkedeki, siyasi ve sosyal olaylar da kurlar üzerinde etkili olabilir. Tıpkı karaborsa ve tekelcilik yaparak haksız kazanç elde etmek, o ülkede yaşayan diğer insanların haklarına girerek zulmetmek gibi.

Bizleri yaratan, Cenabı Hak, Kur'an-ı Kerim'de bu konuyu açıkça anlatmış:

"Yahudilerin zulmü sebebiyle, bir de pek çok kimseyi Allah yolundan engellemeleri, kendilerine yasaklandığı halde faizi almaları ve haksızlıkla insanların mallarını yemeleri yüzünden önceden helâl kılınan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık ve içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık."

(Nisâ, 160-161)

Bu kadar açıklamadan sonra, bir sözüm de müslümanlara, yaşamlarını İslam inancı kurallarına göre sürdürmeye çalışan, ancak parayı çok sevenlere olacaktır.

Evet, müslüman çalışkan ve zengin olmalıdır. Ama bu zenginlik oturduğu yerden para kazanarak olmaz. Ticaret yaparak, üreterek olması gerekir. Çünkü İslam'da ticaret serbesttir. Bir teneke buğday borç verip, karşılığında bir yıl sonra 2 teneke arpa alabilirsiniz, ama bir teneke artı bir adet buğday alamazsınız. Fazladan aldığınız o bir adet buğday faizdir. Bu örnek üretimin önemini ve arz talep ilişkisini açıkça anlatmaktadır.

Dolar, euro ya da pound bir emtia, yani mal değil, paradır. Bir ülkenin kendi parası dışındaki paralara da döviz denir. Döviz alıp satarak elde edilen fark kazanç değil, finansal araçların el değiştirmesidir. Bu da ancak ülkeler arası mal alım satımında geçerlidir. Buradaki fiyatların değişmesi arz ve talep ilişkisi ile olur.

Ülkemizde ithalatı karşılama oranı düşerken, dövizlerdeki kur artışın, ekonomik kural gereği olarak görmek akla ve bilime aykırıdır.

Kendi ülkeniz içinde, hangi ülkenin parası olursa olsun, alıp satmak arasındaki fark faizdir. Bunu Hristiyanların ve müslümanların inancındaki, ticaret helaldir kuralı ile karıştırmamak lazım. Ben bin dolar alıyorum, bin dolar satıyorum. Misli misline değil. Dolayısıyla arasındaki fark ticari kardır diye fetva verenleri Allah bildiği gibi yapsın.  Harama kılıf uydurmakla helal olmaz. Bu necis suyla temizlik yapmaya benzer. Bu arada döviz bürolarını bu işin dışında tutmak lazım. Tabii ki onlar da ticaret kurallarının dışına çıkmazlarsa. Sizin kendi ülkenizde, ihracat veya ithalat işlemi dışında, başka ülkelerin paralarını, yatırım aracı olarak alıp satmaktan elde ettiğiniz kazancın tamamı, ribadır, faizdir. Diğer vatandaşların hakkına girmektir. Böyle yapınca, sizin paranız değer kazanıyorsa, benimki kaybediyordur. Bunun başka bir anlamı yok.

Üstelik, paranızı elin ülkesinin parasına çevirip, kendi bankanıza bile yatırsanız, o ülkenin vatandaşlarına destek vermiş olursunuz. Karşılığında ticari mal olmadan, yatırım olarak kullandığınız döviz hesabınızda olan paranızı onlar kullanır. Böylece sizin paranızla, 3 liraya ürettiği bir malı, size 30 liraya satar. Ya da mermi olarak kafanıza sıkar.

Adamlar zaafımızı biliyorlar. Parayı çok seven müslümanların eline kağıt verip emeklerimizi sömürüyorlar. Hem de alışılmış çaresizlik sistemi ile.

Hatta kripto, yani sanal para sistemini de bu mantıkla kurdular.

Kısaca açıklayalım. Ülkeler para basarlar. Bu basılan paralar, devletin giderlerini karşılamak için kullanılır. Yani devlet para basamazsa, ihtiyacı olan parayı borçlanarak bulmak zorundadır. İşte bu borcu aldığında ödeyeceği maliyeti, para bastığında ödemiyor. Dolayısıyla dolaşımda bulunan paranın finansal maliyet karşılığı olan gelire, arbitraj geliri deniyor. Aynı zamanda bu nakit para dolaştıkça ticaret döngüsünü çeviriyor. Bu da devletin vergi gelirlerini artırıyor. Devletlerin bu gelirlerinde bile gözü olanlar, kripto, yani sanal parayı uydurdular. Dolaşımdaki paraları kendilerine bağlayıp, devletlerin arbitraj gelirlerini ve vergi gelirlerini azaltarak, kendi hesaplarına geçirip sömürmeye devam ediyorlar. Tabiidir ki, bu durumdan kurtulmak için, her devlet para basmak ister. Ama basamaz. Çünkü uluslararası kurallar vardır. Bu kurallara uymayan tek devlet ise Amerika Birleşik Devletleri’dir. İstedikleri zaman istedikleri kadar dolar basabilirler.

Yukarıda yazdığım, Tevrat'ın Tesniye Bölümü, Bab: 23’deki 19-20 nolu ayetleri tekrar okumanızı tavsiye ederim.

Bilmem anlatabildim mi?

Milyon dolarları olan müslüman kardeşlerim! O paralarınız ile fabrika kursanız, mal veya hizmet üretseniz, alıp satsanız, siz de kazanırsınız, ülke de kazanır. Sonra helalinden doya doya yersiniz. Hem torunlarınız, hem de torunlarınızın torunları, hatta onların torunlarının torunları bile yer. Aksi takdirde, bu ülke kaybederse, paralarınızın tamamı bir mirasyediye yetmez.

Son söz:

Made in Türkiye, büyük ülke olma yolunda yürümektedir. Artık sömürü aracı faizden, üretim düşmanı kurdan kurtulma zamanı gelmiştir.

Radikal kararları büyük liderler alır.

Kalın sağlıcakla...