Düzce Üniversitesi radyosu Radyo Düet’te her pazartesi yayınlanan Pazartesi Sendromu programında bu hafta Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Osman Kayapınar konuk oldu. Düzce 94,5 frekansından yayınlanan ve Öğr. Gör. Turgay Yavaş’ın sunduğu Pazartesi Sendromu programında, beslemesinden sporuna kadar, her konuda kalp sağlığımızın nasıl korunması gerektiği tüm ayrıntılarıyla konuşuldu. Tatili sadece yeme-içme ve yatma olarak değerlendirildiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Osman Kayapınar, sporun her zaman hayatın bir parçası olması gerektiğini vurgulayarak, tüketilen tuz oranın da ihtiyacın 3 katından daha fazla olduğuna dikkat çekti.




“İlk hamle 112’yi aramak olmalı”

Kalp krizi geçiren bir hasta görüldüğünde yapılması gereken ilk hamlenin 112’yi arayarak tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmesini sağlamak olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Kayapınar, “Ambulans gelinceye kadar olan süreçte etrafta tıp teknisyeni ya da temel yaşam desteği veren insanlar varsa, kalp krizi geçirdiğine eminsek, 300 miligram aspirin çiğnetebilir, kalp durduysa kalbi çalıştırmak için müdahale edebilir ve kalp masajı yapabilir.” dedi.

Yaş ilerledikçe kalp krizi riskinin arttığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Kayapınar, erkekler 45, kadınlar ise 55 yaş üzerinde daha riskli olduğunu vurguladı. Ayrıca Dr. Öğr. Üyesi Kayapınar, madde kullanımına bağlı olarak da kalp krizlerinin çok erken yaşta görülmeye başlandığının altını çizdi.




Spor yapmayı her zaman önemsediğini ve herkese de önerdiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Kayapınar, sadece kalp hastaları için değil bu önerinin herkes için geçerli olduğunu, damarlarımızın, ellerimizin, böbreğimizin  ve gözlerimizin beslenebilmesi için bu organları besleyen damarlardaki basıncın düşmemesi için hastaların düzenli olarak spor yapması gerektiğini söyledi.
Ağır sporlar önermediklerini, her yaşta yapılabilecek temel sporların sürekli hale getirilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Kayapınar, protein tozları, enerji içecekleri, kas gücünü arttırmak için kullanılan malzemelerin kesinlikle zararlı olduğunu ve bu kullanımların hipertansiyon ve şeker hastalığını tetiklediğini vurguladı.

Beslenme konusuna da değinen Dr. Öğr. Üyesi Kayapınar, “Yağsız ve tuzsuz yemekler, evet tatsız olur; ama sağlıklı yaşam için tuzu ve yağı az tüketmeliyiz. İnsanlara yemekleri yasaklayarak bir yere varamayız. Kırmızı et de beyaz et de ekmek de tuz da yiyeceksiniz. Fakat bunu kabul edilebilir sınırlara çekip, kendi yaşam tarzımızı buna göre düzenleyip, kalp hastası olmadan önce bunu yaparak bu şekilde hayata devam etmek gerekiyor.” dedi.

Hayatın Renkleri’nde “Parkinson hastalığı” konuşuldu
Düzce Üniversitesi radyosu Radyo Düet’te her Çarşamba yayınlanan Hayatın Renkleri programına bu hafta Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Değirmenci konuk oldu. Düzce Üniversitesi İletişim ve Tanıtım Koordinatörü Öğr. Gör. Duygu Özdemir Cömert’in sunduğu Hayatın Renkleri programında bu hafta, Parkinson konuşuldu.

“Dünyadaki en son sistemin kullanıldı”
Parkinson hastalığının; beyin, sinir, kas hareketlerindeki bozukluklar olarak ta tanımlanabileceğini söyleyerek açıklamalarına başlayan Prof. Dr. Yıldız Değirmenci, Düzce Üniversitesi Araştırma Uygulama Hastanesi Nöroloji biriminde dünyada kullanılan en son sistemin kullanıldığını ve ülkemizin her bölgesinden hastalara hizmet verdiğini dile getirdi.
Toplum içerisinde yaşlı hastalığı olarak bilinmesine rağmen gençlerde de görüldüğünü ve belirtileri arasında; hareketlerin yavaşlaması, kaslarda sertleşme, tireme, her zaman yapılan şeylerde zorlanma ya da yapamama gibi bulguların olduğunu Radyo Düet dinleyicilerle paylaşan Prof. Dr. Değirmenci, her titremenin de Parkinson hastalığının belirtisi olmayacağını, destekleyici belirtilerin de olması gerektiğini vurguladı.
 




Hareketsiz yaşam, kimyasallara maruz kalma ve hava kirliliği gibi nedenlerin Parkinson hastalığına yol açabileceğini dinleyicilerle paylaşan Değirmenci, gençlerde görülen Parkinson hastalıklarında, genetik faktörünün de etkili olabileceğini söyledi. Parkinson hastalığının dünyanın hiçbir yerinde kesin tedavisinin olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Yıldız Değirmenci, ancak kontrol altına alınarak, hastalıkla başa çıkılabileceğine dikkat çekti. Parkinson hastalığının çok sinsi olduğunu, titreme ve hareket bozuklukları başlamadan 5-10 yıl önce belirtilerinin çıkmaya başladığının altını çizen Değirmenci, bazı ağrıların bu hastalık için ipucu olabileceğini ve doktor kontrolüne gidilmesi tavsiyesinde bulundu.

Bu hastalıkla mücadelede ailelere de çok önemli görevler düştüğünün altını çizen Öğretim Üyesi, hasta bu süreçte psikolojik olarak sürekli desteklenmesi gerektiğini ve eve kapanmadan hayatın içerisinde olmasının önemine vurgu yaptı.

Son olarak beyin piline de değinen Prof. Dr. Yıldız Değirmenci, beyin pili ameliyatlarının hasta uyanıkken olduğunu ve bilinenin aksine fazla bir risk oluşturmadığını, hekimlerin gerekli gördüğü hastalardan bu pili takmalarını isteyerek, bundan korkulmaması gerektiğini ifade etti.