Türk Sağlık – Sen Düzce Şubesi Başkanı Ekrem Çavuş’un hazırlayıp sunduğu, “Düzce’de Sağlık Olsun”  programı, pandemi döneminde verilen uzun aranın ardından, Öncü TV ekranlarında yeniden yayınlanmaya başladı. Sağlık konusunda bütün konuların masaya yatırıldığı “Düzce’de Sağlık Olsun” programına konuk olan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Kaya, tüm dünyada etkisini sürdüren Yeni Tip Kovid-19 salgını ile ilgili en çok merak edilen konulara açıklık getirdi. 

“Vakalar artıyor ama, hasta sayısı artmıyor”

Pandeminin Türkiye’de görülmesinin üzerinden geçen ilk bir yılı değerlendiren Prof. Dr. Kaya,  “Ülkemizde de ilk olarak mart ayında ilk vaka görülmüştü. Tüm dünyada da 31 Aralık’ta başlayan ilk vaka ile bu süreç başlamıştı. Tüm dünya bunun farkına varsa da, başlangıçta bazı insanlar aslında bunun ciddiyetini anlayamadılar… Bazı ülkeler tedbir almadıkları için büyük kayıplar verdiler. Buradaki en büyük sorun sağlık hizmetinin kilitlenmesiydi. Hastane yatış oranı çok yüksek olduğundan, hastaneler yeterli hizmeti veremediler. Enfekte olan hastaların %10’unun yatma ihtiyacı var, bunların %1’i çok ciddi hastalıkla karşı karşıya ve zaten yaklaşık %1 gibi bir ölüm oranı var. Fakat %9 olan kısmın kurtarılması söz konusu ve bunların profesyonel, ciddi sağlık hizmeti alması gerekiyor. Bu kişiler hastaneler dolduğunda, sağlık hizmeti alamadığından ciddi kayıplar oldu; örneğin İtalya, İspanya, İngiltere ve en son ABD’de bu sıkıntılar yaşandı. Normalde %1 kaybımız olacakken bu %10, %15’lere kadar yükseldi. Artık gündemimiz pandemi ve eğitim sistemini, yaşayış şeklimizi, ticareti ve her şeyi değiştirdi. Sonrasında bir umut doğru ve aşılar gündeme geldi; 6-7 çeşit aşı farklı ülkelerden onay alarak kullanıma girdi. Bizim ülkemiz de aşılanma konusunda fena değil, 13 milyona ulaşan bir aşılanma sayısı var. İlk aşıyı 8 milyon olurken 5 milyon insana da ikinci doz aşı uygulanmış. Ülkemizde sağlık personelinin aşılanması bitirildi ve 65 yaş üstü hastaların da aşılanması devam ediyor, az kaldı. Çok ilginç bir tablo var, vaka sayısı artmasına rağmen, hasta sayısı artmadı. Şu anda günlük yaklaşık 18.000 pozitif vaka var ve normalde 2.000 civarı hasta oluyordu fakat hasta sayıları 1 Mart düzeylerini geçmedi. Bu aslında bir şeyi gösteriyor. Vakalar artıyor ama hasta sayısı artmıyor; bu da aşının başarısı olsa gerek. Başka faktörler de olabilir tabi ki, altını çizelim. Hastalık bize aşının da kıymetini çok iyi öğretti. Modern tıbbın en büyük keşiflerindendir aşılar ve insanlık tarihini değiştirmiştir. Aşı karşıtları da var tabi ki, hem de ciddi bir boyuta ulaşmıştı. Bunun nedeni, insanların hastalığı görmemesiydi. İnsanlar yanılgıya kapılıyor, hastalık yok niye aşı oluyoruz? Bir süre sonra boşu boşuna aşı yapılıyormuş gibi bir his uyanıyor içlerinde. Görüldü ki, aşı çok önemli. Aşı ile bizim hayatımız değişebiliyor, pandemi bunu bize öğretti” dedi.  

“Türkiye’de aşı karşıtlarının birçoğu aşı yaptırdı”

Programda sözü aşılama çalışmalarına getiren Kaya, Türkiye’de ki aşı karşıtlarının birçoğunun aşı yaptırdığına dikkat çekerek,  “Aşı karşıtlığı akıllıca bir eylem, akıllıca bir düşünce değil. Buradaki daha büyük tehlike şuydu; insanlar aşı karşıtı olunca anne baba olmadığı için çocuklar da olamıyordu ve bunun bedelini çocuklar ödüyordu. Covid-19 ile şu oluştu, karşıtlar kendine zarar verecek. Kendileri aşı olmuyorlar ve bunun bedelini kendileri ödeyecekler. Aşı, modern tıbbın gerçekten en kıymetli ürünlerinden biridir. Bununla birlikte insan yaşamı çok değişmiştir. Eskiden bir veba geldiğinde Avrupa’nın 1/3’ünü öldürmüştü, müthiş bir rakam inanılır gibi değil. Şu an ülkemizde daha 30.000 insan vefat etti, Allah rahmet eylesin, acıları küçümsemiyorum ancak toplam nüfusa bakıldığında çok aşırı bir sayı değil. Türkiye’de Allah muhafaza 20 – 25 milyonu öldüren bir enfeksiyonu düşünebiliyor musunuz? Bu tür enfeksiyonlarda, aşılar çok kıymetli; günümüzde de artık bunu anladık. Aşı karşıtları olsa da, aşıyı olmaya çalışan bir çok insan da var aynı zamanda” şeklinde konuştu.

“Aşı çalışmaları, ülkemizde de var”

“Biz bu pandemide aşının kıymetini biraz daha anladık” diyerek sözlerine devam eden Kaya, şu ifadelere yer verdi:

 “Türkiye 1950’lerde neredeyse bütün aşılarını kendisi üreten bir ülkeyken sonradan teknolojilerini yenileyemediği için, masraflarını karşılayamadığı için farklı bir tablo oluştu. Dışarıdan aşı almak daha ucuz bir konuma geldi ve Türkiye aşı yapma sürecini bıraktı. Aşı ve ilaç (aşı da bir ilaç zaten) bir ülke için çok kritik ürünlerdir. Biz bunu gördük devlet olarak ve ciddi bir devlet desteğiyle 17 tane ciddi aşı çalışması başlatıldı. TÜBİTAK, Sağlık Bakanlığı ve TÜSEB aracılığıyla yaptığı desteklere 17 ciddi aşı çalışması başlatıldı. Bunlardan birkaç tanesi klinik aşamaya geçme adayı. Fakat Erciyes Üniversitesi’nin klinik çalışmaları bitti, FAZ-1’de 44, FAZ-2’de 200 civarı hastada denendi. FAZ-2’nin ikinci aşamaları bugünlerde bitmek üzere. Sonuçların alınması için bu ay sonu beklenecek ve FAZ-3’ü hesaplamalarına göre nisan – mayıs gibi başlamayı planlıyorlar.”

“Çin Aşısı Dünya Sağlık Örgütü’nün onayladığı bir aşı mı?”

Çin’den gelen ve Türkiye’de Koronavirüs salgını ile en güçlü silah olarak kullanılan aşı ile ilgili tartışmalara da değinen Kaya, şu ifadelere yer verdi:

 “DSÖ, genel kuralları koydu. Daha sonra ülkeler kendi kanunları çerçevesinde kurallarını belirliyorlar. Her ülke kendi kuralını kendisi belirler. AB’nin de benimsediği bu ilaç geliştirme yolunu (FAZ1, FAZ2…) bütün ülkeler benimsemiş durumda. Bir ülkede bir ilacın satılabilmesi için klinik öncesi dönem, laboratuvar, hayvan deneme kısımlarının tamamlanması gerekir; güvenlik testlerinin tamamlanması gerekir ve insan testlerinin tamamlanması gerekir. Altını çizelim, bunların hepsinin aynı ülkede olması gerekmiyor, ruhsat almak için. Başka ülkede yapılarak transfer edilebilir. Kabaca şunu söyleyebilirim; bu aşamalardan geçmiş bir ürün insanlarda güvenli ve etkili bir ürün demektir, ispatlanmıştır. Aşıların üretim teknolojileri günümüzde çok değişti. En eski aşı teknolojisi, ölü virüsler, ölü bakteriler üzerinde yapılanıydı. Yaklaşık 200 – 300 yıllık bir tarihi var bunun. Hatta bunun ilk örneğini, Edirne, İstanbul’da uyguluyorlarmış ve dünyaya buradan yayılıyormuş; çiçek aşısı için kullanılmış. Bir mikroorganizmayı öldürerek, tamamen parçalanmadan bir insana verdiğinizde o ölü mikroorganizmanın çeperinde bulunan anti-jenik yapılar; insanın vücudundaki bağışıklık sistemini tetikler ve anti-kor oluşturur. Virüs ölü olduğu için hastalık yapamaz fakat vücut buna bağışıklık geliştirir. Bir sonraki canlı virüs geldiğinde, vücut bunu tanıdığı için bertaraf eder ve hafif bir şekilde atlatır. Koronavirüs için de aynı şey geçerli. Çin ve dünyanın birçok ülkesi bu “ölü aşı” sistemini denediler ve kesinlikle daha güvenli. (Erciyes Üniversitesi de bunu deniyor.) Burada en büyük sorun acil durum nedeniyle tüm testler yapılamıyor; dediğim gibi bir aşı çalışmasının 15 sene sürmesi gerekiyor ve bu aşı 1 yılda çıktı. Bütün testleri yapamayacağımız için en güvenilir sistem, ölü aşı sistemi. Avrupa’da üretilen aşılar, Pfizer, Biontech gibi aşılar piyasaya girdi. Onlarda teknoloji çok yüksek. Örneğin, Biontech’in aşısı çok güzel bir aşı fakat daha dünyada ilk kez uygulanıyor. İlk insan çalışmaları yapıldı ve elbette güvenli fakat 30.000 – 40.000 kişide yapılıyor; yeterli olmayabilir belki de. Bir süre daha beklemek gerekiyor ve nitekim bazı riskleri de var. Şu an piyasada kullanılabilecek en güvenli aşılar; inaktif aşılardır, ölü aşılardır. Bizde uygulanan aşıdan ölen olmadı.”

“Çin Aşısının yüzde 83 oranında etkinliği var”

Çin aşısının yüzde 83 oranında etkinliğinin olduğunu kaydeden Kaya, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Çin aşısını, T.C. Sağlık Bakanlığı muhtemelen önceden planladığı için (daha üretim aşamasında) Çin’in birkaç tane FAZ-3 çalışması ülkelerinden biri Türkiye’ydi, Endonezya, Brezilya gibi ülkelerde buna dahil. Aşının yaklaşık %83 etkinlik oranı vardı ve hastane yatış oranını %100 azalttı. Aşı olanlardan, enfekte olanlar dahil hiçbiri hastaneye yatmadı. Zaten önemli olan bu. Hasta olunması sorun değil insanların ağır hastalık geçirip hastaneye yatması, hastanelerin dolması taşması bunlardır tehlikeli olan. Faciaların yaşanmasının, bu süreçteki ana nedeni budur; hastanelerin dolup taşması. En önemli bulgu da bu, hastaların %100’ünün yatışı engellendi. Aşı olanlar, Covid-19 geçirse bile çok hafif geçirecek. Zaten hastalananların, hastalığı ağır geçirenlerin büyük bir bölümü 65 yaş üstüydü. Onlar aşılanınca evet enfeksiyon yayılıyor ama hastaneye yatan kimse yok. Başta da bunu söyledim, tekrar kısıtlama gelmemesinin nedeni de bu, vaka artmasına rağmen hasta sayısının düşük olması. Neyin ne olacağı belli değil, yine de rehavete kapılmamak lazım. Covid-19’da farklı bilinmezler var, evet çoğunlukla yaşlılar yakalanıyor fakat genç yaşta olanlar da geçirebiliyor. Çocuklarda da görülebiliyor ve ölüm de görülebiliyor. Şu var, bir şeyi eksik olan insanlarda sorun oluşturuyor, ölümcül seyrediyor. O ölümcül şey nedir bilmediğimiz için, insanlarımızın dikkat etmesi gerekiyor.”

“Mutasyonlu virüs tehlikesi, bulaş hızı daha yüksek”

Kaya, Mutasyonlu virüsün bulaş riskinin daha yüksek olduğunun altını çizerek, vatandaşlara şu uyarılarda bulundu:

“Bu bir DNA virüsüdür, bu tip virüslerde mutasyon çok fazla görülür zaten. Hatta bu ilk başladığı andan beri mutasyon geçiriyor sürekli olarak. Mutasyon her zaman kötü de olmayabilir. Bazen öyle bir mutasyon olur ki, enfeksiyon yapmayan bir ajan çıkar ortaya ve ortadan kalkabilir. Fakat bilindik mutasyonlardan biri olan İngiltere virüsü, o biraz riskli. Zaten bu mutasyonda biz hızı yavaşlatmaya çalışırken, o daha hızlı yayılıyor. Hastane yatış oranları yüksek olursa, o zaman daha tehlikeli bir durum olabilir. Aşı sayesinde anti-jenik yapıya karşı bir anti-kor oluştuğundan çok büyük bir anti-jenik yapı değişikliği olmazsa mutasyonlara karşı da aşı etkili olur. Muhtemelen bizim yaptırdığımız ölü aşının, mutasyonlara karşı da etkili olduğu düşünülüyor. Kesin cevabını vermek için insan testi yaptırmamız gerekiyor ama biz öncelikle toplumdan bir veri edinebiliyoruz. Şu anda, toplumda İngiliz varyantı var ama onlarda da hastaneye yatış oranı düşük. Şu anki bilgilerimize göre, Çin aşısı; mutasyonlu virüse karşı da etkili olacakmış gibi görünüyor ama yine de kesin olarak bu demek için erken. ”

“Tedbirlere uyulduğu zaman bulaş riski azalıyor”

Salgın ile birlikte Türkiye’de insanların birçok alışkanlığından vazgeçtiğine dikkat çeken Kaya, şunları belirtti:

 “45 Yaşındayım ve böyle bir olayı hiç duymadık. Biz böyle bir pandemiyi hiç duymadık. Yaşantımızın hiçbir yerinde böyle bir kısıtlama olmadı. Birkaç sene önce böyle bir şey söylenseydi, bir hastalık gelecek, bütün okullar kapatılacak, hafta sonları yasak gelecek dense gülerdik. Böyle bir şey imkânsız derdik. Aklımızın ucundan böyle bir şey geçmezdi. Bizde ciddiyeti martta anlaşıldı, ocak ayında Çin’de olan biteni görüp; ya bunlar niye böyle maske filan takıyor, diyorduk. Alışmamıştık farkında değildik. Fakat bugün herkes buna alışmak zorunda kaldı. Kesinlikle toplumdaki alışkanlıkları çok değiştirdi. Gün geçtikçe bu insanlar için zorlaşacak. Ekonomik açıdan zorlaşacak çünkü geliri azalan çok insan oldu, birçok esnafın dükkanları kapandı. Birçoğu eskiden, hazırdan yemeye başladılar. Kiralar, masraflar devam ediyor bir yandan… Okullar kapatıldı, buna bağlı birçok sektörde işleyiş durdu. Kısıtlamaların hafifletilmesi nispeten iyi oldu. Hafta sonu insanlar dolaşabilir oldu, illere göre ayrılması da iyi oldu. Daha az vaka görülen illerde daha rahat bir yaşantı oldu. Sabırlı olmak lazım ve özellikle aşı çok önemli bu konuda. Toplu alanlarda maskeden vazgeçmemek lazım, çok zor bir şey değil. Maske ve mesafe gibi tüm tedbirlere dikkat edildiğinde bu oldukça azalıyor. Bir de buna aşı eklendiğinde normal yaşantıya geçmemiz mümkün olabilir. Bütün okullar açılır, dükkanlar açılır ve hayat normale döner. Burada aşının rolü çok kritik.”

“Herkesin dikkatli ve duyarlı olması gerekiyor, insanları uyarmaya korkuyorsun”

Salgına karşı bütün bireylerin dikkatli ve tedbirli olması gerektiğini ifade eden Kaya, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Maalesef toplumda herkes bir olmuyor, toplu yaşamın handikaplarından birisi de bu. Bazıları çok dikkat ediyor, bazılarının hiç umurunda olmuyor. Umurunda olmayan kişiler herkesi tehdit ediyor. Hep birlikte duyarlı davranmamız lazım, başka yolu yok. Bedelini de hep birlikte ödüyoruz. Sağlık çalışanlarından aylarca çocuklarını görmeyen insanlar oluyor. Bu çok ağır bir durum. Daha özenli bir şekilde dikkat ederek hayata devam edilmesi gerekiyor.

 “Türkiye bütün aşılarını, niye kendisi üretmesin ki?”

Türkiye’nin kendi aşısını kendisinin üretecek güçte olduğunu vurgulayan Kaya, şunlara değindi:

 “Kendi aşılarınızı üretebilir pozisyona gelirseniz, satabilir pozisyona da gelirsiniz. Bu sefer başkaları size bağımlı olur. Başkalarının üretemediği şeyi üretmek güçtür. Domatesi biz üretiyoruz ihraç ediyoruz ama başkası da üretiyor adam bizden almak zorunda değil, ama bir düşünün aşıyı ürettiğimiz zaman! Aşıyı üretiyor olsaydık, millet sıraya giriyordu ama şu anda biz bunu yapamıyoruz. Eğer sistemimiz hazır olsaydı hem üretirdik hem de dışarıya satardık; Çin bunu yapıyor işte. Hem ekonomik bir şans sağlıyor hem bir güç hem de istihdam sağlıyor kendi ülkesine… Teknolojik olarak bile güç sağlıyor, çok büyük güç. Bizim bunu çok iyi kullanmamız gerekiyor.”

HABER: Savaş ARI