Bugünlerde Düzce’de gündem yoğun. Geçtiğimiz pazartesi günü büfeler konusunda bir şeyler söylemiştik. Dedik ki Faruk özlü büfeleri nereye koyacağını bize mi soracak? Geçtiğimiz gün Şehir Mezarlığı’nda yapılan çalışmalarla ilgili Türkiye’ye ‘ağaç katliamı var’ iddialarıyla mal olduk. Bunun periyodik ve olması gereken şekilde yapıldığı, kırılan mezarlarında yüklenici firma tarafından yaptırıldığı noktasında bir açıklama yapıldı. Bir gazeteci arkadaşımız AK Parti İl Başkanı Mustafa Keskin de öküz altında buzağı arayan şekilde büfeleri sordu. Keskin de ‘Size mi soracağız büfeyi nereye koyacağımızı?’ dedi. Bugün de bir siyasi parti il başkanı ‘Bize saracaksın. Biz halkız.’ Dedi.

Bunların hepsini bir kenara bırakalım. Belediye meclis üyeleri, belediye balkanları, il genel meclisi üyeleri ve başkanı aynı zamanda milletvekilleri niye seçilir? Seçen kişilerin iradesiyle seçenleri yönetmek için. Demokrasinin kuralı bu. Şimdi Kalıcı Konutlar’a bir büfe koyulacak. Her kapıyı tek tek çalıp, ‘Ben belediye başkanıyım. Ben büfe kıyacağım müsaade ediyor musun?’ mu diyecek? Veya sosyal amaçlı bir yer, taksi durağı… O zaman niye oy kullanıyoruz?

Beğenmeye ve istemeye biliriz. Menfaatimize uygun gelmez. Ayıya sormuşlar. Bu sene armut nasıl olacak demişler. ‘Bol olacak, sulu olacak, ballı olacak.’ demiş. Nerden biliyorsun deyince de ‘Canım öyle istiyor’ demiş. Canımız istemeyebilir. Ama setiklerimiz yasa, kanun ve mevzuat gereğinde gereğini yaparlar. Kimsenin babasının mülkü değil. Kendi evinin temelini bile imar kurallarına ve yasaya aykırı atamıyorsun.

Bugün Düzce’de, İstanbul’da ve Türkiye’nin her tarafında yapılan işlemler iç hizmet kanunu, İçişleri Bakanlığı’nın genelgeleri, belediyeler yasasına göre yapılır. Belediyeler bir adam asmaz, bir de para basmaz. Atılan adımlarda ve yapılan işlemlerde hissi ve menfaatine göre kararlar yok mudur? Vardır. O zaman da adli ve idari yargı orada. Buyurun, herkes gidebilir. Tabiri caizse canımızı n istediği gibi, ‘Ben halkım, bize soracaksın2 Sormaz ve sormamalı zaten. Çarşının içine koyacağı bir büfe için kime sorması lazım? Yasada b u neyse ona göre hareket edecek. Eskiden gelen bir gelenek var. Falanca yer ne der, falanca kimse ne der… Düzce değişiyor, hayat da değişiyor. Hayat değişince böyle ali canip haller ortaya çıkıyor. Sahnenin önündekiler başka, arkasındakiler başka. Amaçlar başka, niyetler başka. Sebepler, sonuçlar başka.

Aklıma bir hikâye geldi. Ders çıkarılması gereken bir hikâye. Bir hikâye var. Bu fare var ya fare… Fare ormanda çok sıkıntı vermeye başlamış. Bir de pürüzmüş bu fare. Ormanın kralı aslan kediyi çağırıp emir vermiş. Demiş ki, ‘Bu fareyi yakalıyorsun, getiriyorsun ve derdest ediyorsun ve imha ediyorsun’. Kedi başlamış fareyi aramaya ama fare bunu duymuş. O kuytu senin bu kavuk benim başlamış kaçmaya… O dal senin bu tümsek benim atlaya zıplaya giderken fare bir inek görmüş. ‘İnek kardeş . Kedi benim peşimde. Canımı alacak. Bana yardımcı olur musun?’ demiş. İnek demiş ki ‘Sen çok pürüz bir faresin, sen benim çok tüyümü ısırdın yedin ama ben yine de sana iyilik yapayım’. Bir arkama geç demiş inek. Arkasına geçince hayvan kermesini hayvanın üzerine boşalttığı an fare kaybolmuş. Ama pürüz ya bu bir kere o kermenin içinde kuyruğunu da dik tutuyormuş. Kedi gelmiş oraya. Aramış bakmış. Bakmış ki kuyruğu kermenin içinde dik dik duruyor. Hemen gitmiş tuttuğu gibi yakalamış ve üzerine düşeni yapmış.

Buradan üç tane ders çıkıyor. Birincisi ‘Sizi her pisliğe atanı düşman sanmayın’. İkincisi, ‘Her pisliğin içinden çıkaranı dost sanma’. Üçüncüsü de ‘Bu kadar pisliğin içindeyken kuyruğunu dik tutma ve sakla’.

PROGRAMIN TAMAMINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ