Öncü TV ve 100.2 Öncü Radyo ortak canlı yayını ile Düzce’de beğeni ile takip edilen, Öncü Medya Haber Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal’ın hazırlayıp sunduğu “Yorumlu-Yorum” programında Düzce’nin sorunları gündeme gelmeye devam ediyor.

Öncü Medya Haber Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal, “Yorumlu-Yorum” programının Çarşamba gününkü bölümünde, Düzce’de sağlıkta yaşanan sorunları ele aldı.

İşte o program:

Geçtiğimiz haftalarda sağlık noktasında Düzce’deki sıkıntıyı dile getirmek istedik. Dile getirdiğimiz konulardan biri de Düzce üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde oluşan yönetim boşluğu ve hastalara karşı yapılan muameleydi. Çözüm noktasındaki soyut neticelerden sonra gündem b ir hayli ısındı. Bu Düzceli’nin, bu hastaneye giden insanın derdiydi. Hatta bu sabah da yine AK Partili b ir yönetim kurulu üyesi dedi ki ‘Biz Bolu’dan aldığımız çözümü, sağlığa kavuşma noktasındaki tasarrufları Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden alamıyoruz.’  Ve de çok orantısız bir yaklaşım farkı var dedi. Bu vatandaşın dili.

Öncü Medya Ailesi’nin dostu yok, düşmanı yok. Düzce’nin menfaati var. Burada herkes bir şeyler söylüyor. Farklı yorumluyorlar. İşi kişiselleştiriyorlar. Yine Öncü                 WhatsApp İhbar Hattı’na gelen bir ihbarda sağlık Bakanlığı’na bağlı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde bir diş cerrahi uzmanının olmadığı, bir hanım efendinin atandığı ancak onun da doğum iznine çıktığı ve 1 yıl gelmeyeceği ifade ediliyordu.

Neredeyiz? AK Parti’nin en büyük kazanımlarından birisi, övündüğü konulardan da biri. Sağlık noktasında hakikaten ve hakikaten çığır atladık.  Eskiden SSK’ydı Bağkur’du, şuydu buydu bir çok mevzuatta insanları 1., 2. ve 3. Sınıf olarak ayrılmıştı. Birinci sınıf Emekli Sandığı’ydı. İkinci sınıf Bağkur, üçüncü sınıf ise SSK’ydı. Ve bunlar ilaçları kobay gibi kullanırlardı. Hastaneden çıktığınız zaman ilaç almak için hastanenin eczanesinde kuyruklarda beklerdiniz. Sabah 6’da sıra almaya giderdiniz. Bir çok çile vardı. Doktora gittiğiniz zaman 2’de veya 4’te sizi muayenehanesine alırdı. Muayene ücretini alır ondan sonra hastaneye sizi yatırırdı. Bu düzendeki istismar değişti. Hakikaten insan odaklı, hizmet ve sağlık odaklı ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışıyla beraber sağlıkta bu iktidar çığır açtı. Türkiye’deki en büyük başarılarından biri bu.

Ama Düzce’ye baktığımızda ne oluyor? O kadar iç açıcı bir hal yok. Biz Üniversite Hastanesi’ndeki eksikleri yazıyoruz, ama başarıları da elbette vardır. Ancak bu insanlara ve topluma yansımalı. Bizim kimseyle bir sıkıntımız yok. Rektör Hanımefendi’yi biz seviyoruz. İl Sağlık Müdürü’nü de seviyoruz. Bir derdimiz ya da paylaşamadığımız bir şey yok. Makamlarında, mevkilerinde, yetkilerinde, imkanlarında gözümüz de yok öyle bir derdimiz de yok. Ama ne var burada? Burada bu haberlerin nedeni için şu sebep, bu sebep deniyor. Bizim bir sebebimiz yok. Bizim sebebimiz Düzce’nin insanı. Bizim sebebimiz dünyadaki ve Türkiye’deki dengenin bize yüklediği kamuoyu adına hareket etme, aydınlatma sorumluluğumuz var.

Bir hikaye var. Bu fare var ya fare… Fare ormanda çok sıkıntı vermeye başlamış. Bir de pürüzmüş bu fare. Ormanın kralı aslan kediyi çağırıp emir vermiş. Demiş ki, ‘Bu fareyi yakalıyorsun, getiriyorsun ve derdest ediyorsun ve imha ediyorsun’. Kedi başlamış fareyi aramaya ama fare bunu duymuş. O kuytu senin bu kavuk benim başlamış kaçmaya… O dal senin bu tümsek benim atlaya zıplaya giderken fare bir inek görmüş. ‘İnek kardeş . Kedi benim peşimde. Canımı alacak. Bana yardımcı olur musun?’ demiş. İnek demiş ki ‘Sen çok pürüz bir faresin, sen benim çok tüyümü ısırdın yedin ama ben yine de sana iyilik yapayım’. Bir arkama geç demiş inek. Arkasına geçince hayvan kermesini hayvanın üzerine boşalttığı an fare kaybolmuş. Ama pürüz ya bu bir kere o kermenin içinde kuyruğunu da dik tutuyormuş. Kedi gelmiş oraya. Aramış bakmış. Bakmış ki kuyruğu kermenin içinde dim dik duruyor. Hemen gitmiş tuttuğu gibi yakalamış ve üzerine düşeni yapmış.

Buradan üç tane ders çıkıyor. Birincisi ‘Sizi her pisliğe atanı düşman sanmayın’. İkincisi, ‘Her pisliğin içinden çıkaranı dost sanma’. Üçüncüsü de ‘Bu kadar pisliğin içindeyken kuyruğunu dik tutma ve sakla’.

Bu konuyla ilgili önümüzdeki günlerde bir değerlendirme, alternatif düşünceler ve çözüm önerisi ortaya çıkacak. Ha çıkmazsa? Biz bunu yine söyleriz. Bu özellikle ifade ediyorum. Bizim dostumuz yok, düşmanımız da yok. Bizim için Düzceliler’in menfaati var. Bu neyi gerektiriyorsa aynı şekilde gereğini yaparız.

Düzce Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nden de bahsettik. Bolu’dan örnek veriyoruz. Bolu’daki hastanede implant takılıyor ve şöyle tedaviler şöyle iyi muamelelerle yapılıyor diye. Bir il olduk ama ilçe kültüründen daha hala kopamadık. Ben özellikle bu memleketin siyasi irade sahiplerinden şunu özellikle istirham ediyorum. İktidarın ve muhalefetin değerli il başkanları tabana iniyorlar, insanlarla görüşüyorlar, fotoğraflar veriyorlar. İnsanların güç sahibi olan, iktidar ve mevki sahibi olanlara konuştuklarıyla bize konuştukları çok farklı. ‘Oraya yarın işimiz düşer, bir derdimize derman olunur’ diye filtreleyerek, işin özünü anlatmadan, bazen saptırarak bazen de hiç değinmeden konuşuyorlar.  Ama bize işin doğrusunu konuşuyorlar.

Bu sabah kanala gelirken eski bir milletvekiliyle konuştuk. O vekil ‘Yahu kardeşim sizin bu üniversite hastanesiyle zorunuz ne? Çok radikal gidiyorsunuz’ dedi. Yanımızda yine eski yine AK Partili il yöneticisi de dedi ki ‘Çok doğru söylüyor. Neden böyle söylüyorsunuz’ diye eski vekile söyledi. Yani az olsun, öz olsun, bizim olsun, kimse bu işe dâhil olmasın öyle mi… Hayat bu değil. Sorumluluk sahibi olan insanlar oraya bu millete ve Düzceliler’e hizmet etsin diye geldi. Şekil yapsın diye değil.