Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Meral Kekeçoğlu, gen haritası ve arı ürünleri üzerine çalışma yürüttükleri Biyoloji Bölümü Moleküler Genetik Laboratuvarı’nın kapısını Öncü Haber’e açtı. Son yıllarda etkileri daha da hissedilen küresel ısınmanın arılar üzerinde ortaya çıkardığı sorunları çözmek amacıyla TÜBİTAK’ın da desteklediği çok sayıda projeyi hayata geçirdiklerini belirten Prof. Dr. Meral Kekeçoğlu, Türkiye'deki arı çeşitliğinin korunması ve arıcılık faaliyetlerinin geliştirilmesi adına devam eden özverili çalışmaları haber ekibimize anlattı.
2009 yılında Düzce Üniversitesi bünyesinde Yığılca’da kurulan Arıcılık Araştırma Geliştirme Uygulama Merkezi, arı ırklarıyla ilgili devam eden genetik çalışmaları, arı zehri üzerinde yaptığı araştırmaları ve markalaşan arı ürünleri ile sadece yurt içinde değil yurt dışında da adından söz ettiriyor. Arıcılık faaliyetlerinin geliştirilmesinde öncü rol üstlenen Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezi’nin Müdürü Prof. Dr. Meral Kekeçoğlu, Öncü Haber mikrofonuna yaptığı açıklamada, merkezin geçmişi ve yürüttüğü faaliyetlere yönelik şu bilgileri verdi:
“SORUNLARA ÇÖZÜM GETİREN PROJELER ÜRETEN BİR BİRİM OLMAYI HEDEFLEDİK”

“Düzce Üniversitesi aslında genç, gelişen, dinamik bir üniversite. 2009 yılında Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma Geliştirme Uygulama Merkezi'ni kurduk. Arıcılık Araştırma Merkezi'ni kurmamızın nedeni, başlangıçtaki nedeni aslında buradaki Yığılca arısının genetik yapısını araştırmak ve Yığılca arısını Türkiye'nin bir gen kaynağı olarak tescil ettirmekti. Tabii ki öncelikle bölgemize ama genel olarak da ülkemize faydalı, arıcılığın sorunlarını çözebilen, sorunlara çözüm getiren projeler üreten bir birim olmayı hedefledik ve öyle olmaya da devam ediyoruz.”
1 YILDA 4 TÜBİTAK PROJESİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Düzce Üniversitesi Arıcılık Merkezi olarak çok farklı projelere imza attıklarının altını çizen Kekeçoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son bir yıl içerisinde dört adet TÜBİTAK projesi gerçekleştirdik. Bu projeler hem sosyal projeler hem de bilimsel projeler. Yani hem toplumsal sorunlara çözüm üretecek projeler hem de bilimsel altyapısı olan, bilimsel içeriği olan projeler. Ama aslında bilimsel projeler de sosyal sorunlara çözüm üretecek nitelikte projeler. Öncelikli olarak bu yıl 1002 projesini gerçekleştirdik. 1002 projesi, arı sütü ile ilgili hızlı bir destek projesidir. Arı sütünün doğurganlık üzerine etkisi olup olmadığını belirlemek amacıyla yaptığımız bir proje. Toplumda arı sütünün doğurganlığı artırdığına yönelik bir bilgi var. Ancak bu bilginin tam olarak altyapısı yoktu. Biz bu altyapıyı doldurduk. TÜBİTAK projemiz kapsamında deney hayvanlarında yaptığımız çalışmalarda arı sütünün hormonları düzenlediğini, yani kadın üreme hormonlarını düzenlediğini ve AMH'i artırdığını belirledik. AMH aslında yumurta rezervini gösteren bir parametre. AMH'in artmasını beklemeyiz. Peki, AMH niye arttı? Çünkü arı sütünün bir antioksidan özelliği var. Antioksidan özelliği nedeniyle vücutta stresi azaltıp, toksinleri atarak rezervi koruyor. Yani yumurtaların hızlı bir şekilde ölmesini önlüyor. Bu çok önemli. O yüzden kadınlara arı sütünü destekleyici olarak öneriyoruz proje sonuçlarına göre.”

“ARICILIK KÜRESEL ISINMADAN OLUMSUZ ETKİLENİYOR”
İklim değişikliği ve küresel ısınma gibi etkenlerin arılar ve bal üretimi üzerindeki olumsuz etkilerini anlatan Kekeçoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Diğer bir projemiz de yine bizim için çok kıymetli bir proje. Görüyorsunuz çevrede çok fazla küresel ısınmanın etkilerini hissediyoruz. Özellikle arıcılık bundan çok etkileniyor. Çünkü orman yangınları oluyor. Özellikle arıların faydalandığı alanlar ormanlar. Arılar ciddi anlamda zarar görüyor. Biz buna da çözüm üretmek amacıyla bir proje yaptık. Özellikle çevresel faktörlerin, küresel ısınmanın ve elektromanyetik alanların arılar üzerindeki etkilerini inceledik. TÜBİTAK 1070 projemiz ikili iş birliği projesi. Hem Slovenya hem Türkiye ayağında yürüyen bir proje. Küresel ısınmadan arılar direkt etkilenmiyor. Direkt etkilenmediğine göre sorun yok mu, var. Direkt etkilenmemesinin nedeni, arıların kitin yapısı. Dolayısıyla küresel ısınma direkt onları etkilemiyor ama inanılmaz derecede bitkisel gelişimi etkiliyor. Yani bitkilerin çiçek açmasına, nektar üretimine etki ettiğinden dolayı arılar çevrede besin bulamıyor ve bu da arıların ölümüyle ya da bal rekoltesinin düşmesiyle sonuçlanabiliyor.”

“KESTANE BALI REKOLTESİ İNANILMAZ DERECEDE DÜŞTÜ”
Kestane balı rekoltesindeki büyük düşüşten de bahseden Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma Geliştirme Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Meral Kekeçoğlu, şunları kaydetti:
“Bu yıl önemli bir manzarayla karşı karşıya kaldık. Kestane balı rekoltesi inanılmaz derecede düştü. Bazı bal çeşitlerinin rekoltesi yükselirken kestane balının rekoltesi düştü. Çünkü mevsim değişimine bağlı olarak kestane ağaçlarında nektar azaldı. Bu nedenle küresel ısınma, elektromanyetik alanlar ve diğer çevresel faktörlerin arılar üzerindeki etkilerinin çalışılması çok önemli bir konuydu. O yüzden bu çalışmalara da imza attığımız için üniversite olarak çok mutluyuz.”





