Gazeteci Özhan Kızıltan, 19 Temmuz’da CHP’deki masonik yapılanma ile ilgili yaptığı haber nedeniyle Akçakoca Çuhalı Çarşısı’nda Mustafa Turan isimli bir esnafın saldırısına uğramıştı. Kızıltan, kendisini savunmak için belinden çıkarttığı silahla Mustafa Turan isimli esnafı ayağından yaralamıştı.

Yaşanan olayın ardından güvenliğinin sağlanması için tutuklanan Kızıltan, önceki gün 2 ayı aşkın süredir kaldığı Çilimli Cezaevinden tahliye edildi. Dün Öncü Medya Center’ı ziyaret eden Kızıltan, yaşadığı olay ve cezaevinde yaşadıkları ile ilgili Öncü Medya Haber Genel Yayın Yönetmeni Sadullah Ünsal’ın sorularını yanıtladı.

“Hiç kimse ile kişisel bir sorunum yok”

Hiç kimseyle kişisel bir sorununun olmadığı ve biriktirdiği tek sermayenin ise itibarı olduğunu kaydeden Kızıltan, “Ben öncelikle size çok teşekkür ederim. Böyle zamanlarda insan dostlarını tanıyor. Size ve AK Parti İlçe Başkanı Esvet Sarıoğlu kardeşimize çok teşekkür ediyorum. Hiç bir zaman yanımızdan ayrılmadı. Hep yanımızda oldu. Maddi manevi desteklerini gördük. Mahkeme süreciyle ilgili çok fazla konuşmak istemiyorum. Ancak konu bir çay ocağı meselesi değil. Hiçbir zaman esnafın işine karışmadım bugüne kadar. Ama karşımızda memleketini zora sokacak Cumhurbaşkanımızı karalayacak konuşmalar yapan insanları da hiçbir zaman affetmedik. Ben şimdilik bu kadar söylemek istiyorum. Hiç kimseyle kişisel bir sorunumuz yok. Bizim bu memlekette biriktirdiğimiz tek sermaye itibarımızdır. Bu güne kadar kimseye ne sözlü ne fiziki hiçbir saldırıda bulunmadık. Ama kendimize de saldırılmasına asla izin vermeyiz. Gerekirse toprağa da gireriz. Ama biz itibarımızla bu memlekette yaşarız” diye konuştu.

“Akçakoca’da gazetecilere yönelik şiddet dili var”

“Ben Akçakoca’da hakim olan şiddet diline karşıyım” diyen Kızıltan, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:  “Ben 4 yıldan beri Akçakoca’da gazetecilik yapıyorum ve özellikle gazetecilere karşı bir şiddet dili var. Akçakoca’daki şiddet dilini tasvip etmiyorum. Bir gazetecinin üstüne ancak sözle gelinir, hukukla gelinir: Hukukun üstünlüğüne inanmış bir insan olarak kendimi, nefsi müdafaa hakkımı kullandığımı düşünmüyorum. Maalesef Akçakoca Emniyeti de beni koruyamamıştır. Bunu da kabul etmek lazım.”

“Koronavirüs salgını nedeniyle kötü koşullarda tecritte kaldım”

Çilimli Cezaevine ilk girdiğinde Koronavirüs salgını tedbirleri kapsamında 2 gün kötü koşullar altına tecritte kaldığını kaydeden Kızıltan, cezaevinde yattığı günleri şu şekilde anlattı:

“Çilimli Cezaevi’nde 72 gün kaldım. Cezaevine girdikten itibaren tüm prosedürlere tek tek uyulduğunu ve oradaki infaz koruma memurlarının ve yöneticilerin kuralları uygulama noktasında çok titiz olduklarını gördüm. Adalet Bakanlığı’nı gerçekten takdir etmek lazım. Düzgün çalışan bir cezaevi. Devletimiz de baklavasından muzuna, kabak tatlısından kavurmasına kadar bize yolluyor. Allah devletimize zeval vermesin.Yalnız eleştirmem gereken bir nokta var. Cezaevinde ilk önce Devlet Hastanesi’nde COVİD-19 testinde numuneler alınıyor. Sonrasında tek başınıza bir hücre bile değil, bir avukat görüşme odasına alıyorlar. Çok kötü şartlarda, havalandırması, tuvaleti hiçbir şeyi yok. Ben burada 2 gece geçirdim. Havalandırması dahi olmayan tepemde ışık yanan bir yerde kalmak zorunda bırakıldım. Bunu tasvip etmiyorum. Burada insana yakışır bir şart tok. Ben orada tuvalet pisliği bile gördüm. Çünkü gardiyana çağırdığınız zaman sizi duyarsa tuvalete çıkabiliyorsunuz. O yüzden buradan müdürümüze ve yetkililere sesleniyorum. Çilimli Cezaevi’nde avukat görüş odalarında yapılan tecridi kaldırsınlar, daha insani şekilde yapsınlar. Bunun haricinde herhangi bir olumsuzluk ben görmedim.”

“Düzce Emniyeti dışarıda torbacı bırakmamış”

Cezaevinde genellikle uyuşturucu tacirleri ve çeşitli örgüt mensubu teröristlerin olduğunu vurgulayan Kızıltan, şu ifadelere yer verdi:

“Düzce Emniyeti’miz çok iyi bir çalışma yapmış. Bütün torbacılar içeride şu an. B u gençliğimiz adına sevindirici. Hatta uyuşturucu ticaretinden girenler ‘Düzce’de torbacı kalmadı’ diyor. Onlar da inşallah bundan ders alırlar ve bu işleri tekrar yapmazlar. Çoğu özünde kötü değiller ama hayatın cilvesiyle oralara düşmüşler. Genellikle uyuşturucu ticareti çok fazla görülüyor. Yaralama, cinayete teşebbüs, DHKP-C ve FETÖ’cüler var. 1 500 kişi olduğu söyletiyor. Kapasitenin çok üstünde çalışıyor. 14 kişilik koğuşlarda 20-25 kişi kalabiliyor. Bu hem COVİD-19 açısından hem de tutuklu ve hükümlülerin sosyal ilişkilerinin zedelenmesi açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir. Öyle bir yerde sadece enfeksiyon değil sosyal problemler de ortaya çıkabilir. Belki de ortaya yeni bir bina eklemeleri gerekiyor.”

Kızıltan son olarak ise, mesleği olan gazeteciliğe devam edeceğini söyledi.

HABER: Savaş ARI