Bugün çok enteresan bir konuyu dillendireceğiz, çok enteresan ama. Atalardan bir söz: “Kendi başını bağlayamayan gelin başı bağlarmış!” Evet, bu çok önemli bir söz. Bunu neden söyledim, Düzce’de bir hızlı tren gündemi var. Hızlı tren Düzce’den geçsin evet, Sakarya’dan, Bolu’dan geçsin memleketimize fayda sağlasın, düşünce bu. Fakat bu teknik bir konu, devletin uluslararası stratejisi ve sermayeyle özdeşleşen bir şey.

Bolu Belediye Başkanı da bizim Düzce yerel medyaya bir ilanlar verdi. Treni kaçırmayalım falan filan derken, İYİ Parti Meclis Üyesi Oğuz Özyiğit bir açıklama yaptı. Açıklamanın özetinde şu var, Sivas – Samsun tren yolunun inşa edileceği dönemde (o dönemin Tokat Milletvekili) Gazi Mustafa Kemal’in huzuruna çıktı efendim biz trenin Tokat’tan geçmesini istiyoruz diye talepte bulunuyor. Bu iş teknik bir konu bunu bir değerlendirelim, heyet gönderelim ondan sonra karar verelim deyince Sayın Milletvekili huzurdan çıkıyor, heyet Tokat’a gelecek.

Bu konu Tokat’ın belediye başkanına iletildiği zaman, halk ta istemiyor, belediye başkanı da istemiyor. Bu gelen heyeti, dönemin belediye başkanı, merhum belediye başkanı, Tokat’ın en üçkağıtçı, en fetbaz adamına verip diyor ki, bu işleri ne yap yap bu heyetin bu treni geçirmemesi için uğraş. Neyse, heyet Tokat’ta inceleme yaparken dağa çıkıldığında, dağ coğrafyasını incelerken bu üçkağıtçı bunları dağda bırakıp kaçıyor. Adamlar da dağda kalıyor tek başına, kızıyorlar tabi. Bu kadar basit bu işler, kızıyorlar. Gidiyorlar Ankara’ya olumsuz diye rapor veriyorlar, geçmesi gerekirken geçmiyor.

Bu örnek Düzce’de hızlı tren için verildi. Bunu Oğuz Özyiğit verdi ama işin enteresanı, Prof.Dr. Ayhan Şamandar da bunu onayladı, beğendi. Ortada bir üçkağıtçı var, kim bu üçkağıtçı? Buradaki ima, Cumhurbaşkanına, Sayın Faruk Özlü dediğiniz gibi bu konuyu istemiyor. Evet bir üçkağıtçıya teslim etti de anlatılan olay bu.

Hızlı tren, ya arkadaş, hızlı tren zaten Ankara’dan, İstanbul, Düzce’den geçse otobüs durağı gibi durak yapmayacak ki! Yani, Düzce’den ya da Bolu’dan geçse orada dur burada dur, 40km’de bir dur, durmayacak ki… Farklı bir çalışmada olabilir her neyse, bir tanesi transit geçer, bir tanesi durur diyorlar.

Ama Şamandar Hoca rektör olayım diye ya da milletvekili adayı olayım diye, Oğuz Özyiğit de benim ekmeğimle oynadı Faruk Özlü ya da benim işten ayrılmama sebep oldu diye böyle bir siyaset güdülüyor.

Sayın Özyiğit sen önce kayınla, diğer çam ağacını ayıracak bir irade koyup patronunuz Mehmet Demir’in de yaptığı yatırımlarda kullanılmayan makinelerin mahiyetini anlat. Önce onları, anlatmanda fayda var.

Bir kere, bir üçkağıtçı ifadesiyle Düzce Belediye Başkanı Sayın Faruk Özlü’nün anılması, bilinmesi biz bunu kabul edemeyiz. Kimse kabul edemez! Bu benim işim mi değil, bu kimin işi?  Belediye Başkanına bu iş üçkâğıtçılara teslim edildi muhabbetiyle beraber bu şekilde yakışıksız bir ifadede bulunan Özyiğit’e cevabı AK Parti’nin Merkez İlçe Başkanı vermesi lazım, vermediyse İl Başkanı vermesi lazım. O da vermediyse AK Parti Belediye Meclis Grubu adına birisinin vermesi lazım. Bu işlerle bakanı muhatap etmenin gereği yok.

Efendim kendisine bakan deniliyormuş. Ben bir dönem köyde muhtarlık yaptım, bana muhtar diyorlar hala. İnsan en son makamıyla anılır, bilinir. Şimdi sen avukatı mısın, Faruk Özlü’nün? Kim ne derse desin! Faruk Özlü’nün yanlış yaptığı bir mesele, memlekete, millete, devlete hayırsız olan bir meselede de aynı şekilde biz tavrımızı koyarız.

Kimseye birileri şecere tutuyormuş, umurumuzda bile değil, umuruma bile değil ama burada olan bir şey var; ben belediye başkanımın, seçilmiş belediye başkanımın babasının, atasının mezarı burada olmayan bir kişi tarafından üçkâğıtçı gibi anılmasına, bilinmesine tahammül edemiyorum arkadaş! Ha, yanlış var mıdır vardır, eksik var mıdır vardır. Tartışılır bunlar.

Peki, Sayın Şamandar’ı Ulaştırma Bakanlığı yetkilileriyle irtibat kurduran kim? Ayşe Keşir hanımefendinin de olduğu bir toplantıda, bu işin anlatılmasının arkasında duran kim? Bu memleketin siyasetçileri, bir pandemi üzerinden bir de böyle olmayacak hayaller üzerinden, hesaplar üzerinden siyaset yapmanın anlamı yok! Ha, siyasetinizi yaparsınız, ona da eyvallah ama bu üçkâğıtçıyı birisinin bulması lazım. Bu üçkâğıtçının bulunması lazım.

Bu üçkağıtçı ya AK Parti’nin Merkez İlçe Başkanı ya İl Başkanı ya da Grup Başkanının sorması lazım. Siyaset yapılsın, eleştiri yapılsın ama tabiri caizse; Nasreddin Hoca’nın hikayesi gibi olmasın!

Nasreddin Hoca, buyurduğunuz gibi ticaret yapmaya karar vermiş. Hanımı demiş ki, adam sen ne anlarsın ticaretten, sen git hocalığını yap. Yok demiş hanım, ısrar edince, hanım sus demiş, hoca. Sana demiş, tüccar hanımı bana da tüccar derler, geçinir gideriz.

O profesörlük, o siyaset kolay değil. Bir memlekette olabilecek şeyler üzerinde durmak lazım. Yani, Sayın Şamandar siz Düzce Üniversitesi rektörü olacaksanız ya da milletvekili adayı olacaksanız, kimin kümesinde yemlenip kimin kümesinde yumurtladığınıza dikkat edeceksiniz.

Bu memlekette, belediye başkanına, belediye başkanının yanında üçkağıtçı ifadesini kullanıp dolaylı yollardan bu ilin Belediye Başkanına üçkağıtçı diyen adamlarla aynı dili konuşur, aynı duyguyu paylaşırsanız böyle anlatır durursunuz.

Biz bu memlekete hizmet eden, faydalı olan her duruşun arkasındayız. Bir daha söylüyorum ve tekrar ediyorum. Yarın bu memleket ve millet adına, Düzce’miz adına olumsuz bir adıma aynı şekilde Sayın Faruk Özlü’yü eleştirme hakkımız baki ama burada kimse Faruk Özlü’ye eşkıyalıkla itham edemez ya da üçkağıtçılıkla itham edemez. Bunu kabul etmiyoruz, kimse de kabul etmesin.

Burada %48 oy almış Düzce’nin yarsından oy almış insana herkes oyuna namusuna sahip çıkmalı, yanlış varsa söyleyelim. Eleştirilecek varsa eleştirelim. Siyaseti siyaset gibi yapın evet, bizim işimiz de onu anlatmak ama üçkağıtçıyı bulmamız lazım. Bu üçkağıtçıyı bir daha söylüyorum, ya Keskin bulacak ya Merkez İlçe Başkanı Şengüloğlu bulacak ya da belediye meclis grup başkanı soracak, bulacak. Ne demek istedi? Kimdir bu üçkağıtçı, diyeceğiz.