Düzce’de yine zehir solunan günler başladı. Özellikle sabah ve akşam saatlerinde sisle birleşen kirli hava yüzünden gri bir tabakanın çöktüğü kentte halkın sağlığını tehdit eden bu büyük soruna karşı adeta yaprak kıpırdamıyor.

ÖNCÜ HABER HER FIRSATTA ‘DÜZCE’Yİ KURTARIN’ DİYOR 

Her kış aralık ve şubat ayları arasında kırmızı alarm düzeyine çıkan solunmaz havanın kansere davetiye çıkarttığı araştırmalarla ortaya konmuş iken kirlilikte etkin mücadele edilmiyor. Düzce’de yaşayanların sağlığını riske atan bu duruma seyirci kalmayan Öncü Haber, hem haberleri hem televizyon yayınları hem de bakanlık düzeyindeki ziyaretlerde Düzce’nin kirlilikten kurtarılması için somut adımlar atılması gerekliliğini gündeme taşıyor.

YANLIŞ KARARLARIN SANCISINI HALK ÇEKİYOR

Yine kirliliğin tavan yaptığı şu günlerde Düzce’nin bir kışa daha neden zehirli havayı teneffüs ederek girdiğini Yorumlu-yorum programında sorgulayan Öncü Medya Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal, yanlış kararların ve vurdumduymazlığın ceremesini halkın çektiğini vurguladı.

ÜNSAL’DAN YİNE YERİNDE TESPİTLER

Türkiye’nin en kirli havasına sahip Düzce için kurtuluş reçetesini kendine has üslubuyla açıklayan Ünsal, bu noktada siyasilere büyük görev düştüğünü belirtti.

İşte Ünsal’ın yerinde görüş ve tespitleri: “CHP Düzce İl Başkanı Semih Cemşit yeni yılda Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü’ye bir hediye verdi. Ne hediye etti? Maske. Neden maske hediye etti? Düzce’de hava kirli, maskesiz dolaşma. İşin siyasi ve içtimai boyutu bu. Düzce’de hava kirli mi? Gerçekten kirli. Ben enerji bakanı geldiğinde; “Sayın bakanım Düzce’de boğuluyoruz, ölüyoruz, yaşamak istiyoruz.” dedim. “Çevremizdeki köylerle veya alanlarla ilgili doğalgazın yaygınlaşması için bize bir yol gösterin, bir tasarrufta bulunun.” dedim.

Şimdi milletvekillerimiz var. Eleştirildiğimiz zaman Allah sizi inandırsın o kadar ciddi müeyyidelerle muhatap oluyoruz ki, insanlar bizim buradan söylediklerimizle “Çok şey söyledi” diyorlar. Ama çok şey söyleyemiyoruz. Söylediklerimiz ancak yüzde 95’in 5’i. Siyaseti eleştirmek veya milletvekilini eleştirdiğiniz zaman farklı müeyyideler var. Yerel siyasetçileri eleştirdiğinizde belediye başkanları dahil ticari, içtimai her türlü müeyyide uygulanıyor. Bunları tabii detaylandırmıyoruz. Ama bölgenin kirli havasının, boğulan havasının, Türkiye’de bir numara olan Düzce’nin hava kirliliği noktasında bir emsal teşkil edip, bir kanun çalışması yapıp bir çözüm üretip de bu insanları boğulmaktan kurtarıp yaşamaya dahil etme noktasında milletvekillerimizin şu ana kadar yaptığı bir şey yok. Bu net yani hiçbir şey yok. Sabahleyin Düzce’nin dışından iç kesimine geldiğiniz zaman Düzce’nin üzerinde kirli havayı ve bulutu, sisi öyle bir görüyorsunuz ki… Burada insanlar yaşayamaz. Evet, yaşayamaz.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Efendim, Ankara’dan bir makine geldi, İstanbul’dan şu uzman geldi. Sonuç? Yine hava kirli, yine hava kirli… Ne yapılması lazım? Buna uzmanlar karar verecek. Önünde böyle doktorlar var, profesörler var, genel müdürler, etkili, yetkili mühendisler var ya. Bu konuyla ilgili ilim insanları karar verecek. Ama biz bu kendi aklımızla, kendi dünyamızla şuna bakıyoruz. Düzce’deki sanayi, hava kirliliğinde yüzde 30’lardan, yüzde 40’lara kadar etki sağlıyor. Ama biz ne yapıyoruz? Düzce’de OSB’yi büyütüyoruz. Birinci Organize Sanayi’de genişleme yapıyoruz. Bu yüzde 40, yüzde 50’ye çıksın mı? Gümüşova OSB boş. Çilimli de boş. Buralar yetmedi mevcut alanı büyüteceğiz. Bu mevcut alan büyüyecek de istihdam büyüyecek de, eleman var mı? Yok. Hastaneler dolmuş, yer yok. Normalde standartların çok üzerinde hasta muayenesi var. Trafik yoğun, alan yok. Hastanesinden birçok sektöründen bu yoğunluk insan kaldıramaz hale geldi. Şimdi kurulan iş yerlerinde 2-3 bin kişi işçi, personel açığı var. Ama gel görelim biz hala OSB’yi genişletme peşindeyiz. Arkadaş havamız kirli! Boğuluyoruz, ölüyoruz burada. Hastalıklarda nirvanaya çıktık. Peki bunun çözümü ne? Şöyle bir bakıldığı zaman bir etken de şu; şehrimizin ortasından bir E-5 geçiyor. Zaten coğrafi olarak kuytu bir yerdeyiz. Bu araçların topluma bıraktığı egzoz gazından, havaya bıraktığı karbondioksit denilen gazdan, binlerce yüzbinlerce araba geçiyor buradan. Hakka reva mı ya! Çevremizdeki şehir merkezinin haricindeki mücavir alanların dışında köyler var. Bu kadar hava kirli, böyle bir şart var, bir kanun teklifi hazırlayıp da veya bir çalışma yapıp da tabiri caizse bunu istisna olacak bir genelge veya bir kanunla etrafımızda birçok yerde köylerde de doğalgazı yaygınlaştırsak bu hava kirliliğine bir nebze faydası olmaz mı? Olur. OSB genişleyecekmiş. Genişlemesin! Yüzde 30 olan hava kirliliğine etkisi sanayinin yüzde 50’ye mi çıksın? Yazık. Zaten diyoruz ya; Düzce’de doğmuş, Düzce’de büyümüş, Düzce’de yaşamış ve Düzce’de ölecek olan insanlar bu kararı versin. Lütfen, bu kararı verecek olan insanlar bunu yaşasın.

Dedik ya ağır hasarlı binalara az hasar verilmesinin nedeni en son depremin verdiği etki değerlendirilmiş diye. Şimdi bakınız, bu neye benziyor? Şu an da bir rötuş başladı. 2-3 deprem görmüş, bu depremde de hafif hasar diye tespit edilmiş. Önceki depremin etkileri tespit edilmemiş veya görmezden gelinmiş binalarda bir rötuş başladı. Mantolama ile birlikte şekil güzel. Dışarıdan heybetli güzel görünüyor ama içi çürük. Ama burada bu binalarda ev sahipleri oturmuyor. Canları kıymetli. Afganlısı, Suriyelisi veya düşük gelirlisi bu evlerde oturuyor. Onların canı önemli değil, kiradan bir şeyler gelsin. İş yerleri de keza öyle. Peki aynı şey bunun için de geçerli.

Düzce’de yaşayıp Düzce’de ölecek siyasetçiler istiyoruz. Düzce’de idarecilik yapan, bürokratlık yapanlar yarın görevleri bittiğinde Ege’ye Akdeniz’e çekip gidiyorlar… Bu pis havayı soluyan biz oluyoruz, biz boğuluyoruz.

Biz bunları söylediğimiz zaman müeyyideler başlıyor, baskılar başlıyor basına… ‘Efendim bizim istediğimiz gibi niye konuşmuyorsun?’ falan… Sizin istediğinizle vatandaşların istediği farklı arkadaş! Sizin beklentinizle vatandaşın beklentisinin arasında uçurum var!

Kaldı ki Düzce’nin en büyük hava kirliliği sebeplerinden birisi coğrafya! Tabiri caizse bir tencerenin içindeyiz. Bununla beraber sanayi, egzoz gazı, şehrin ortasından geçen D-100…

Coğrafya kaderdir ama bu kaderde bizi boğdurmayın ya hu! Çözüm üretin! Vatandaş bunu bekliyor!

Vatandaşın bu beklentilerini buradan dillendirdiğin zaman; farklı müeyyideler baskılar başlıyor…

‘Efendim siz zarar veriyorsunuz!’ Neye zarar veriyoruz? Vatandaşa mı? Hayır! Sizin hesaplarınıza zarar veriyoruz!

Sizin hesabınızla vatandaşın hesabı bir değil!”