Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Metin Kılıç, “COVID-19 Sürecinde Toplumsal Sağlığın Korunması” konusunda önemli tespitlerde bulundu.

“Reyting kaygısı taşıyan yayınların yapılmaması ve aile üyelerinin bu tür yayınları çok fazla takip etmemeleri önemlidir”

Toplumsal sağlığın korunmasında olmazsa olmaz diyebileceğimiz hususlarla sözlerine başlayan Doç. Dr. Metin Kılıç, “COVID-19 salgınının farkındalığını yani tedbirleri ve kuralları zihinsel olarak anlayan bir toplumuz. Bu zihinsel farkındalığı davranışlarımıza daha fazla yansıttığımızda ve olaya ciddiyetle yaklaştığımızda fiziksel sağlığımızı koruyabiliriz. Sosyal sağlığımızı korumak adına medya araçlarının konuya daha hassas yaklaşması gerektiğini düşünüyorum. Reyting kaygısı taşıyan yayınların yapılmaması ve aile üyelerinin bu tür yayınları çok fazla takip etmemeleri önemlidir. Yine facebook, twitter, instagram gibi yeni medya teknolojilerinin gereğinden fazla tüketilmemesi gerekiyor. Aile üyelerinin hoşgörü içerisinde paylaşımda bulunması, tahammülsüzlüklerle sonrasında pişman olacağımız eylem ve davranış içerisine girilmemesi önemlidir. Son olarak Ramazan ayının gelmesinin de aile içerisinde ve toplumda salgın sürecinin atlatılmasında olumlu katkı yapacağı kanaatindeyim. İslam dini, hoşgörü, nezaket, dayanışma ve kardeşlik dini olduğundan toplumun fiziksel ve sosyal sağlığına pozitif katkı yapacaktır.” ifadelerini kullandı.

“Ebeveynlere düşen en büyük sorumluluk…”

Ülkemizde 65 yaş üstü ve 20 yaş altı gruplara sokağa çıkma yasağı ile hafta sonları 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Böyle bir ortamda anne ve babalara düşen sorumluluklar konusuna değinen Doç. Dr. Kılıç, “Sadece anne babalara değil, aslında bütün aile fertlerine büyük sorumluluklar düşüyor. 65 yaş üstü ve 20 yaş altı gruplara kurallara harfiyen uyma sorumluluğu düşüyor. Bu süreçte belirttiğimiz yaşlardaki insanların gereken hassasiyeti gösterdiklerini görmek salgının yayılma hızını yavaşlatmaktadır. Ebeveynler içinde diğer aile fertleri gibi alışık olmadık bir süreç yaşanmaktadır. Birçok meslek grubunda evden bilgisayarla çalışma süreci başlamıştır. Aile içerisinde yeni medya teknolojileri bağımlılığından kurtulmanın yolları aranırken, teknolojiyi şimdiye kadar tükettiğimizden daha fazla tüketme sürecini yaşamaktayız. Belki de bu noktada ebeveynlere düşen en büyük sorumluluk, aile içerisinde bireylerin medya teknolojileri kullanımı, yeme içme alışkanlıkları ve uyku düzeni gibi konularda rutini bozmamaya gayret göstermeleri olacaktır.” şeklinde konuştu.

“Aile üyelerinin sabah akşam COVID-19 pandemisi ile yaşamamaları gerekir”

Özellikle çocuk ve gençlerin bu salgın sürecinden kaygı ve belirsizlikten kaynaklı olumsuz etkilenmeleri söz konusu. Toplumsal yapıyı bozabilecek bu olumsuz durumların nasıl giderilebileceğiyle ilgili düşüncelerini de aktaran Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi Kılıç, “Salgın sürecini travmaya dönüştürmemek gerektiğini düşünüyorum. Toplumda korku virüsü, gerçek virüsten uzun vadede daha fazla zarar verir. Aile üyelerinin sabah akşam COVID-19 pandemisi ile yaşamamaları gerekir. Aile üyelerinin resmi kurumların açıklamaları dışında salgınla ilgili yapılan paylaşımları, haberleri, sanal medyayı çok fazla takip etmemeleri aile ve toplum sağlığının bozulmaması için oldukça önemlidir.” diyerek önemli noktalara dikkat çekti.

“2-12 yaş arasındaki çocuklarımıza çok fazla COVID-19 farkındalığı uyandırmamak gereklidir”

Çok fazla asılsız haber ve paylaşımın anında binlerce kişiye ulaşabildiğini dile getiren Doç. Dr. Kılıç, “Kuşkusuz teknolojiyi daha yoğun bir şekilde kullanan kesim gençlerdir. Gençlerin bu türden bilgileri takip etmektense derslerine, sınavlarına yoğunlaşmaları için önemli bir süreçtir. En nihayetinde gençlerimizin çoğunun uzaktan eğitimleri devam etmektedir. İşte burada ailelere çok büyük iş düşmektedir. Benim üzerinde hassasiyetle durduğum ve gelecek toplumları inşa edecek olan çocuklardır. 2-12 yaş arasındaki çocuklarımıza çok fazla COVID-19 farkındalığı uyandırmamak gereklidir. Bu süreçten travmatik olarak etkilenip ilerde ruhsal ve sosyal çöküntüye maruz kalmamaları için salgın konusunu çocukların yanında konuşmayalım, paylaşımlardan ve medyadaki haberlerden uzak tutalım.” uyarılarında bulundu.

“Süreç insanları çevreye daha duyarlı bireylerin ve politikaların şekillendireceği çevreci toplumlara dönüştürebilir”

Bu sürecin gelecekte insanları olumsuz etkileyeceği ve bireyselleşmenin artacağı gibi fütürist söylemlerin de söz konusu olduğunu dillendiren Doç. Dr. Metin Kılıç, “Modern çağda bireyselleşmeyi etkileyen çok fazla faktör var.  Bu tür salgınların toplum yapısını bozacağını düşünmüyorum. COVID- 19 salgınıyla benzerlik gösteren, dünyada 2 yıl süren ve 1920 yılında biten İspanyol Gribini hatırlayalım. 50-100 milyon arasında insanın öldüğü söyleniyordu. 1. Dünya Savaşı’nın sonlanmasında etkili olmuş bir gripti. Sosyal değişme kaçınılmazdır ve değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. O yüzden gelecekte salgının sosyal etkilerinin toplumun sosyal yapısını bozabileceğinin aksine, sürecin insanları, çevreye daha duyarlı bireylerin ve politikaların şekillendireceği çevreci toplumlara da dönüştürebilir diye düşünüyorum.”