Düzce Belediyesi ile ilgili yapmış olduğumuz değerlendirme sonrası belediyeden açıklama geldi.

Birncisi şuydu. Düzce Belediye Başkan Yardımcısı olan bir arkadaşımızın onların tabiriyle randevusuz gelen bir cami derneği başkanı ve yanındakinin dışarıya çıkartılması ve bunun kamuoyunda ‘kovulma’ olarak nitelendirilmesi üzerine bunu yorumlamıştık. Öncelikle bu açıklamayı yaptıkları için belediyeye teşekkür ediyorum.

Açıklamada, “Düzce de yayın yapan bir özel televizyon kanalında yer alan belediyemizi ilgilendiren bir olay ile ilgili açıklama yapılması zorunlu görülmüştür.  Adı geçen olay, Belediye Başkan Yardımcımız Sn. Serkan Yılmaz’a önceden randevu almadan gelen bir Cami Yaptırma Derneği yönetimi ile daha önceden randevu almış bir vatandaşımızın görüşme saatlerinin çakışması ve “randevu alan vatandaşımıza öncelik verilmesi” şeklinde cereyan etmiştir. Söz konusu “önceliklendirmenin” “kovulma” şeklinde ifade edilerek Cami Yaptırma Derneği yetkilileri tarafından basına servis edilmesi “çirkin” bulunmuştur.  Kaldı ki randevu ile gelen vatandaşımız ile görüşmesinin hemen sonrasında Başkan Yardımcımız Sn. Serkan Yılmaz sorumlu İmar Müdürü Sn. Sedat Demircan’ın ofisine intikal etmesi ile Cami Yaptırma Derneği yetkilileri ile görüşme sağlamış ve talepleri yasal çerçevede çözüme kavuşturulmuştur.” deniyor.

Biz buna ‘kovulma’ demedik. Tabire göre dedik. Haberi izleyince zaten bunu görürsünüz. Ama bu konuyla ilgili kamuoyu adına Düzce Belediye Başkanımız Sayın Faruk Özlü’nün hassasiyetine ve olaya bakışındaki samimiyete yaptığı açıklamadan dolayı teşekkür ediyoruz.

Bir açıklama daha var. O da şöyle, “Düzce’de yayın yapan bir özel televizyon kanalında yer alan belediyemizi ilgilendiren bir olay ile ilgili açıklama yapılması zorunlu görülmüştür. Özel bir işletmenin hissedarları arasında vuku bulan bir ihtilafın çözümü için yine hissedarlar tarafından yürütülen iş ve işlemlerin “belediyemizi ilgilendiren konularda inceleme” başlatılmıştır.”

Bir kafe işletmesinde bir ruhsat meselesi vardı. Burada ruhsat verilirken 29-A mıydı yoksa 29-A-0 mıydı, bu nasıl verildi, burada nasıl bir inisiyatif kullanıldı.

İşletmenin ortakları arasındaki itilaftan ziyade yapılan prosedür ve belediye başkanlık makam aracıyla resmi kurumlara gidilerek bir etki sağlanması noktasında da burada bir değerlendirme yapmıştık. İnşallah bunlarla ilgili soruşturma ve inceleme başlatılmış. Daha önce dediğimiz konuda da randevusuz geldi, randevu alınarak gelinseydi önceliği olurdu deniliyor. Burada haklılık payı vardır yoktur, bu konudaki takdir kamuoyunun.

Ama burada ne oluyor? Bize yine kızacaklar. Yorumlarda bize ‘Ne kadar çok Faruk Özlü’yü tutuyorsun. Methiyeler düzüyorsun’ diyorlar. Ben ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz diyorum. Yine İzmirli şirketin scooter, bisikler ve büfelerin ihalesini almasını neden gündeme getirmiyorsun diyorlar. Biz vakıf olmadığımız hiçbir konuyu işlemiyoruz. Önce araştırıyoruz. Ona da sıra gelir.

Düzce Belediyesi şu anda gerek ekonomik anlamda gerekse hizmet noktasında çok güzel bir yere geldi. Günde 16 saat Düzce için çalışan bir belediye başkanı var. Kim ne derse desin. Hiç umurumda değil! Tüm belediye başkanlıklarında şu vardır. Bir belediye başkanı seçilir. İlk 1-2 senede yapacak olduklarını projelendirir. Son 2-3 senede de bu projeleri hayat geçirir. Bu 5 senelik zaman zarfından söylemleri ve eylemleri, vaatleri ve icraatları birbirini tutuyorsa o belediye başkanı takdir görme ve bir daha seçilme hakkını alır. Olmuyorsa da seçim dönemine geldiği zaman, “Hemşerim adam sözünden, at yularından tutulur. Sen bize söz verdin. Yerine getirmedin.” Derseniz ve herkes gereğini yapar.

Ama şu anda gerçekten hem mali olarak hem de içtimaı olarak Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü’ye yazık ediyorsunuz. Ey çalışanlar, yazık ediyorsunuz! Başkan 16 saat çalışırken herkes yörük malıyla kurban kesme derdinde. Nasrettin Hoca’nın hikâyesindeki gibi ıslıkla merkep arıyorlar. İnsanlara ‘hat hut’ ederseniz, belediyenin ve gücün imkânlarını kendiniz için kullanmaya kalkarsanız hem kendinize hem Düzce’ye yazık edersiniz. Ben bunu bir belediye yetkisine de söyledim. Belediye 1.200-1.300 çalışan var. Eğer bunların büyük bir bölümü mutluysa ve keyifliyse, yaptığı işten mutluluk duyuyorsa bu ve buna benzer konular ne basına ne de kamuoyuna gitmez. Ama mutsuzsa herkes konuşur. Çalışanı mutlu etmek kimin elinde. Günü geldiğinde herkes maaşını alıyor. Bakın Akçakoca Belediyesi çalışanları 4 aydan beri maaş alamıyor. Düzce’de böyle değil. Son değerlendirmede maaşlarda iyileştirme de yapıldı. E peki sıkıntı ne? O makamlar neden veriliyor? Düzce’ye ve Düzceli’ye hizmet edin diye. Yapacağınız bütün iyi işleri yapın ve bu konuda elinizden geleni ardınıza koymayın.

Burası kimsenin babasının çiftliği değil. Bu makamlar hizmet edin diye verilmiş. Herkes üzerine düşen görevi layıkıyla yapmalı. Birine yaz birine kış. Zengin dağları aşırır, fakir düz yolda şaşırır. Fakirlikle veya zenginlikle değil, sadece insan olduğu için memleketine milletine faydalı olmak adına bu hizmetler, yaklaşımlar, randevuyla yapılırsa bu memlekette hepimiz mutlu yaşarız.  İşte bugün 300 çalışandan mutsuzluklar ve sıkıntılar başladığı için bu işler ortaya çıkıyor. Ama tekrar ediyorum. İnsanların değerlendirmesine de saygı duyuyorum. Eğer günde 16 saat çalışan bir belediye başkanı mücadele veriyorsa, bu mücadele de birileri tarafından ego ve menfaat için kullanılıyorsa Düzce’ye de Sayın Özlü’ye de yazık ediyorsunuz.

Ne bu açıklamaların ne de bizim konuşmamızın gereği yok. Konuşturmayın kardeşim! Kimse diyemiyor ki belediyeden biz bu adamı çıkardık, geldi bize niye böyle dedi. Randevusuz gelmiş. Randevusu olan öncelikliymiş. Demek ki bir doğruluk payı var. Kimse diyemiyor ki bu söylediklerin yanlış. Yalan söylüyorsun, hakkında yasal işlem yapacağız kimse diyemiyor. Çünkü gerçeklik payı var. Ben orada zabıt memuru değildim ki. Neyin ne olduğunu bilmiyorum. Başkan yardımcısının odasında olan olay ne bana cami derneği başkanından geldi ne yanındaki adamdan geldi. Bu bana personelden geldi. Harcı güzel karamazsınız sıkıntı çıkarmaya başlar. Eğer onu kontrol edemezseniz yeniden başlamak zorunda kalırsınız. Toparlayabilmek için zahmet büyür. Personel ve idareciler arasında uyum sıkıntısı var. Bu iş su kaçırmaya başladı. Niye? Onu da ben bilmem.

Hani hocaefendiyi sohbete davet etmişler. Gelmiş bakmış ki camide sadece bir adam var. Ne yapsam ne etsem diye düşünürken sormuş ‘Hoş geldin. Kimse de yok. Sohbet edelim mi?’. Bekleyen tek cemaat de demiş ki ‘Hoca efendi ben bilmem. Ben at çobanıyım. 50 tane at var. Biri ahırda 49 tanesi dışarıdaysa ve o bir tane at açsa ona yemeğini yemini veririm’. Hoca demiş ki bu adam sohbet istiyor ve başlamış anlatmaya. “Ey cemaat!” deyip başlamış genel ve çoğul olarak anlatıp çoğul anlatmış. Sohbet sonrası adama sormuş hoca, ‘Nasıl buldunuz?’. Seyis demiş, ‘Ben bilmem. Ben at çobanıyım. Ama ahırda bir aç a varken 49’u dışarıdayken 49 atın yiyeceğini de bir ata yedirmem’ demiş.

Tabiri caizse burada her yükün her sorumluluğun ve hesabın makamında bir kişi var. Ama etrafındakiler o hesabı kolaylaştırır veya zorlaştırır. Hepsinden önemlisi burası siyaset ve riyaset makamı.