Farsçadan dilimize geçen bu ifade; aslında siyasetin, politikanın ve öncülerinin, nerdeyse kelimenin tam anlamıyla davranışlarının ifadesi olarak kendisini ortaya koymasıdır.
Bu kümeyi tüm yönleri ile yansıtan bu anlam bütünlüğü, diğer bir deyiş ile bütünlüğün arkasında anlamsızlığı ve deli saçması düşüncelerinin yansıması, bu ifadenin somut olarak hayatımız da karşımıza çıkmasıdır.
Bu kümedeki herkes için bu böyle midir?
Yüzde yüz böyle olduğunu, herkesi kuşattığını iddia edemem ama bu oranın çok yüksek olduğunu tereddütsüz ortaya koyabilecek delilleri arka arkaya sıralayabilirim, bunun için yüzlerce örnek ve bu örnekliğin ortaya çıkmasına vesile olan düşünce akımlarını da ortaya koyabilirim.
Önünü ve arkasını düşünmeden, ölçmeden, tartmadan ortaya saçılan bilgiler, belgeler ve zanlarla bir düşünce örgüsü ortaya koyanlar, aslında işkembeden konuşan kişiler olarak toplumsal yapının gerçekte örgüsüz fikri şekillenişinde yer alırlar.
Ve toplumları kendileri gibi kişiliksiz bir kitle haline dönüştürebilmek için var güçleri ile çabalarlar.
Sahip oldukları sözler dizisi, hayatlarına ne kaynaklık edecek ne de hedef teşkil edecek alt yapısı ve üst yapısı olmadığı gibi aynı şekil de adımlarına da sistematik bir yön çizememektedir.
Oluşan düşünce ve tavır sadece ve sadece şişirilmiş bir yalan furyasından başka bir şey değildir.
Atılan adımlar bir hedef ifade etmediği için sözleri boşlukta nereye savrulursa vücutları da oraya doğru savrulmaktadır.
Temelde bu kişiliğe sahip olanların, yan yana getirdikleri kelimelerinin inandırıcılığı olmadığı gibi yalan üzerine bina edilen bir kurgu ve kaos ile yalanlarını büyüttükçe büyüterek kendi istek ve arzularını insanlara empoze eden karakter yoksunu kişiliklerden oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İşin korkunç tarafı ise bu kişiliksiz ve karaktersiz kişiler siyasetin önünde yer alarak, kısacası işkembe-i kübradan konuşarak, avazları çıktığı kadar bağırarak ve hakaret ederek kendilerini haklı ve üstün olarak lanse etmeye çalışmaktadırlar.
Şu anda hem dünya siyasetine hem de ulusal siyasete baktığımız da bu gerçekliği apaçık göreceğiz.
İsim vermeyeceğim ama kimler bağırarak, hakaret ederek, tehdit ederek kendi düşüncesizliklerinin, kendi beceriksizliklerinin haklılığını ortaya koymaya çalışıyorsa işte bu kişiliksizler işkembe-i kübradan konuşanların ta kendileridir.
Bakın çevrenize, siyasetin çirkeflerine, her gün değişik bir düşünce ile ortaya çıkmakta, olayları, yaşanılanları ve geleceği ifade ederken sürekli içi boş balon misali sözlerini arşa salmakta, karşılığında insanlıktan kendilerini mutlu kılacak gelecek beklentisine girmektedirler.
Akletmeyen bu toplulukların temel özellikleri ise sadece ve sadece küfretmeleridir, işkembe-i kübradan konuşmalarıdır.
İnsanın yanlış adımları, eksik davranışları ve zaafları olabilir ve bu donanımla hareket edebilir, bu gayet doğal olandır ve yolda karşısına çıkan uyarıcı sözler ve davranışlar karşısında kendisini geri çekebilir, davranışlarını değiştirip düzeltebilir.
Af dileyebilir ve bunu arzular.
Bunun karşılığında da affa uğrayabilirler, Allah’u alem bu kuvvetli bir durumdur.
Bu affedilen bir davranış olarak ortaya çıkarken ve yaratıcının bunun karşısında affedici olarak konumlanırken, işkembe-i kübradan konuşanların davranışları tümüyle, yaratıcılarının karşısına geçerek ona diklenme ve inkar üzere söz ve davranışlar ile şekillenmektedir.
Ve bu duruşun sahipleri ise asla af dilemez ve bunu arzulamazlar.
Buna binaen affedilme durumu da söz konusu değildir.
İşte bizler, akıl sahibi bizler, iyilik adına hareket eden bizler, Rabbinin rızasını kazanmak için yolda mücadele eden bizler, konuştuğumuz sözlerin sahibini doğru seçerek hayata atılmalı, işkembe-i kübradan konuşan kişiliklerin peşinden gitmeyi terk etmeli, kendilerine dahi faydası olmayan bu karaktersizlerin küfürlerine meyletmeyelim.
Gelin söz olarak Rabbimizin sözünü hayatımızın şiarı olarak kabul edelim, O’na meyledelim, O’na yönelelim.
T.K. @kul6303839