Bundan tam 102 yıl önce devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal, Sultan Vahdettin Han’ın emriyle, ama tarihinde hiçbir müfettişe verilmeyen hatta sadrazama verilmeyen bir yetki ile Anadolu’ya Rum çetelerine karşı ordu müfettişi olarak gönderildi. Bunu da kurtuluş mücadelemizin başladığı yıl olarak kutluyoruz.

Allah, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere devletimize, milletimize o günlerde hizmet eden şehit olan, gazi olan tüm büyüklerimize rahmet ile muamele eylesin. Dedik ya 16 Mayıs’ta yola çıkan Gazi Mustafa Kemal İngiliz’in işgali altında olan İstanbul’un komutanı vize vermiyor. Vize vermeyince en üst seviyedeki komuta kademesinden emir geliyor ve işin doğrusu şu Gazi, Sultan Vahdettin Han’ın sadrazamlara bile vermediği yetkiyle İngilizlerin vize oluruyla devrin en modern vapurlarından bir tanesiyle Samsun’a yola çıktı.

İngiliz istihbaratı o günlerde bir şeyi gözden kaçırdı. Tek başına da gitmedi, heyette bulunan insanların, komutanların, heyetin içinde öyle bir beyinler vardı ki diyor İngiliz istihbaratı, hepsi Kurmay hepsi çok zeki adamlar. Yani dönemin beyin adamlarını gönderdiklerini sonradan fark ettik diyor. Tabii biz kurtuluş mücadelesiyle biz Samsun’a girince, işin bir de enteresan bir boyutu var. Kazım Karabekir Paşa biliyorsunuz dönemin 4. Ordu’da silahlarını teslim etmeyen ordu komutanı iken Gazi Mustafa Kemal ondan iki rütbe düşük olmasına rağmen Halife ve Padişahın fermanını gösterdiği an komuta kademesi ve hiyerarşisi alt üst olmuş ve Mustafa Kemal’e tabi olmuştur.

Yine aynı zamanda Anadolu’daki tüm kanaat önderleri Sultan Vahdettin Han’ın ve halifenin geniş yetkilerle donattığı fermanıyla beraber Mustafa Kemal Anadolu’da hareketi başlattı. Çocukluğumdan beri öğrendiğim tarihte rahatsız olduğum bir şey var. Biz Kurtuluş Savaşı diye bir savaş yaşadık. Düşmanı denize döktük, düşman dediğimiz Yunan. Yunan kimdir diye baktığımızda 400 yıllık Osmanlı egemenliğinde kalmış 400 yıl boyunca tarafımızdan yönetilmiş Anadolu’yu işgal etmeden evvelde 45-50 sene önce kurulmuş bir devlet. Biz öyle bir tarihte öyle bir yapıda yaşadık ki 400 yıl yönettiğimiz kuruluşu yarım asır olmayan Yunanistan gibi tırışka, sonradan kurulmuş bir devletten kurtulmayı yıllarca biz bir bağımsızlık olarak kutladık. İstiklal olarak kutladık, Yunanistan senin vilayetindi.

Bu millete o kadar yanlış ve eksik donanımlarla tarih öğretildi ki mesela Halil Kut Paşa var. Kim bu zat? Kutül Amare’de İngilizlerin binlerce askerini öldürüp Kutül Amare zaferini kazanıp Basra civarındaki bugünkü Irak topraklarının içindeki İngilizleri rehin alan, durduran bir komutan. Bu komutan öyle büyük bir başarıya imza atıyor ki İngilizler en son devletimizi kurduktan sonra Kutül Amare savaşının zaferini kutlarken bizden ricacı oluyorlar. ‘Bunu lütfen yapmayın.’ diyorlar. Biz bu ricayı kabul ediyoruz. Halil Kut Paşa yine Gazi’nin hangi bilgi ve tasarrufu dâhilinde olduğunu bilmiyoruz Türkiye topraklarına girmesi yasaklanıyor ve Türk büyükelçilerinde de dışarıda da kabul görülmesi yasaklanıyor. Bazen tarihte insanları büyütürken, insanları onure ederken veya devletimize mal olan insanları küçük gösterirken öyle bağnaz hatalar yapıyoruz ki bu elbise bu vücuda sığmıyor. 19 Mayıs’a Gençlik ve Spor Bayramı demişiz. Fakat bu gençlik öyle bir eğitimden geçiyor ki hiçbir zaman dünyadaki eş değerlerine veya emsallerine bilimde, ilimde kafa tutacak veya aynı seviyeye gelmemiş.

Çünkü okullarda okutulan ‘İnsanlar maymundan türedi’, ‘Senin ilk ceddin maymun’ gibi şeyler. Darwin Teorisini verdiğinde hayvani gibi yetiştirdiğin nesilden insani bir sonuç bekleyemesin. Bu gençlik öyle bir seviyeye gelmiş ki yıllarca ve yıllarca milli eğitim planını ilköğretimden üniversiteye kadar Amerikalı bir heyet tarafından yönlendirilmişiz. Yani yıllardır eğitildiğimiz ve bu gençliğin öğrendiği sistem Amerikalılar tarafından bize bu eğitim müfredatı diye öğretilmiş. Bize bunu dayatmışlar. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu gençliğin bu milletin kalbinden devlet, millet sevgisini ve imanı alamamışlar, alamazlar da.

19 Mayıs tarihlerinde biz biliyoruz, yıllardır liselerde kılık kıyafette mini eteklerle yatıp kalkmayı biz bir erdem zannettik. Ama bu gençliğe bir strateji ve yön verirken dünyadaki emsalleriyle rekabet edebilecekleri bir eğitimden maalesef yoksun bırakılmış ve bu durumda 102. yıla giriyoruz. Bugün Avrupa, Danimarka, İsviçre ve Hollanda’daki milletlerin, çocukların ve gençlerin DNA’larında farklı moleküller mi var da ilimde, bilimde veya teknolojide dünyada bizden ilerideler?

Hayır, bu gençliği yat yat uyu, ali ata bak, halk tabiriyle tabiri caizse dangır dungur ve hepsinden önemlisi Darwin’in Evrim teorisiyle, yok taş devriydi yok yontmaydı diye evirildi çevrildi diye eğitirsen onun bir kere öz güvenini iki adımda düşecek şekilde eğitiyorsun.  Herkes inandığını yaşamalı ve inandığı değerleri önce bir bilmeli. 

Orta Asya’dan Anadolu’ya geçişimiz ve bugün bu topraklarda oluşumuzun en büyük gerekçesi ki diğerleri teferruat, bir kere inançla mücadele vermektir. Bizim milletimizin inancı ve itikadı bizim bu topraklarda kalmamızı sağlamış. Teferruat Türk milleti güzel bir millet. Allah bizi özel yaratmış. Ama bu fiziki güç ruhi dengelerle ve inançla dengelenmediği zaman bir anlam ifade etmiyor.  102 yıl sonra biz bugün bunları konuşuyoruz. O günkü Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları öyle bir mücadelenin içine girmişler ki Gazi cumhuriyet kurulduktan sonra Balıkesir’de Ulu Cami’de hutbeye çıkıyor. Hutbeye kim çıkar? Hutbeye o günkü halife veya devletin dini lideri çıkar. Ama Balıkesir’den İzmir İktisat Kongresi’ne gittikten sonra her şey değişiyor.

Bu memlekette en büyük ihanet, bu memleketi ve milleti çok sevmektir. Çünkü içimize öyle insanlar ve yapılar konulmuş ki… İngiliz’in İstanbul’dan giderken bir tane mermi atmamasının bir sebebi, var. 1923’te devleti kurmuşuz. İngiliz işgali 1938’te bitmiş. Hemen gitmemişler. Düzenini müstemleke gibi, sömürü gibi kurmuş ve gitmiş. O düzeni düzeltmeye çalışanlar ya ölmüşler, ya zehirlenmişler veya başka sebeplerle iktidardan el çektirilmişler. Devletin, milletin, asaletin, Oğuz Kağan’dan gelen o ruhun o günkü devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nde Gazi Mustafa Kemal de aynı manevrayı yapınca birilerine göre o aykırı dünyaya göre hareket ettiği için dünyadan biraz daha erken ayrıldı. Allah bu devlet, millete hizmet eden canını vereni, mücadele eden tüm devlet büyüklerimizi rahmetiyle, merhametiyle muamele eylesin.

Burada memleketin istikbali için, Türk gençliğine de örnek olacak bir yapıyla beraber bu memleketin kuruluşunda hizmet eden tüm devlet büyüklerimize Allah rahmet eylesin. Büyükler, ölüler çiçek istemez. Ölüler müzik istemez. Ölüler bizden dangır dungur duruşlar istemez. Onlar dua ister. Onlar Fatiha ister. Onlar rahmetle anılmayı bekler. Allah’ın dinine, devletimize ve milletimize hizmet eden tüm devlet adamlarımızı rahmetle anıyoruz. Önümüzdeki yıllarda dünyayla rekabet eden, kurulan oyunlara figüran değil senarist olan gençlerle birlikte bu medeniyet hareketine hizmet eden bir gençlik olmasını hep birlikte inşallah görürüz.

Sevgili gençler, şu çok önemli. Tarihine, ecdadına küfrederek, hakir görerek, aşağılayarak bir mesafe kat etmiş hiçbir devlet ve millet yok. Biz de yapmayalım. Bütün devlet büyüklerimizi doğrusu ve yanlışıyla muhabbetle kucaklayalım. Saygı ile analım. Çünkü ecdada ve geçmişe hakaret etmekle, hafife almakla yapacağımız eylemler bize hiçbir şey katmaz. Sadece bu coğrafyadan biz çıkarmak isteyenlerin değirmenine su taşırız.