17 Ağustos 1999 günü gece 03.02'de, merkezi Gölcük olan büyük deprem, Türkiye'de deprem olgusunun algılanma biçimini değiştirdi. İmar çalışmaları, yasal düzenlemeler, yeniden kurulan şehirler derken, aradan geçen dokuz yılda depremin izlerinin tamamının silinmesi mümkün olamadı.

17 Ağustos depreminin ardından 12 Kasım depremini yaşayan Düzce, depremin izlerini silmekte en çok zorlanan illerden biri oldu. Yaşanan iki depremin ardında bıraktığı izlerden en zor silineni ise insanların ruhlarına kazındı.

Yıkılan Binaların enkazları kaldırıldı, hayatını kaybedenler toprağa verildi. Ancak Düzce'de her köşe başında, şehrin tarihini ikiye bölen depremin izlerine hala rastlanabiliyor.

Hasarlı binaların tamamının kaldırılması veya tamirinin yapılması bir türlü tamamlanamadı. Şehrin farklı yerlerindeki hasarlı binaların bir kısmı yıkılmayı beklerken, Bayındırlık'ın hasarlı binaların güçlendirilmesine ilişkin kredi desteği ile teşvik ettiği çalışmalar da bitirilemedi.

Çadırkentler ortadan kalkmasına rağmen yerlerini alan prefabrikler tüm iyi niyetli çalışmalara rağmen ortadan kaldırılamadı. Düzce Valiliğinin son girişimi ile Fevzi Çakmak ve Gümüşpınar prefabriklerinde yaşayanların Kiremitocağı Prefabriklerine taşınması süreci hala devam ediyor. Boşaltılan prefabrikler ise hala kaldırılacağı günü bekliyor.

Depremde yıkılan binaların ardında bıraktığı enkazlara da Düzce'nin değişik bölgelerinde hala rastlanabiliyor. Çok ortaklı olmaları nedeniyle bu binaların temellerinin yarattığı kötü görüntüler ortadan kaldırılamıyor. Şu anda bu binaların bulunduğu boşlukların bazılarında yeni inşaatlar yükseliyor, bazılarında ise özel otopark işletmecileri faaliyet gösteriyor.

Depremin ardından konut ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulan Yenikent, kendi başına bir sorun kaynağı haline geldi. Kısa sürede kurulan 40 bin kişilik şehrin bağlantı yolu, dokuz yıl sonra hala tamamlanmaya çalışılıyor. Binalar alelacele yapıldığı için eksik bırakılan izolasyonlar, bina zeminlerinde çökmeler ile ilgili çalışmalara başlandı ancak bu çalışmalar da kesintili olarak sürebiliyor.Yenikent'in geniş yolları ve devasa yeşil alanlarının bakımının gerçekleştirilmesi de ancak şikayetler yükselmeye başladığı zamanlarda mümkün olabiliyor.

Depremin bıraktığı en ağır izler ise, hiç kuşkusuz insanların psikolojisinde gerçekleşti. Çok sayıda kişi 17 Ağustos ve 12 kasım tarihlerinda yaşanan travmaları atlatabilmek için psikolojik destek görmesine rağmen, depremi hatırlatan durumlarda soğukkanlılığını korumakta güçlük çekiyor.

Depremin hayatın bir gerçeği olduğunu sürekli olarak hatırlatan uzmanlar, teknik düzeyde yaşananların unutulmaması gerektiğini ve önlemler anlamında sürekli bir uyarıcı olarak değerlendirmesi gerektiği görüşünde birleşirken, günlük hayatın tamamen normal olarak gerçekleştirilebilmesi için toplumun ruhuna kazınan deprem korkusunun artık kalkması gerektiğini de belirtiyorlar.