Biliyorsunuz Yığılca’nın Hoşafoğlu Köyü var. Buraya bir Düzce çimento diye bir fabrika kuruldu. Düzce çimentoydu ismi daha sonra fabrika el değiştirdi başka bir şirkete geçti. Düzce dediler yani Düzce çimento pek itibara alınmadı veya pek marka olarak görülmedi veya pek kıymet olarak görülmedi. Ne oldu? Marmara çimento oldu. Peki fabrika şu an itibariyle geçtiğimiz günlerde çalışmaya başladı ama fabrikada geçici ruhsat var. Biz ne diyeceğiz? Şu anda fabrikada şirketin bir yan kuruluşu var Gümüşova'da. Gümüşova organize sanayi bölgesinde kimyasal atık yani atıklar ayrıştırılıyor. Burada da çok hijyenik bir durum, çok sağlıklı bir durum olduğu görünmüyor. En azından böyle iddia ediliyor ve fabrikada o gelen malzemeler ayrıştırılacak olan malzemeler ne oluyor? Yağmurun altında, çamurun altında. Biz neden bahsediyoruz? Bahsettiğimiz şey bir alternatif yakıt dedikleri çok atık malzeme. Yani bu ne diyorlar? İşin özü şu çünkü atıkların mekanik işlenmesinden sonra kaynaklanan tehlikeli maddeler içeren bir madde bu ve stok kodu bakınız burada çok önemli stok kodu; 19 12 11. Yani çok tehlikeli bir madde.

 Bu Gümüşova'da ayrıştırılıyor, yani yağmurun altında. Peki yağmurun altında gerekli teknik ve önlemler alınmadığı zaman bu maddelerden ıslanan su doğru Melen suyuna gidiyor. Melen suyu nereye gidiyor? İstanbul'a gidiyor. Gelelim fabrikanın olduğu alan fabrikanın bulunduğu alanda bu maddeler işleniyor yakılıyor ancak bir bertaraf tesisi yok. Fabrika yapılırken yağlı soğutma sistemi olması gerekirken su da soğutuluyor daha ekonomik diye. Toz duman ortalık.

 Bir de bu kimyasal atıkların karışımından dolayı havaya salınan bir kütle var. Bu kütle sıvı olarak Melen barajına gaz olarak da Düzce'ye yayılıyor. Efendim siz ne diyorsunuz bize diyeceklerdir. Çevre Bakanlığı burada bunu şeyden takip ediyor. Ankara'dan işte elektronik sistemler var. Evet doğru takip ediyor. Hani taksimetrelerde kornaya bastığınız zaman bir taksimetre ile kilometre arasında bir düzenekten bahsediliyor. Bu düzeneğin bir farklı bir şey olduğu iddia ediliyor. Fabrikada gerçek verirlerle Çevre Bakanlığının sistemine gönderilen arasında orada bir sistem daha olduğu söyleniyor. Yani bir programla beraber verilerin değiştirilerek verildiğini söyleniyor. Fabrika geçici ruhsatı olan bir fabrikanın bu atıkları ve bu kimyasalları burada bertaraf tesisi olmadan ve gerekli önlemler alınmadan bu ruhsatla yapamayacağını ve yakamayacağını çevre mevzuatında var. Peki bunu Çevre İl Müdürü bilmiyor mu? Bilmiyorsa öğrendi, öğrendi ise ne yapacak? Hiçbir şey de yapamayacak. Niye yapamayacak? Fabrikada bir mucur eleme tesisi var. Bunun diyelim ki Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu vermiş. Diyelim ki 100 ton üreteceksin bunu ve piyasaya satmayacaksın. Kendi ihtiyacın kadar üreteceksin, daha neler neler… Örnek veriyorum yalnız ben bu rakamlara takılmayın. Söylediğinin 2-3 katı ve piyasaya satar bir şekilde. Burada bir işlem yapılmış bu işlemi de Çevre Bakanlığına, Valiliğe bunun yasal olmadığını uyardıklarında biz orada o tesisi göremedik diye Çevre İl Müdürlüğü ne yapmış? Rapor tutmuş, görememişler. Çıplak gözle vatandaşın gördüğünü, oradaki diğerlerinin gördüğünü bunlar görememişler.

Peki burada şu var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sayın Ekrem İmamoğlu'na sesleniyoruz. Diyoruz ki bizim buradaki hadise de sadece bilgilendirmek gibi fonksiyonunuz var. Bir yaptırımımız yok. Cumhuriyet Halk Partisi il başkanına sesleniyoruz diyoruz ki Melen çayından gerek Gümüşova'dan gerek barajdan, giden suyu bir tahlil edin, ettirin. İstanbul'u zehirletmeyin. Böyle bir iddia varsa bunlar iddiadır. İspat olunmadığı sürece biz sadece iddialardan ibaret. Bunu sen nereden aldın? Tam böyle merkezinden mecralarından aldım bu bilgileri. Burada fabrika yetkilileri yasal olarak bir müeyyide uygulayabilirler. Cevabı bizde var, belgesiyle, bilgisiyle her türlü karşılığı var ama burada şu var. Çevre İl Müdürü başta olmak üzere bu memleketteki idare ve irade sahiplerine göreve davet ediyoruz. Gerek bizim çevremizin zehirlenmemesi, doğamızın hasar görmemesi gerek İstanbul'a giden suda insanların hayati noktadaki değerleriyle oynanmaması için Sayın İmamoğlu'na özellikle buradan sesleniyoruz. Duyar mı duymaz mı, kendisi bilir. Çünkü duyacağını da pek zannetmiyorum. Niye zannetmiyorum? Düzce'ye geldiğinde biz ona sorduk dedik ki; Düzce'nin bütün lağımını İstanbul içiyor. Evet, doğru mu? Doğru. Yıldız Arıtma Tesisi var mı? Yok. Gümüşova'da, Cumayeri’nde, Çilimli'de ne kadar bir kapasitede çalışıyorlar?

İstanbul'a lağım suyunu mübah gören İmamoğlu dedi ki; genel müdürümüz açıklama yaptı dedin. Ne dedi genel müdürün? Hani yatırımlar, borular, şunlar bunlar… Melen Barajı çatlakmış, patlakmış. Çatlağı, patlağı bırak da önce bu memlekette bu Düzce bölgesinin bu havzanın gelen lağım suyuna bir bak. Buna bakar mı? Semih Cemşit CHP İl Başkanı bu işe değinirse bakar. Değinmezse herkes işine bakar. İstanbul'u zehirlemeyelim, doğamızı kirletmeyelim. İşin özü burada bu.

Düzce'de ehil, liyakatli, işini bilen, vizyon sahibi adam bulamıyoruz biz. Çok sıkıntı varmış bu konuda. Düzce'ye hızlı tren hikayemiz bir hayalimiz vardı. Hızlı tren gelmeden hızlı trenin sendikacısını, sendika temsilcisini buraya danışman olarak getiren Beltaş yönetimine atayan Sayın Faruk Özlü’nün bir danışmanı var. Üzeyir Yiğit. Düzce'de bir yerel gazetede yazı yazıyor. Yazmış arkadaş; 28 Şubat sürecindeki medya organları gibi zannediyor yerel medya kendini. Neydi o? Manşetlerle hükümet belirlediler, devleti yönettiler ya. Bunu bir kenara koyalım. Sen isyan bayrağını çekmişsin bize diyor. Kime karşı? Faruk Özlü’ye karşı, ona göre belediyeye karşı. Bunu da ne ile beslemiş? Yeniçerilerin hoşaf hikayesi var ya. Eskiden aynı hoşaftan, pilavla yağ konulurdu. Daha sonra değiştirmişler bunu aynı kepçeleri ayrı ayrı olunca hoşafın yağı pilavdan geçince, geçmeyince değişmiş. İşte bunu da bir isyan malzemesi olarak kullanmışlar. Bize diyor ki; hoşafın yağını, tuzunu ne yaparsın? Sebep edersin.

 Bakınız, CHP Genel Başkanı bunların yönetim olduğu sendikayı temsil ediyor. CHP Genel Başkanı nezdinde. Ziyarete geliyor ve Sayın Kılıçdaroğlu ile fotoğraf veriyor. Milliyetçisin, muhafazakârsın, dava adamısın yani dertli adamsın. Öyle görüyoruz sizi öyle gösteriyorsunuz Sayın Danışman. Ama Kılıçdaroğlu'nun yanında ne kadar mutlusun. Dünyalar senin olmuş onun yanında fotoğraf verince. Hani buna ne sevgi bu ne ıstırap derler ya onun gibi bir şey.

 Şimdi gelelim 28 Şubat sürecine. Abisinin 28 Şubat sürecinde siz neredeydiniz bilmiyoruz ama biz en ağır bedeli ödedik. Oldu mu? Yani netice itibariyle 28 Şubat'ta Beyaz Türkler bu memlekette güç sahipleri menfaat ve rant sahipleri belirlemek adına hükümeti belirlemek adına manşetler attılar. Cepleri ellerinde pijama ile Başbakan karşıladılar. Anlatmaya çalıştığın buysa yeğenim Sivaslıların tabiriyle anlatmaya çalıştığın buysa biz o güruha dikildik o gün. Devlet adına, millet adına, ümmet adına. Biz manşetlerle yönetmeyi düşünmüyoruz. Hoşafın yağında, suyunda da değiliz. Maaş da almıyoruz. Altımızda bir araba da yok. Yediğimiz içtiğimiz ikramlarla belediyenin bütün tesisleri ve imkanları elimizde de değil. Biz yörük malı ile kurban kesmiyoruz. Abisinin bazen haddini bileceksin.

Denizli'de bir organizasyon, Düzce'de bir organizasyon, Yunus Özay Er'e bir takıntım var, Ender Çakar’a bir takıntım var. Sen yevmiyeli yazarsın senin bunları bilmem mümkün değil. Taşıma suyuyla değirmen döndürüyorsun yeğenim. Sivaslılar öyle der ya. Sen Sivaslısın ya senin anlayacağın lisan bu.

Devleti Âliyye’yi kurtaracağım diyor. 31 Mart vakasındaki hareket ordusu gibi bu memlekete gelip bu memleketi dizayn etmeye çalışma.

Organize Sanayi bölgesinin genişlemesinden fazla ilgileniyor muşsun. İlgilenme. Senin boyunu aşar bu işler. Oradan aldığın telkinlerle cebine doldurduğun imkanlarla yattığında kalktığında ki sefan ile bize racon kesme.

Bu ekranlarda bu yüzde 64 olan Düzce belediye başkanlığında yerel seçimlerde yüzde 30'lara yüzde 35'lere kadar düşmüştü AK Parti anketlerde. Gece gündüz uğraşıp o telkin aldığın veya tavsiye aldığın veya ona faydalanmaya çalıştın Faruk Özlü program yaptığımızda son akşam biz bir ifade kullandık. Bu ifadenin altında da eziliyoruz bunları gördükçe. Düzce için, gelecek için, memleket için, millet için, ümmet için, hizmet için Faruk Özlü’yü seçin dedi bu ağızlar. Sen neredeydin o gün? Sen neredeydin?

Biz canımızla dişimizle mücadele vereceğiz şimdi sen bize yol yön vermeye ve yevmiyeli bize düdük çalmaya çalışacaksın öyle mi? Biz bir şey dedik o zaman. Bugün geldiğimiz noktada sen o gün yoksan yarın da olmayacaksın zaten. 3 ay sonra 5 ay sonra veya bir sene sonra yoksun Düzce'de. Düzce’yi dizayn etmeye kalkma. Burası Denizli değil oldu mu? Burası Denizli değil. Hangi akla, hangi fikre, hangi zikre hizmet ediyorsan da et.

Organize sanayi bölgesinde genişlemeden mi bakacaksın madem işine mi bakacaksın, ne yaparsan yap ama bizi ağzına dolama.

 Şimdilik bu kadar yeter. Ondan sonrasını hani bu kadar yeter demiş yetmeyen herkese beter. Bizim ağzımızı bu kadarlık bırak. Çünkü senin müdafaa etmeye çalıştığın hakkın yani güzel adam kalmadı da yevmiyeli olarak, imkanlı olarak, maaşlı olarak, müdafaa etmeye çalıştığın Faruk Özlü’nün seçilmesi için ve muzaffer olması için, başarılı olması için biz burada gece gündüz mücadele verdik.

 Faruk Özlü’nün şahsında sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Düzce'deki kalesi muvaffak olsun diye. Ne oldu biliyor musun? Üzeyir onu da öğren abisinin. Yüzde 64 olan oy oranı Düzce Belediyesi seçilmiş, yüzde 47 ile Ömer küçüğe rağmen anca gelebildi. Bu da çok büyük bir başarı değil. Yani yüzde 53 Düzce istemiyordu. Bunları tabi öğreneceksin zamanı var.