TMMOB Düzce Elektrik Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Makina Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası Temsilcilikleri tarafından yapılan basın açıklaması ile Kozlu Maden Faciası’nın yıldönümünde bu günü İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü ilan ettikleri belirtildi.
 
Bundan 26 yıl önce 3 Mart günü 263 madencinin yaşamını yitirdiği Kozlu Maden Faciası’nın yaşanan en acı maden facialarından biri olduğunun belirtildiği açıklamada, “Bu faciada 263 madenci yaşamını yitirdi. Bugün, 1992 Kozlu Maden Faciasının yıldönümüdür. TMMOB olarak bizler, ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için Kozlu Faciası’nın yıldönümünün İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü olarak ilan ediyoruz. Acımasız sömürü koşulları, güvenliksiz çalışma ortamı, alınmayan tedbirler, uyulmayan kurallar ve uygulanmayan denetimler nedeniyle iş başındayken hayatını kaybeden tüm emekçilerin anıları önünde saygıyla eğiliyor, ailelerine bir kez daha baş sağlığı diliyoruz” denildi.
 
Ülkede çalışma yaşamında yaşanan ölümlerin uzun zamandan beri sistematik bir hal aldığının ifade edildiği açıklamaya şöyle devam edildi:
 
“4857 VE 6331 YENİDEN DÜZENLENMELİ”
“Bu yüzden yaşanan ölümler kamuoyu tarafından kaza değil, cinayet olarak adlandırılmaktadır. Bu cinayetin failleri, kâr hırsını can güvenliğinin önünde tutanlardır. Bu durumu görmezden gelen, gerekli denetimleri yapmayan, sorumluları hak ettikleri biçimde cezalandırmayanlar da iş cinayetlerinin müşterek failleridir.

Basına yansıyan rakamlara göre geçtiğimiz yıl ülkemizde en az 2006 kişi, işyerlerinde çalışırken hayatını kaybetmiştir. Yani ülkemizde her 4 saatte bir emekçi, evine ekmek götürebilme gayretinin bedelini hayatıyla ödemektedir. Daha ucuza, daha çok ve daha hızlı üretim yapabilmek için kimileri tersanede, kimileri inşaatta, kimileri boyahanede, kimileri madende, kimileri tarla yolunda, kimisi yüksek gerilim hattında can vermektedir. İş cinayetlerinin her yıl artması, ülkemizde insan hayatına verilen önemin giderek düştüğünü gösterdiği kadar, iş sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin yasal mevzuatın ve denetimlerin yetersizliğini de gözler önüne sermektedir.



İş cinayetlerini önlemek için atılması gereken ilk adım, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusuna kamusal bir anlayışla yaklaşmaktır. Başta, 4857 sayılı İş Kanunu ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmak üzere bu alana ilişkin tüm yasalar, kamusal bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmelidir. Her şeyden önce emekçilerin gelecek kaygısı hissetmeyeceği, güvenli bir çalışma ilişkisi yaratılmalıdır. Bunun için de İş Kanunu’nda yer alan “telafi çalışması”, “denkleştirme”, “çağrı üzerine çalışma”, “kısmi süreli çalışma”, “asıl işveren-alt işveren ilişkisi”, “geçici iş ilişkisi” gibi esnek ve kuralsız çalışma hükümleri derhal kaldırılmalıdır.

Çalışma yaşamını esnekleştiren, iş güvencesini ortadan kaldıran, işverenin işçiye karşı sorumluluklarını hafifleten, iş-işveren ilişkisini dolaylı hale getiren her türden yasal düzenleme iptal edilmelidir. Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılması önündeki her türden yasal ve fiili engel kaldırılarak işçilerin kendilerini örgütlü ve güvende hissetmesi sağlanmalıdır. İşyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bir kamu hizmeti olarak ele alınmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ticari kuruluşların kâr alanı olmaktan çıkartılmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenleme ve denetimler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanı sıra, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.

İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında görev verilen mühendis ve mimarların işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması konusundaki görevlerinin bir danışmanlık hizmeti olduğu kabullenilmeli ve asıl sorumluluğun devlet ve işverende olduğu bilinci yerleştirilmelidir”


Haber: A. SARI