Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Öner Abidin Balbay, Muammer Kızılırmak’ın sunumuyla salı akşamları Öncü TV’de ekranlara gelmeye başlayan ‘Memleket Kahvesi’ programının ilk konuğu oldu. Tüm dünyada hayatı kabusa çeviren yeni tip koronavirüs ile ilgili konuşan Prof. Balbay üniversite hastanesindeki son durumdan aşı tartışmalarına, koronavirüs tedavisinde kullanılan ilaçlardan son dönemde yaşanan vaka artışına kadar pek çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü mart ayında bu yana Düzce’de de pandeminin paralel seyrettiğini söyleyen Balbay, “Mart ayında ilk vakalar görülmeye başladığında, bilinmez bir enfeksiyonla uğraştığımızdan dolayı tedirgindik. Vatandaş olarak, hekim olarak tedirgindik. Tedirginliğimiz korkumuzdan değil bilmediğimiz bir virüsle karşılaştığımızdan dolayı oldu. Bununla nasıl başa çıkacağız, neler yapacağız? Bütün dünyada bu bilinmezlikten yola çıkıldı. Bu alanda değişik tedavi seçeneklerinden tutun da hastalığın seyrine göre, aşı çalışmaları olmak üzere 9 ayda yoğun bilgi altyapısı oluştu. Bu konuda uzmanlar ve sağlık çalışanlarının oluşturduğu bir bilgi üzerinden bu süreci yürütmeye çalışıyoruz. Halen daha kat edilecek yol var. Bu aylarda aşı ile ilgili tartışmalar da devam ediyor” diye konuştu.

KISITLAMALARIN ETKİSİLYE VAKA SAYISI AZALDI

Mart ayına nazaran son aylarda  Düzce’de vakaların yoğun şekilde arttığını belirten Balbay, “Hastanelerin kapasitesini zorlayan ve yer yer aştığı diğer sağlık sektörlerinin etkilenmesine yol açtığı  bir süreç yaşandı. Vakalar yoğun bir şekilde seyretti. Şunu anladıkki Mart ayındaki vakalar bugüne kıyasla oldukça azmış” dedi.

Son dönemde alınan tedbir ve kısıtlama kararlarıyla Düzce’deki yoğunluğun yüzde 60 oranında azaldığını açıklayan Balbay, “Türkiye ve Düzce’de vakalar yoğun şekilde devam ederken,  Bilim Kurulu ve Cumhurbaşkanlığımız  ve ilgili birimler karar aldı. Kısıtlamalar uygulandı malumunuz olduğu üzer. Bu kısıtlamaların sonuçlarını gördük. Şimdi, bundan 10-15 gün öncesindeki noktada değiliz. Örneğin bundan 10-15 gün önce vakalar 10 birimse şimdi  3-4 birim düzeyinde. Bu durum bize hastalar açısından ve  süreci yönetmek  konusunda zaman tanıdı. Hastane imkanlarını bu hastalık için ve diğer hastalar için daha iyi seferber etme fırsatı bulduk” ifadelerini kullandı.

YAZ AYLARINDA REHAVET YAŞANDI

Mart  ayından Mayıs sonuna kadar ciddi kısıtlarla birlikte süreç yönetilmeye çalışıldığını söyleyen Balbay, “O dönemde gerçekten bu kısıtlar nedeniyle, bütün dünyada bıkkınlık, illerledikçe de  rehavete kapılma ve hastalığın ciddiyetini algılama konusunda zaman zaman zafiyetler görüldü.

Haziran ayına geldiğimiz zaman Sayın Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla 3 aylık kısıtlı süreç diyebileceğimiz döneme son verildi ve olağan hayata geçmeye başladık. Lakin yaz aylarında tatil, düşün vs gibi sosyal faaliyetler başladı. Daha serbest hareket ettik.Dolayısıyla yaz ayının hem avanatajı, hem de dezavantajı oldu” dedi.

Balbay bu avantaş ve dezavantajı da şu şekilde açıkladı:  “Avantajı, açık alanları daha fazla kullanma fırsatımız olduğu için bulaş riskinde azalma görüldü. Ancak  vatandaş olarak bu serbestliği biraz hoyratça kullandık.  Oysa dikkat etseydik, açık havalarda  sosyal ortamlarda biraz daha dikkat etseydik içinde bulunduğumuz  aylarda yaşanan vakaları daha düşük yoğunlukta yaşama imkanımız olurdu.”

ARTIŞ SADECE TÜRKİYE’DE DEĞİL, DÜNYA GENELİNDE

Son dönemdeki vaka artışının sadece ülkemize özel bir durum olmadığını kaydeden Balbay, “Türkiye’de değil bütün dünyada böyle. Diğer ülkeler rahat mı? Hayır. Örneğin  Almanya’da 26 günlük tam  kapanma kararı alındı. Alman toplumu disiplinize edilme yönüyle bilinir. Orda bile daha sert tedbirlere başvuruldu. Dolayısıyla sadece Ülkemizde değil, bütün dünyada benzer durumlara raslanmakta.

KAPALI MEKANLAR RİSK

Keza yaz aylarının verdiği rahatlık hali bu virüsün biraz daha yaygın dağıtılmasına neden oldu. Maalesef bu durumun ilk sonuçlarını  Ağustos ayı başlarında hissetmeye başladık. Haziran ve Temmuz ayında hastanemiz daha rahat durumdaydı. Diğer hastalara daha çok vakit ayırmaya başlamıştık ki Ağustos başında yeni vakalar gelmeye başlayınca biz hastanemizde pandemi servisini açtık.

Sonbahara yaklaştıkça vaka sayıları, hem Düzce’de, hem de Türkiye’de artmaya başladı. Havalar  soğumaya başlayınca kapalı mekanlarda daha fazla bulunmaya başlayınca bulaşı riski artmaya devam etti” diye konuştu.

EN KORUNAKSIZ OLDUĞUMUZ YER AİLE İÇİ

Gelinen noktada mevsimsel şartların bu artışı daha çok tetiklediğine dikkat çeken Balbay, “Aile içi bulaş rakamların daha çok artmasına neden oldu. Baktığımızda aynı soyadı taşıyan kişilerin geldiğini gözlemledik. Dışarıdan aileye virüs bulaştığı zaman aile  bireylerinin bundan korunması neredeyse imkansız hale geliyor. En korunaksız olduğumuz yer aile içerisi. Dışardayken maskemizi takıyoruz. Eve gittiğimiz zaman bu hassaiyetimizi askıya alıyoruz. Bu da aile içi bulaşların daha da çok artmasına neden oluyor. Aile bireylerinden biri pozitif olduğunda, ilk bir haftası çoğalma dönemi olmasından dolayı ,tam o dönemde bulaşıcılık çok yüksek durumda. İlk günlerde belirti vermiyor ama birkaç gün sonra belirti vermeye başlıyor” evdeki riske dikkat çekti.

İki haftalık süreçten bahsedersek; bu 2 haftalık  süreç kimler için? İstatistiklere göre gençlerde,  40 yaş altı hastalığı olmayan kadınlarda ve çocuklarda  daha yavaş seyrediyor, daha  az belirti veriyor. Tabii bu kural değil. 50 yaş üzeri erkeklerde, ek hastalığı olan tüm yaş gruplarda, örneğin şeker bağışıklığı baskılayan tüm hastalıklar ve bağışıklığı baskılayan  ilaçlar kullanılan hastalıklar ek hastalıklar grubuna giriyor. Bu gruplar çok riskli gruplar. Özellikle yaşlılar bu gruba dahil.

HASTALARIMIZIN YÜZDE 80’İ AYAKTA GEÇİRİYOR

Sağlık Bakanlığı’nın geçtiğimiz temmuz ayında hasta ve vaka tanımını ayırmasıyla ilgili de konuşan Baybay şunları söyledi: “Sağlık bakanlığının tanımlarına göre 100 hasta üzerinden değerlendirirsek, virüsün bulaştığı 100 rakamı vaka sayısıdır. Bu hastaların 80’i ayakta geçiriyor. Kalan 15 hasta yoğun bakım dışındaki normal servislerde yatan hasta grubudur. Kalan 5 hasta ise daha ağır vakaları olarak tanımlanıyor. Bu hastalar yoğun bakım şartlarında yüksek oksijen ve cihaz desteğiyle tedavi ediliyor. Bu 5 hastanın içerisinde öyle hastalar var ki entübe dediğimiz hasta grubu. Tüpü ağızdan akciğere bypas yapmak olarak tabir edebileceğimiz entübe hasta grubudur. Hastanın solunum kontrolünü biz yapıyoruz. Kontrol bize geçiyor. Hastanın solunumu yeterli olmadığı için. Bazı hastalarda maalesef bu da yeterli olmuyor.”

VERİLEN İLACIN YAN ETKİSİ VAR MI?

Son dönemde kamuoyunda zararlı olduğu gerekçesiyle tatrışmaya neden olan ve koronavirüs tedavisinde kullanılan favipiravir isimli ilaç ve iddialarla ilgili de konuşan Balbay, “Virüs testi pozitif çıkan kişiye verilen Fairpravir ilacı antiviral bir ilaçtır. Tüm ilaçların yan etkisi olduğu gibi bu ilacın da yan etkisi var elbette. Yan etkisinden yola çıkarsak hiçbir ilacı kullanmamamız gerekir. Örneğin 100 yıllık aspirin de bile yan etkileri görülebiliyor. Ancak bu aspirinin hayatımızı kurtardığı gerçeğini değiştirmez.

RİTİM BOZUKLUĞU OLAN KİŞİLER BELİRTSİN

Yan etkilerinin bilincinde olarak Sağlık Bakanlığı’nın rehberleri doğrultusunda, hastaya COVİD tanısı konduğu zaman birinci derecede bu ilaç veriliyor. İlk gün 8-8 daha sonra 4 gün 3- 3 olmak üzere hastalara veriliyor. Bazı vakalarda bu 10 güne kadar çıkabiliyor. Bunu fayda/ zarar ölçüsünde kullanmak gerekiyor. Ancak ritim bozukluğu olan kişilerin bunu belirtmesi gerekiyor.

HASTANE KAPASİTEMİZ YETERLİ DURUMDA

1 Ağustan itibaren üniversite hastanesinde pandemi servisini yeniden açtıklarını ifade eden Balbay son durumu şu şekilde anlattı: “İlk anlarda 10-30 arasında vaka gelmekteydi. Eylül-Ekim  ayında vakalar arttı. Biz buna bağlı olarak  yarım kattı, yetmedi bir katı tamamen pandemi servisi oldu. Geldiğimiz noktada yaklaşık 80-100 hastanın izlendiği bir   pandemi alanı oluşturduk. 18 pandemi yoğun bakım yatağımız vardı. 9 yatağın tescilini de aldıktan sonra yoğun bakım yatak sayısı 27 oldu.

Acil servisin yan tarafında tamamen bağımsız bir alan oluşturduk. Pandemi hastalarıyla o alanda ilgilenmekteyiz. O hasta gruplarından yüzde 80’i ilaçları verilerek izolasyonu da gözönüne alınarak evlerine gönderiliyor. Kalan 20 hasta hastane servisine alınıyor.İlk geldiğinde solunum yetmezliği olan hastalara yada servisteyken ağırlaşan hastalara bahsettiğimiz yoğun bakım ünitesinde tedavisi yapılıyor.

Bu konunun üç ayağı var diyebiliriz. Birincisi poliklinik ayağı, İkincisi servis ayağı var. Üçüncüsü de yoğun bakım ayağı var. Bunların tamamı hastanemizde söylediğim rakamlar üzerinden kurgulandı.Biraz daha fazla yatak olmak üzere bu sistem üzerinden devam ediyoruz”

BİR DEFA BU HASTALIĞI GEÇİRENLER, KURTULDUM DEMESİNLER!

Hastalığı bir kez geçirenlerin tekrar yakalanabileceğini vurgulayan Balbay, “Şunu ifade edeyim ki, bir defa bu hastalığı geçirenler, kurtuldum demesinler rehavete kapılmasınlar, ikincisi üçüncü geçiren hastalarımız var. Bunlar daha ağır geçiriyorlar. Oluşan antikorlar bir süre koruyor 2-4 aydan sonra inişe geçiyor. Savunmasız hale geliyor. Sırasını savmış olarak hareket ediyor. Eğer tedbirlere devam etmezsek, rehavete kapılırsak 2-3.’cü defa geçirmek tehlikesi var. Lütfen bu iş bitti denene kadar maske, mesafe ve temizlik kuralına riayet edelim.” dedi.

COVİD GEÇİRENLER ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA DAHA RİSKLİ

Koronavirüsü geçirenlerin önümüzdeki yıllarda bazı hastalıklara karşı daha hassas olabilecekleri öngörüüne sahip olduğunu belirten Balbay, “Muhtemelen COVİD geçirenler,takip eden yıllarda  geçirmeyenlere nazaran daha büyük risk altındadır. Bu bir öngörüdür. Önümüzdeki daha net konuşmak için 2.3. verilerin gelmesi gerekir ancak, muhtemelen önümüzdeki yıllarda, kanaatimce bir kısmı Kovid geçirmiş hastaların , bir kısmı geçirmemiş hastalara nazaran kan pıhıtlaşması, kalp krizi, gibi hastalıkları daha sık geçireceğini tahmin ediyorum. Hastalığın mekanizması açısından söylüyorum.” şeklinde konuştu.

AŞI OLMAYARAK BU HASTALIKTAN KURTULAMAYIZ

Son dönemde gittikçe artan aşı karşıtlığıyla ilgili ise şunları söyledi:

“Bu virüse karşı ilaçlar ve aşılar henüz bir yıllık. İlaçlar konusunda katedeceğimiz çok yol var.Yeni ilaçların bulunması gerekiyor. Aşı konusunda birçok farklı aşılama tekniği yöntem var düğnyada. Geleneksel aşı dediğimiz, kızamık, kızamıkçık, kuduz, tüberküloz aşı yöntemleri gibi. Biontech’in aşısı farklı bir teknolojiyle yapılmış aşı. ABD İngiltere Biontech’in aşısına hızla onay verdi. Hatta ABD’de uygulanmaya başlamış Bu geleneksel aşı yöntemi değil. RNA aşıları farklı teknşkle yapılıyor. Koruyuculuk özelliği yüzde 95 oranında bu kadar gelişmiş ülkelrin bu aşıya onay vermelerini iyi değerlendirmek ve ölçü olarak almak gerekir. Geleneksel aşı olan halk arasında Çin aşısı tabir edilen aşıya da onun da yüzde 90 oranında koruyor. Aşıyı yapmayarak korunmasız hale geliyoruz ve potansiyel taşıyıcı durumuna düşüyoruz. Bu aşılara güvenebilirsiniz, elbette herşeyin yan etkisi var. Ancak herşeyde bir kötülük aramamak gerekir. Onun yerine koyabileceğiniz daha iyi bir şey yoksa elimizdekini kullanmak gerekir. Türk Bilim adamlarının Almanya’da yaptğı Biontek’in aşısına ABD ve İngiletere onay verdiyse bunu ölçü almak gerekir. Bir takvim dahilinde Biontekin aşısı da Çin aşısı da geleek bu aşıları yaptırmamız gerektiğini düşünüyorum. Şu anda faz çalışmaları yürtülüyor. Aşı yapmayarak bu hastalıktan kurtulamayız. Eğer normal hayatımıza ve başka bir deyişle hayallerimizde kalan hayatımıza dönmek istiyorsak tedbirlerimizi almalıyız.”