Ramazan ayında insanlar manevi olarak muhabbetlere ulaşmak adına birçok faaliyetlerde bulunuyor. İnşallah 11 ayın sultanı dediğimiz Ramazan-ı Şerif’te af olanlar af olunanlar listesinde oluruz.
Ramazan’da biliyorsunuz, oruç tutamayanlar, bu tutamadığı gün boyunca ihtiyaç sahiplerine bedelini öder, sadaka dağıtılır, yardım yapılır. İnsanlar biraz daha ahiret gününün antrenmanını yapar. Fakat ‘Bir elin verdiğini ikinci el görmeyecek.’ diyor bizim inanç düsturlarımız.
İBADET Mİ? HAYIR MI? ENANİYET Mİ?
Şimdi Ramazan boyunca, yardım kolileri dağıtılıyor, yardımlar veriliyor fakat fotoğraflar da paylaşılıyor. Bir kişi, herhangi bir kurum bir yardım kolisini getirirken kendi fotoğrafını çektirebilir, yani bir faaliyetinin olduğunu kurumsal anlamda anlatmak adına ama yardım verilen yaşlı insanların veya başka insanların fotoğraflarını çekip paylaşmak doğru değil. Bir arkadaşımız bir çekim yapmış, Afrika’da kendisi dikilmiş çocuklar var, şeker dağıtılıyor. Telefon direği gibi dikilmiş adam, gelene bir tane şeker, gelene bir tane şeker. Bunu da kayıt altına almış.
Ya Allah rızası için, hani ‘Elinle verdiğini diğer elin görmeyecek, bilmeyecek’ derken bunun bu kadar ifşa olması, yardımın bu kadar davulla zurnayla, enaniyet olması, ibadetin gurur ve kibir noktasında bir noktalara gitmesi pek hayırlı bir alamet değil. Yani, insanları rencide etmeden yardım yapmak lazım.
Adamın biri hacca gitmiş, o kadar da gitmiş ki 20 sefer gitmiş ama 20 sefer Hacca gidince o kadar kendini olmuş zannetmiş ki mana aleminde. İşte hacdan gelince kendisini ziyaret edenlere “Kızım, bana 17. hacdan getirdiğim hurmadan ikram et, gelinim, bana ve misafirlerimize 20. hacdan gelen zemzemden ikram et” derken, adam bir gün demiş ki “Ya, çok kötü bir durumdayım, ben iyi değilim.” Neyse, sabah kalkmış, uyuyamamış. Enaniyetin, gururunun, kibirinin yapmış olduğu ibadetinin anlatılması artık adamı bir şekilde rahatsız etmiş. Sabah olmuş, sabah namazını kılmış, gitmiş bir fırıncıya, "Selamünaleyküm, bana bir ekmek verir misin?" demiş. "20 defa hacca gittim, 20 Haccın sevabını sana vereceğim." demiş. Fırıncı demiş ki, "Olmaz mı, ya abi istersen hepsini al." Yok, bir tane istiyorum, bir ekmek almış. “Sana 20 haccın sevabını verdim, aldın kabul ettin mi?” demiş, fırıncı da kabul etmiş. Almış, adam ekmeği çıkmış sokağa bakmış, sokakta bir it havlıyor, ekmeği atmış, köpek ekmeği yemiş başlamış yalanmaya, "Ey Allah'ım, 20 Hac sevabından birini doyuramadım, bu nefis ne halde?" diye kendine bir yol çizmiş, yeniden Hacca gidip, artık bu enaniyet olmasın diye bir yola girmiş.
İBADETTE GİZLİ KABAHATTE
İçimizdeki huzursuzluğun ve mutsuzluğun iki sebebi var, gurur ve kibir. İnsanlara bu mübarek ayda yardım ederken, hizmet ederken, ibadet ederken, hani ibadet de saklı, kabahat de saklı der ya büyükler. İbadeti saklayarak, kişileri rencide etmeden, ibadetin anlamına göre hareket etmekte fayda var.
Bir kurum bir faaliyet yapıyor, bunu anlatabilir, gayet doğal. Bu resmi kurum olur, gönüllü olabilir ama yardım verdiğiniz insanların fotoğraflarını yayınlamak pek etik değil, hiç etik değil.
ÜÇÜ DE İFTAR MUHALİFLİĞİNDE BAŞI ÇEKTİ
Ticaret Sanayi Odası’ndan bahsedelim. Bilgisi olmayanın fikri olmaz. Mevcut TSO yönetimi, geçen sene muhteşem bir iftar yaptı, eski Ticaret Odası başkanlarını taltif etti, plaketlerini verdi. Hiç orada birbirini tanımayan üyeler geldiler, sektörlerin temsilcileri geldiler, iç içe girdiler, orada çok güzel bir muhabbet oluştu. Gerçekten Ticaret Odası tarihinde belki bir ilkti yani daha önce pek yaşamadığımız bir şey değildi. Bütün bölgemizdeki ticaret erbabı o iftarda buluştu. Erdoğan Bıyık hakikaten çok güzel bir ilke imza attı. Bu sene herkesin bir hesabı var. Bu sene de bir niyet oldu herhalde, Ahmet Mutlu Özkan Çakar ve Tuncay Şahin başta olmak üzere bazı meclis üyeleri bu işe itiraz ettiler, “Olmasın” dediler.
Şimdi dedik ya içimizdeki huzursuzluğun, mutsuzluğun iki sebebi var, gurur ve kibir. Burada kim neyin hesabını yaptı bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var, bu organizasyon hakikat ticaret erbabına, ticaret insanlarına hem birbiriyle tanışmak, hem kaynaşmak, hem muhabbet, hem iş noktasında hem de birlikte çatısı altında bulunduğu bir kurumun gücünün, etkisinin gösterilmesi noktasında fevkaladenin fevkinde güzel bir faaliyet. Bu üç ismim ve bunların haricindeki diğerleri buna niye itiraz ederler, onu bilmiyorum. Ben Özkan Bey’i aradım, sordum. “Nedir?” dedim, “450 esnafın, tacirin 500 bin lira civarında olan borcunu sildik ondan dolayı bu bütçeyi buna becayiş ettik.” Onlar zaten 450 iş adamı veya Ticaret Odası üyesi, 10 yıl-15 yıl önce ticaret faaliyetini bitirmiş, ticaret odasında bir faaliyeti yok, veya iflas etmiş. Hiç alınacak paralar değiller. “İcraya mı verelim, iptal mi edelim.” noktasında iptal edelim demişler.
MAHKEME KADIYA, ODA BIYIĞA MÜLK DEĞİL
Ya bunla bu kıyaslanır mı? Binlerce Ticaret ve Sanayi Odası esnafı, iş insanı bunun içinde esnaf da var, sanayici de var, tüccar da var. Bu kapsamda bu birlikteliği, gücü, etkiyi, muhabbeti geçen sene yakalamış, bu sene birilerinin enaniyeti hesabından dolayı bertaraf olmuş. Erdoğan Bıyık’ın babasının bütçesi değil ki, mahkeme kadıya mülk değilmiş. Erdoğan bugün var yarın yok ama Ticaret Odası bu ve buna benzer organizasyonlarda olmalı. Toplumda iz bırakan, tarihe imza atan ve bir gelecek olan, kuşaklara bir öngörü sunan bir yapıda olmalı. İnsanların birbirine muhalefetinden dolayı kurumların ve büyük adımların bertaraf olmaması lazım.
İnşallah bu muhalefet olan da, muktedir olan da, iktidar olan da hayır niyettedir, inşallah hayır niyette olsunlar.
Hoşça kalın, dostça kalın, Allah’a emanet olun.