Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı, afetlere dirençli şehirler oluşturmak amacıyla hazırladığı Türkiye Afet Risk Azaltma Planının (TARAP) yereldeki karşılığı olan İl Afet Risk Azaltma Planlarının ilkini Kahramanmaraş'ta hayata geçirdi. Bu kapsamda, afet geçmişi de göz önüne alınan Kahramanmaraş'ta tehlike ve afet risklerinin nasıl azaltılacağı konusunda önlemler belirlendi.

"Marmara depremleri milat oldu"

Bu çalışmalarda uzman olarak yer alan ODTÜ Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Meltem Şenol Balaban, yaptığı açıklamada, 1999 Marmara depremlerinin üzerinden 21 yıl geçtiğini, bu depremlerin Türkiye'nin afetlere bakışı açısından bir milat olduğunu söyledi. Afetlerin üstesinden tek bir meslek grubu ya da zümrenin gelemeyeceğine işaret eden Balaban, bunun, akademi, yerel ve merkezi yönetimler başta olmak üzere tüm paydaşlarca ele alınması gereken bir konu olduğunu belirtti. Türkiye'nin en çok can kayıplarını depremlerde verdiğini ancak ülkede yaşanan tek afetin depremler olmadığını dile getiren Balaban, doğa olaylarıyla her daim karşılaşılabileceğini bilerek hareket etmenin önemine vurgu yaptı.

"Canlı bir konu"

Balaban, "Doğa olayları belki kaçınılmaz, depremlerin kendi ajandası var, aynı şekilde iklim değişikliği sebebiyle yağışlar artmaya devam ediyor ancak bizler onun afete dönüşmesini engelleyebiliriz. Türkiye'de doğal, insan ve teknoloji kaynaklı birçok tehlikeye sahibiz. Bunların afete dönüşmemesi için de çalışmamız gerekiyor." diye konuştu.

Afet konusunun "canlı, yaşayan" bir konu olduğuna dikkati çeken Balaban, bu alandaki çalışmaların sürdürülebilir olarak daha da ileriye taşınması gerektiğini ifade etti.

Geçmişte afet yönetiminde olay sonrası için çalıştıklarını anlatan Balaban, bugünlerde ise gündemin riski azaltmak üzerine olduğunu ve bu sayede şehirlerin daha dirençli hale getirilebileceğini bildirdi.

Balaban, afetlerle mücadelede en üst düzeyden aşağıya bir yol izlemenin yanı sıra en alt düzeyden de üst kademeye geri bildirim olması ve yerelin baş etme kapasitesinin artırılması gerektiğini dile getirdi.

"Dirençli kent için dirençli toplum ve dirençli toplum için dirençli kent" mottosuyla hareket etmenin önemine işaret eden Balaban, bu noktada sadece fiziksel dayanıklılık değil toplumsal olarak da tüm kurumların ve vatandaşların sahiplenmesine gerek duyulduğunu aktardı.

Risk önlemek için neler yapılmalı

Balaban, risk önleme aşamalarına ilişkin şunları söyledi:

"İlk aşama olarak risklerden kaçınmamız yani yeni riskler yaratmamamız gerekiyor. Eğer biz tehlikeleri önceden öngörebilir, nerelerde etkili olduğunu ortaya koyabilirsek o alanlara yerleşmeme yolunda bir karar geliştirebiliriz. Bu, belki bir sıvılaşma alanı veya bir taşkın alanıdır. Eğer imkanımız varsa yatırımları o alana yerleşmemek yönünde kullanmalıyız. İkinci aşama, riskleri azaltma aşaması. Bu da ancak orada gerçekten o tehlikeye maruz bir değer varsa mümkündür. Bu değerler, kimi zaman o riske dayanıklı biçimde inşa edilmiş veya uygun yerleşim düzenine göre planlanmış olabilir. Böylelikle de riski azaltmak mümkün olabilir. En son aşamada ise azaltabildiğimiz ama sıfırlayamadığımız riskleri paylaşacağız. Çünkü hiçbir zaman sıfır risk yoktur ama sıfıra çok yakın risk vardır. Bu da örneğin kaybı tazmin etmek amaçlı risk azaltmayı teşvik eden sigorta sisteminin düşünülmesi, acil uyarı sistemlerinin etkin kullanımıyla mümkün olabilir. Örneğin taşkına maruz alanda çok değerli bir kültürel miras alanı var ve bunu taşıyamıyorsunuz. Bu sefer ne yapacaksınız, havza genelinde gerekli tüm risk azaltma tedbirlerini aldıktan sonra bu alanlarda erken uyarı sistemleriyle belki taşkın suyunu kesmek için çaba harcayacaksınız."

ÖNCÜ HABER MERKEZİ / AA