TÜRK GENÇLİĞİ EĞİTİLEMİYOR

Abone Ol

15 TEMMUZ TÜRK MİLLETİNİN İRADESİDİR

Bugün 15 Temmuz. Bu milletin, bu milletin özgürlüğüne kavuştuğu gün deyin, kendine geldiği gün deyin, tutsak altına alınmaktan kurtulduğu gün, köleleştirilmek istenilen günden kurtulduğu gün deyin. Ne derseniz deyin, 15 Temmuz bir milletin ortaya koyduğu bir iradedir. Türk milletinin iradesidir. 15 Temmuzlar’ı inşallah önümüzdeki dönemlerde yaşamayız ama 15 Temmuz’suz da kalmayalım. Yani millet iradesini, bu millet o kadar büyük bir millet ki dışarıdan gelen, içeriden gelen tezgâha, dümene ne yaptı? “Bir dakika, söz bu milletin. Bu milli ve yerli Türkiye’nin.” dedi. Şimdi millet dedik, irade dedik. 15 Temmuz, kutlanacak olan 15 Temmuz hayırlı olsun memleketimize, milletimize.

TÜRK GENÇLİĞİ EĞİTİLEMİYOR

Ama bir nesil de bitmek üzere artık. Hangi nesil? Şimdi LGS imtihanları oldu. Bundan 2 sene, 3 sene önce Düzce’de 5 Türkiye birincisi vardı. Bu sene bir tane Türkiye birincisi var. Günden güne seviye düşüyor.

Sanayide usta düşüyor, çırak düşüyor. İnşaattaki birçok sektördeki çırak-usta ilişkisi, ahilik düzeni bozulmak üzere. Bu Milli Eğitim’in 12 yıllık mecburi eğitim hakkında MÜSİAD Genel Başkanı, Düzceli hemşehrimiz Sayın Burhan Özdemir dedi ki, ‘Bu gözden geçirilmeli. Kesintisiz olmamalı. Yani liselerin mecburi olmaktan çıkması lazım.’

Şimdi sokakta, sahada, etrafımızda, hısımımızda, akrabamızda, komşumuzda kaç üniversite mezunu var? 2 yıllık, 4 yıllık bitirmiş… İş arıyorlar, iş bulamıyorlar. Şimdi biz de liseye girmek için imtihanlara giriyoruz. Kaynak kitap olacak mı, olmayacak mı? Millî Eğitim yasakladı biliyorsunuz. Kaynak kitapları dışarıdan veliler alırsa alır, almazsa da alınmıyor.

Bakın Avrupa’ya, dünyaya baktığınız zaman herkes üniversite mezunu değil. Üniversite mezunu sayısı çok az. Çocuğun ilkokuldan itibaren, özellikle ortaokulda, orta eğitimde meslek ve kabiliyetine göre yönlendirilmesi noktasında bir çalışmaya ivedilikle hakikaten geçilmesi lazım.

Bugün sanayide, kuaförde, inşaatta, üreten, üretim kısmında, mavi yakalı olarak sanayide özellikle usta-çırak ilişkisinden yetişen nesil bitiyor, bitti. Lise bitmiş, 18 yaşına gelmiş çocuk sanayiye git gitmez, “ağaç yaşken bükülür” derler büyükler. İki tane başında “milli” olan devlet kurumumuz var. Birisi Milli Savunma, birisi Milli Eğitim.

Türk gençliği eğitilemiyor. Evet, buradan bu sonuç çıkıyor. Yönlendirilemiyor. Ve bu nasıl olacak? Efendim sen ne kadar biliyorsun? Ben bilmem. Bunun talim terbiye kurulları, ilim adamları, heyeti, bilim adamları, profesörleri, doçentleri var. Ben sonuca bakarım.

Mavi yakalı… Endüstride, ekonomide çalışacak insan; bilinçli tarımda çalışacak olan insan; bilinçli meslek sektörlerinde çalışacak insan var mı? Yok. Çırak bulabiliyor muyuz? Bulamıyoruz. Niye? Bu 12 yıllık mecburi eğitimden dolayı.

İngilizler Pakistan-Hindistan’ı sömürdüklerinde, o zaman tek devlet olduğu zamanlarda logaritma cetvelini ders olarak ezberletmişler. Niye? Bu gençlik düşünemez.

Yani şimdi bizim ilimde, bilimde, teknolojide, gelişmişlikte bir türlü kendimizi, kabuğumuzu kıramıyoruz. Almanya’daki, Fransa’daki, İngiltere’deki veya dünyanın gelişmiş ülkelerindeki çocukların DNA molekülleri, kanlarındaki, beyinlerindeki kanlar bizim çocuklarımızdan daha mı farklı? Aynı. Ama eğitiliyor.

MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİNİN YENİDEN YAPILANMASI LAZIM

‘Avrupa’da şu güzel, bu güzel, yere çöp atmazlar, doğru insanlar.’ E bizde? E bizde efendim hırsızlık var, arsızlık var, uğursuzluk var. E bizim kültürümüze baktığımızda, Fatih Sultan Mehmet Han döneminde İstanbul’da sadaka verilecek yer bulamamış da sadaka ağaçları varmış, canı isteyen buradan alsın diye… Bu kadar asil, bu kadar doğru bir millet nasıl böyle arsız, huysuz, güvensiz, güvenilmez hâle geldi? İşte bu eğitim sisteminden.

Bu eğitim sisteminde ülke sınıfta kaldı. Yeniden yapılanması lazım. Eğitim sisteminin, Millî Eğitim sisteminin temelden tavana, gerçekten bu milletin kültürüyle, inancıyla, değerleriyle ama dünyadaki de dengelerle… Yani sadece millî ve manevî duyguların ön plana çıktığı bir eğitim sistemi de değil; ilmiyle, bilimiyle, teknolojisiyle ama örf ve adet, geleneklere uygun… Bizim bu otantik kültür dediğimiz Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin, Asya’nın, Avrupa’nın ortasındayız ya biz. Tam ortadayız, Asya’da da Avrupa’da da kıtası olan, toprağı olan tek ülkeyiz.

BURHAN ÖZDEMİR’İN İŞARET ETTİĞİ NOKTA SON DERECE DOĞRUDUR

İşte bu anlamda, bunun ne olması lazım? Mutlaka ve mutlaka elden geçmesi lazım.

Sen nereden biliyorsun? Ben bilmem. Ben sonuca bakarım. İnsanlar sonuca bakıyor. Gerek oto sanayisinde, gerek endüstride, gerek birçok sektörde, inşaatta çalışacak adam kalmadı. Yani inşaattaki o fayans, diğer ustalık birimlerinde adam yok. Afganlı geliyor, Suriyeli geliyor, o geliyor, bu geliyor. Niye? Bizim çocuklarımız ne? Üniversite mezunu, lise mezunu. İş yok. E meslek yapabilecek mi? Yapacak. Meslek yapsın. Yani insanların kabiliyetine göre, kapasitesine göre bir eğitim sisteminin mutlak ve mutlak hayata geçmesi lazım.

12 yıllık eğitim sistemi de hakikaten Türk eğitim sistemini gerçekten çökertti. Birçok konuda çökertti. Yani 18 yaşındaki adama herhangi bir yönlendirme yapamıyorsunuz ama ortaokuldan sonra her türlü yönlendirme yapılıyor. Burada ben özellikle Burhan Özdemir’i, MÜSİAD Genel Başkanı’nı tebrik ediyorum. Ondan sonra Milli Eğitim Bakanımız da bu konuyla ilgili bir çalışma yaptı. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu da ilim insanı olarak, bilim insanı olarak bu konuda bir değerlendirme yaptı.

Bir şeyler olması lazım. Milli Eğitim, Milli Eğitim, Milli Eğitim…

Millî, yerli ama dünya dengeleriyle örtüşen bir sistem… İlim adamları, talim terbiye kurulu, siyaset, bürokrasi, bilim… Neyse, bir araya gelip bunu kurtarsınlar. Çünkü yaşadığımız dünyada, yaşadığımız ülkede…

Harun Reşit’in biraz meczup bir kardeşi var Behlül isminde… Uyuyormuş mezarlıkta. Gelmiş, “Kalk!” demiş. “Ya sen mezarlıkta niye uyuyorsun kardeşim?” demiş. Açmış gözlerini, “Ya” demiş. “Niye uyandırdın beni? Benim atlarım vardı. Makamlarım vardı. İmkânlarım vardı. Saraylarım vardı. Ben bunların içinde böyle keyif sürüyordum. Beni niye uyandırdın abi?” demiş. Harun Reşit, dönemin halifesi, hâkim… Demiş ki, “Ya rüyada olur mu? Rüyaya inanılır mı?” “Ne fark ediyor?” demiş. “Ben rüyadan uyandığım zaman kaybediyorum. Sen de uyuduğun zaman kaybedeceksin. Ne fark ediyor?”

İşte gelecek nesilde bu coğrafyada, bizim neslimizin daha güçlü yaşaması, yaşam kalitesinde toprağına vâkıf olması, hâkim olması adına ne yapılması lazım? Millî Eğitim sisteminin acilen elden geçmesi lazım.

Yoksa bu topraklarda, bu diyarlarda üretmeden, bilinçli olmadan, çalışma olmadan; insanların kabiliyetlerine, insanların becerilerine, insanların akıllarına göre bir yönlendirme yapılmayan eğitim sistemi olmazsa biz ne oluruz? Eğitilen toplumun uşağı oluruz.

Hoşça kalın, dostça kalın. Allah’a emanet olun.

KÖŞE YAZISININ VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN