Öncü TV ekranlarında yayınlanan cuma akşamlarının vazgeçilmez programı “Kitabın Ortasından” yine izleyenlerin ekran başına kilitledi. 22 - 23. dönem AK Parti Düzce Milletvekilliği ve bir dönem de AK Parti Düzce İl Başkanlığı görevinde bulunan, geçtiğimiz mart ayında AK Parti’den istifa ederek DEVA Partisi Kurucular Kurulu Üyesi olan Av. Metin Kaşıkoğlu’nun konuk olduğu programı, gerek ekranları başından, gerekse sosyal medya hesapları üzerinden binlerce kişi takip etti. Kaşıkoğlu’nun eski Lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında sarf ettiği sözler ise, Düzce’de yeni tartışmanın fitilini ateşledi.

Öncü Medya Haber Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal’ın hazırlayıp sunduğu program sırasında Kaşıkoğlu’na yönelik sosyal medya üzerinden birçok eleştiri geldi. AK Parti’nin kuruluş ilkelerinden uzaklaştığını ileri süren Kaşıkoğlu, eski lideri ve yol arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan için sarf ettiği “Biraz kibir, biraz şımarık biraz da güç zehirlenmesi var” sözleri Düzce gündeminin ilk sıralarına oturdu.

‘Aile şirketi haline gelmiş bir partide, “Ben hala çaycılık yapıyorum” demek milletime hakarettir’

Ünsal’ın “Siz geçmiş dönemde AK Parti’de çaycılık bile yaparım demiştiniz. Şimdi ne değişti de DEVA Partisi’nde kurucular kurulu üyesi oldunuz?” sorusu üzerine Kaşıkoğlu, şunları kaydetti: “’AK Parti’nin çaycısı olurum’ demek; millete hizmetkâr olmanın bir nevi tercümesi olarak düşünülebilir. ‘İyi tamam, millete hizmette neden AK Parti’ de değil?’ Ben AK Parti’nin Düzce’de kurucuları arasında yer alıyorum. AK Parti ilk kurulduğu zaman Düzce’de Seçim İşleri Başkanlığı, 6 yıl AK Parti Genel Merkezi’nde çeşitli görevler yaptım. 2 dönem milletvekilliği yapmanın ardından, bir dönem de AK Parti Düzce İl Başkanlığı görevinde bulundum. Tabii çaycılık da yaparsınız, bu millete hizmetkârsanız, hamallık da yaparsınız, yeri gelir insanları sırtınızda da taşırsınız. Çünkü inandığınız bir takım ilkeler var ve o ilkelerin hayata geçirilebilmesi, insanlara sağlayacak imkânları gözeterek, burada makam ve mevki olmadığını gözetmek için söylenmiş bir söylemdir aslında. Açıkçası biraz olayın magazinsel boyutu da vardır. Bugüne kadar Türkiye’ye hiçbir şey vermemiş, sürekli kaostan beslenen birtakım yapılanmaların AK Parti içine sirayet ettiği, AK Parti’nin ilkelerinden uzaklaştığı, adeta aile şirketi haline gelmiş bir partide, “Ben hala çaycılık yapıyorum” demek en önce milletvekilliği yapmış, milletin sizden hizmet beklediği bir kişi olarak, ben ilk önce milletime hakaret etmiş sayarım. Burada bizim milletimizi aydınlatma görevi adına, eğer yanlışları içeride düzeltebiliyorsanız düzeltirsiniz. Çünkü bunlar pek dışarıda konuşulmaz, ama gün gelir sizin yapacağınız bir şey kalmaz ve sizin o ilke ve değerlerinizden süratle ayrılan, rotandan sapan bir yapı varsa, burada kalmak bana göre günaha daha çok iştirak etmektir. Bizim de elimizden gelen, yapabileceğimiz tek şey içeriden mücadele edebileceğimiz kadar ettik, ama öyle bir duruma geldik ki; AK Parti’den ilişiğimizi kesmek zorunda kaldık. Kaldı ki, biz bu problemi sadece AK Parti’den ayrılma döneminde veya yeni partiyi kurduğumuz dönemde yaşamadık. Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından AK Parti’ye geçtiğimiz dönemde çok duymuştuk. Biliyorsunuz Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından Saadet Partisi kurulmuştu. O günlerde birlikte siyaset yaptığımız arkadaşlarımız, AK Parti’ye geçerken de aynı problemleri yaşamışlardı. Ama sonradan gördük ki, o gün eleştirenler AK Parti’nin yanında en güçlü duran insanlar oldu. Hayat değişkendir şartlar, ilkeler, en önemlisi inandığınız doğrular değişirse, orada kalmak bana göre bir insana yapılabilecek en büyük işkence olur. Bizim de AK Parti’den ayrılış nedeninin altında bu yatıyor.” dedi.

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte Türkiye tek adam sistemine döndü”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte Türkiye’de ortak aklın ortadan kalktığını ve bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin işlevini yitirdiğini iddia eden Kaşıkoğlu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Siyaset çok farklı bir alan. AK Parti’de görev yaparken, çok tatlı ve sevecen dostlarım vardı. Gece –gündüz birlikte olduğunuz, siyaset yaptığınız, birlikte çalıştığınız, gece bayrak asıp, gündüz mitinglere koştuğunuz çok değerli arkadaşlarım oldu. Beni en çok üzenlerden bir tanesi şuydu; AK Parti’den ayrıldıktan sonra, bazı arkadaşlarımız birtakım cümleler kurarak işte vatan haini gibi, ekmek yediği kaba pisledi gibi sözler sarf etti. Hani mantıklı bir şeyler söyleseler aslında, bunu anlatabiliriz. Hani bu son dönemde troller çok arttı. Bu troller bütün siyasi partilerde var, ama AK Parti’nin trolleri daha meşhur. Bu troller bir tek DEVA Partisi’nde yok. Orada yazılanlara bazen, zaman zaman ben de cevap verme ihtiyacı hissediyorum. Dün bize methiyeler dizen, başarımızdan dolayı bizi alkışlayan insanların AK Parti’den ayrıldıktan sonra bu tür abiyane kelimeler kullanması gerçekten beni üzüyor. Onlara şunu söylemek istiyorum; eğer sizin dostluğunuz siyasi mecrada aynı durumda olacak kadarsa, biz gerçekten dost değilmişiz. Siyaset bir gün gider, bir gün o koltuklardan, o makamlardan kalkarsınız. Ama dostlukları burasıyla ilişkilendirenlerin, bugün anlıyoruz ki gerçek dost olamamışlar. Dost değillermiş, o dönemde beklenti içerisindeymişler. Ama böyle masumane tepkilerde alıyorum. Mesela, ‘Biz senin sayende AK Parti’ye gönül verdik. Neden bu ümmeti bölüyorsunuz? Birlikte çalıştık, birlikte AK Parti için mücadele verdik” diye söyleyenler de oluyor. Ben bunların görüşlerine saygı duyuyorum. Elbette geçmişte Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önemli başarıların altına imzasını attı. Türkiye’de yaptığı büyük devrimler oldu. Milletimizin bu yüzden Erdoğan’a ayrı bir muhabbetle bakıyor. Yani şimdi olay sadece kötülemek değil. Çok güzel işler yapıldı. Ama sonrasında yürümedi, tek adamlığa döndü olay.

“Biraz kibir, biraz şımarıklık, biraz güç zehirlenmesi…”

Orada ortak akıl ortadan kalktı, ‘her şeyi ben bilirim’ noktasına geldi. Biraz kibir, biraz şımarıklık, biraz güç zehirlenmesi, hani metal yorgunluğu hep teşkilatların üzerine atıldı. Ama hiç kimse genel merkezde aynayı kendisine çevirip bakmadı, ‘acaba ben de metal yorgunuyum’ diyenler olmadı. Dün 65 yaşın üzerindekilere siyasetin yasaklanmasını söyleyenler, bugün 66 yaşında hala yeniden – yeniden bir yerlere adayım olayım, hep ben gideyim, ben olmazsam Türkiye yıkılır- yanar, perişan oluruz diyorlar. Ne bileyim, Allah hani söylediklerini yaşatmadan canını almazmış gibi bir tabir var. Sanki söylediklerini yaşar gibi bir durum bu. Dolayısıyla siyasi partiler, hizmet için oluşmuş demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Biz de siyaseti hizmet edebilmenin amacı ile AK Parti’de siyaset yapabilmekte misyonumuzun olmadığını, bizim o yapıyla bağdaşamayacağımızı, sorgulayan, düşünen, akıl eden insanların kendilerine kolay kolay yer bulamayacağı, dün partiye küfredenlerin, bugün parti içinde yer aldığı, bana göre AK Parti’den AKP’ye kayıldığı bir ortamda, orada kalamazdık.

“Ben ilkelerim için partiden ayrıldım ve başka bir partide siyaset yapma iddiasındayım”

Ben ilkelerim için partiden ayrıldım ve başka bir partide siyaset yapma iddiasındayım. Ama diğer tarafa baktığımızda, bazıları parti için ilkelerini değiştiriyorlar. Mesela, genel merkezin MKYK’sı 50 kişiden oluşur. O 50 kişiden Recep Tayyip Erdoğan’a karşı çıkacak bir kişi bulamazsınız. Mesela İstanbul seçimlerinde MKYK’da yaşanan tartışmalar basına da yansıdı. Yani bütün MKYK’yı pasifize eden bir yaklaşımla, tek adamın istediği şekilde olduğu yönünde bir itiraf oldu. O itirafında nelere mal olduğunu halkımız görmüş oldu.”

“Türkiye’de bakan ve milletvekillerinin hiçbir etkisi kalmadı”

“83 milyonluk Türkiye’yi yönetme görevini üstlenen insanlar, Recep Tayyip Erdoğan’ın iki dudağının arasına bakıyor.” diyerek AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirilerini sürdüren Kaşıkoğlu, Türkiye’de bakan ve milletvekillerinin hiçbir etkisinin kalmadığını söyleyerek, şu iddialarda bulundu:

“Beni en çok etkileyen birkaç husus var. Sayın Ahmet Davutoğlu’na yapılan ki, Ahmet Davutoğlu parti içerisinde, bugün insanlarımızın birçoğunun dediği gibi yüksek perdeden sorunları dillendiren ve bunlara çözüm önerisi getirilmesi gerektiğini söyleyen, yine AK Parti camiası içerisinde birtakım görüşlerini paylaşması nedeniyle, partiden ihraç edilmesi istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi. Sayın Ahmet Davutoğlu da bu şerefi kendilerine yaşatmamak adına, kendisi istifa etti. Şimdi, hem demokrasi diyorsunuz, hem eleştirelim diyorsunuz. Burada bunların hangisi var? Mesela Mustafa Yeneroğlu, şu anda bizim partimizde milletvekili. AK Parti’nin milletvekili iken birtakım yanlışlara temas ettiği için, “istifa etsin” talimatı geldi. O da ihraç edilmesi için disipline sevk edilmektense, kendi isteği ile istifa etti. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş döneminde ben de savundum onu. Evet, koalisyon hükümetlerinden kurtulacaktık, yönetimde istikrar, temsilde adalet gelecekti, toplumun her kesimi parlamentoda temsi edilecekti, halk kendinden birilerini parlamentoda görebilecekti, kuvvetler ayrılığı olacaktı, meclise yasa tasarıları sadece milletvekilleri tarafından getirilecekti, hükümet hiç yasa teklifi vermeyecekti, ama bunların hiçbirisi olmadı. Parlamento çoğunluğu olduğu için ne Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir işlevi kaldı, ne bakanların bir kuruşluk kıymeti kaldı, ne de milletvekillerinin bir kıymeti kaldı. Evet, tamam yüksek maaş alabiliyorlar, ama etki dereceleri sıfır şu anda.

“Her şey tek adam ve sarayda bir paralel siyasi yapılanma gibi oluşturulmuş bir siyasi mekanizma haline geldi”

Her şey tek adam, saraydan idare edilebilen ve sarayda bir paralel siyasi yapılanma gibi oluşturulmuş bir siyasi mekanizma haline geldi. Ama geçmişte böyle değildi; çok güzel insanlar vardı, harika Anadolu insanı vardı ve orada bir istişare kültürü vardı, ortak akıl kültürü vardı. Ama şu anda 83 milyonluk Türkiye’yi yönetme görevini üstlenen insanlar, Recep Tayyip Erdoğan’ın iki dudağının arasına bakıyor. Yani bir taraftan dünya 5’ten büyük derken, bir tarafta artık bizim ülkemizde yeni gelişen yeni bir slogan, Türkiye bir kişiden daha büyüktür. Bu noktaya gelmek gerekmezdi. Bakıyorsunuz AK Parti’nin kurucular kurulu arasında yer alanların hiç birisi, şu anda AK Parti’nin içinde değil.”

“Erdoğan ‘Ben artık oldum, ben artık ustayım’ dedi, bana göre bu siyaset olamaz”

AK Parti’nin kuruluşunda güçlü kadroların yer aldığını, ancak bu güçlü kadroların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dağıtıldığını kaydeden Kaşıkoğlu, şöyle devam etti:

“Özgürlükler elden gitmiş, işte milli irade yani Türkiye Büyük Millet Meclisi tamamen işlevsiz kalmış, kuvvetler ayrılığı diye bir şey kalmamış Türkiye sadece ve sadece saraydan ve tek adamdan ibaret haline gelmiş. Bu çok doğru değil, çünkü tek adam hiçbir şeyin hepsini birden yapamaz. Eskiden AK Parti’de çok sağlam bir orkestra gibiydi. Bu orkestranın liderliğinde Recep Tayyip Erdoğan vardı.  Kemanda başkası vardı, saksafonda başkası vardı, yan flütte başkası vardı, ama müthiş bir ahenk vardı, harika bir enstrümantal nağmeler çıkıyordu. Ama bir gün Tayyip Erdoğan dedi ki; ‘Ben artık oldum, ben artık ustayım, benim artık orkestranın diğer elemanlarına ihtiyacım yok. Saksafonu da ben çalacağım, çelloyu da ben çalacağım, kanunu da ben çalacağım, udu da ben çalacağım.’ Bana göre bu siyaset olamaz, yani siyaset olmadığı çok aşikâr. Ortak akıldan uzaklaşılmış, görüşlere değer verilmemiş. Tayyip Erdoğan’ın son dönemlerde gerek Abdullah Gül, gerek Ahmet Davutoğlu, gerekse Ali Babacan ile ilgili sarf ettiği sözler ne dava arkadaşlığına, ne ekip arkadaşlığına, ne de yol arkadaşlığına sığacak ve vefa ile izah edilecek bir şey değil. Mesela Abdullah Bey’e AK trollerin yapmış olduğu çirkin sözler var. Bugün milletvekili olmak isteyenler bile, damadının evinin önünde geziyor, oğlu Bilal’in evinin önünde geziyorlar. Biz buna siyaset diyemeyiz artık. Eğer bir yere aday olacaksanız, gideceğiniz yer partinin genel merkezidir. Ama şimdi hiç kimse genel merkeze kariyer yapmak için gitmiyor. Aradıkları adamları artık tüm Türkiye biliyor. Ben bunun adının demokratik siyaset olduğuna inanmıyorum.

“Hukuk devleti ortadan kalktı, hakim ve savcılara emir verildiği bir dönemdeyiz”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinin ardından Türkiye’de hukuk devletinin ortadan kalktığı iddiasında bulunan Kaşıkoğlu, şöyle devam etti:

“Mesela kuvvetler ayrılığı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ortadan kalktı. Hâlbuki dünyada en başarılı uygulanan başkanlık sistemi Amerika’da uygulanan başkanlık sistemidir. Orada yargı ve parlamento arasında müthiş bir uyum var. Karşılıklı denge- kontrol sistemi kurulmuş. Hiç kimse birbirinden üstün değil. Ama bu bizim ülkemizde yok maalesef. Anayasa Mahkemesi’nin yapılanmasından tutun, yargıdaki emir ve talimatlara kadar, birçok yanlış var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bana göre ucube bir sisteme dönmüştür. Sayıştay denetiminden uzak bir takım kararların rahatlıkla alınabildiği, kimseye hesap vermeyen bir yapının oluşması, bana göre demokrasiye olan inancın olmadığını gösterir. Hatırlarsınız Recep Tayyip Erdoğan’ın deprem vergileri ile ilgili CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kendisini eleştirdiğinde, ‘Size mi cevap vereceğiz? Nereye harcadıysak harcadık’ diye cevap vermişti. Bu bana göre demokrasiye olmayan inancın ifadesidir. Siz eğer bir takım harcamalar yaptıysanız bunu kuruş kuruş millete, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak hesabını vermek zorundasınız. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne biz karşıyız, biz güçlendirilmiş parlamenter sisteminden yanayız.”

“Düzceliler’in hiç tasvip etmediği bir milletvekili adayı DEVA Partisi’ne gelemez”

“Düzce’de insanlar Ankara’dan ısmarlama gönderilmiş birisine oy vermek zorunda değil.” siyerek çarpıcı açıklamalarını sürdüren Kaşıkoğlu, şöyle devam etti: “Ahbap-çavuş ilişkisi ile kişisel ilişkiler ile Düzceliler’in hiç tasvip etmediği bir milletvekili adayı DEVA Partisi’ne gelemez mesela. Ona Düzceli karar verir, üyeleri karar verir, kamuoyu karar verir. Çünkü burasının bütün sorunlarını, ilkelerini bilen Düzceli’dir. Ama AK Parti bu ilkelerinden çoktan uzaklaştı. İl başkanlığına bakıyorsunuz, atama ile oluyor. Neredeyse ‘Valiler bile seçimle gelsin’ diyen bir anlayıştan, il başkanlarını bile atama yoluyla yapan bir anlayışa geldi. İkinci dönemden sonra bunların dozu iyice artmaya başladı. Dolayısıyla hukuk devletinden ayrılınması ki; bu çok çok tehlikeli, hakimlere emir ve talimatlar verilmesi, özel direktiflerin verildiği bir dönemdeyiz. Mesela bir Osman Kavala var, bu çok gündemde olan bir konu. Ben kendisini ne tanırım, ne hakkındaki iddiaları bilirim, ama benim için önemli olan şudur; bu dünyanın yakından takip ettiği bir olaydır ve yargılandığı 2 buçuk sene tutuklu kalmıştır. Sonrasında kararda beraat etmiştir, beraat ile birlikte tahliye kararı verişmiştir, cezaevinden tahliye olacağı aşamada hemen bir işgüzar cumhuriyet savcısının açtığı farklı bir soruşturmadan dolayı farklı bir suçtan tutuklanarak cezaevinden çıkamadan halen bugün cezaevinde yatmaktadır. Yargıya bu kadar müdahale edilmesi, çok kabul edilecek bir durum değildir. Yargı ve hukuk hepimize lazım. Dünya adalet üzerine inşa edilmiştir. Ama bugün yargı noktasında gerçekten toplumumuzun güvenilir kurumlar içerisinde en dipte yer almaktadır. Recep Tayyip Erdoğan yargıda reform yapacağını söylüyor. Ya siz hangi yargıda reform yapacaksınız, bu ülkeyi 18 senedir siz yönetiyorsunuz. Yargıyı bozan sizdiniz. Dolayısıyla bu yargı reformu bana çok inandırıcı gelmiyor. Özgürlükler mesela; özgürlüklerden bu kadar uzaklaşan bir yapının içinde biz olamazdık. İnsanların düşüncelerine pranga vurulan bir dönemi yaşıyoruz. Halka çok ciddi bir baskı var. İnsanlar artık sosyal medya üzerinden tepkilerini paylaşmaya başladılar.”

Eski Vekil Arslan için çarpıcı sözler: Allah’ın bütün vasıflarını üzerine topladığını söyleyen ucube vekiller de görüyoruz

Program esnasında Ali Kurt isimli bir izleyicinin Öncü WhatsApp İhbar Hattı üzerinden yönelttiği, “Bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’a biat eder gibi tapanların düştüğü duruma bak.” ifadeleri üzerine Kaşıkoğlu, kendilerinin Allah’tan başka kimseye tapmadıklarını belirterek, AK Parti Düzce eski Milletvekili Fevai Arslan’ın Recep Tayyip Erdoğan için söylediği "Erdoğan Allah'ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider" sözlerini hatırlattı. Kaşıkoğlu, şunları kaydetti:

“Biz Allah’tan başka kimseye tapmayız. Tapınma noktasında onun görüşleri nasıl olur, ben onu bilmem. Ama zaman zaman ortaya çıkıyor, Allah’ın bütün vasıflarını üzerine topladığını söyleyen ucube vekiller de görüyoruz. O da ayrı bir konu. Ben Allah’tan başka kimseye tapmam ve Allah’tan başka kimsenin önünde de eğilmem. Biz Recep Tayyip Erdoğan’ın doğrularını her zaman alkışladık, yanlışlarını içeride her zaman eleştirdik. Birileri bir zamanlar FETÖ ile kucak kucağa otururken, biz bireysel olarak mücadelemizi de verdik. Ama bakıyoruz ki, esas bu anlamda adım atması gerekenler, hiçbir şey yapmıyorlar. Ama ben seçim gezilerinde dahil, benim ile gezen arkadaşlar çok iyi hatırlayacaklardır, bir gün Recep Tayyip Erdoğan’dan daha iyisi çıkarsa onun yanına gitmekten bir an bile tereddüt etmem ifadesini kullanıyordum. Ben bunu her yerde söylüyordum, köylerde, kahvehanelerde, kırlarda. Kusura bakmayın; kula kulluk edecek halimiz yok bizim. Benim tapınacağım bir tek yüce yaradan vardır. Doğrularının sonuna kadar arkasındayız.

“AK Parti bir siyasi yapılanmadır, cemaat yapılanması değildir, Sayın Erdoğan’da halife değildir”

Türkiye’de çok önemli şeyler yaptığını programın başında söyledim. Ama bugün o çok önemli yaptığı şeyleri eline balyoz alarak, yanına küçük ortağı, diğer yanına da bir küçük ortak daha alarak, belki de 8-10 yılda yapılanları, yıkmak, kırmak ve belki de tarumar etmekle meşgul Sayın Tayyip Erdoğan. Ben öyle görüyorum. Siyasi parti değiştirmek ne vatana ihanettir, ne ümmeti bölmektir, AK Parti bir siyasi yapılanmadır, cemaat yapılanması değildir, Sayın Erdoğan’da halife değildir. Kusura bakmasın siyasi partiler ülkenin sorunlarını çözmek için kurulmuş, demokrasinin en önemli unsuru olan anayasal kuruluşlardır.”

Programın tamamını izlemek için linke tıklayın: https://www.youtube.com/watch?v=nFLywJSQTKI&t=3205s

HABER: Savaş ARI