Birçok arkadaş arayarak Suriye’de neler olduğunu bundan sonraki süreçle ilgili düşüncelerimi sordukları için bu makaleyi yazma gereği hissettim. Çünkü ülkede konuyla ilgili bilgisi olan olmayan herkes açıklamalar yapmaya başladı. En son bir grup sanatçı müzisyen, şair, yazar, yönetmen, oyuncu, heykeltraş, karikatürist, fotoğrafçı, gazeteci, aktivist ve diğer birçok alandan çok sayıda ismin imzasıyla yayımlanan ortak açıklamada, "Bütün halkımızı bu kaygı veren gidişata karşı kenetlenmeye, yetkilileri de bu kıyımı durdurmak için harekete geçmeye çağırıyoruz" denildi.

Bu açıklamalardaki hassasiyeti anlamakla birlikte konunun birileri tarafından provoke edildiğini de görüyoruz. Suriye’de oluşturulmak istenen hava ülkede yönetimi devralan iktidarın mezhepçi politikalar güderek azınlıkların hak ve hukuklarını gözetmediği algısının oluşturulmak istenmesidir. İlk açıklama yapan ülkelerin başında Fransa geliyor; Suriye'nin sahil kesimindeki Tartus ve Lazkiye ile Humus şehirlerindeki "şiddet olaylarından" derin endişe duyduğunu bildirdi.

Uluslararası kamuoyunun bu tepkisi akıllara bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor?

Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasının ardından Suriye’deki yeni yönetim başkent Şam’da anayasal kurumlarıyla devlet otoritesini yeniden inşa etmeye çalışırken, ülkenin batı kesimindeki Lazkiye ve Tartus kentlerinde, eski rejim yanlıları ile yeni yönetim arasında patlak veren ve dört gündür devam eden çatışmalar yeniden iç savaş mı endişesine yol açtı.

Suriye’de 61 yıllık eli kanlı Baas rejiminin 8 Aralık’ta devrilmesiyle Esad rejimine bağlı birçok subay ve milis grubu, Esad ailesinin mensup olduğu Nusayri toplumunun kalesi olarak da bilinen Lazkiye ve Tartus kırsalına çekilmişti. Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 9’unu oluşturan Nusayriler, Esad ailesinin 50 yıllık iktidarı boyunca askeri ve güvenlik kurumlarında yoğun temsil ediliyordu. Eski rejimin kalıntıları olarak nitelenen bu yapıların harekete geçebileceği, Suriye Devrimi’nin ilk gününden itibaren güçlü bir ihtimal olarak değerlendiriliyordu. Çatışmaların başlamasıyla eski rejimin generallerinden Giyas Süleyman Dalla liderliğinde ilan edilen ‘Suriye’nin Kurtuluşu İçin Askeri Konsey’ aslında beklenen bir gelişme olarak görüyorum.

Nitekim bugün Suriye’de yeni rejimin devrilmesi ve Suriye topraklarının tamamının kurtarılması olarak açıklayan Esad yanlısı grubun Lübnan’daki Hizbullah ve Iraklı milislerden mali destek, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’den de lojistik destek aldığı öne sürülüyor. Yeni Suriye yönetiminin tüm çağrılarına rağmen bu Nusayri gruplar silahlarını merkezi hükümete teslim etmedi. 10 bine yakın silahlı milise sahip olan bu grubun temel hedefi bu bölgede bir Nusayri devleti kurmak olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bölgeden gelen bilgilere göre bu grup ayaklanmaya kalkışmadan önce YPG ve Hizbullah unsurlarından da yardım istemiş top yekûn bir ayaklanma ile ülkeyi bir iç savaş sarmalına sokarak hedeflerine ulaşmak istemektedir.

Fakat YPG unsurlarının bu çağrıya katılmadığını görüyoruz. Hizbullah’ında yeterli gücü olmadığı için Nusayri azınlıklar tarafından yapılan bu ayaklanma girişimi yeni Suriye rejimi tarafından bastırılmıştır. Yaşanan çatışmalarda güvenlik güçlerinden de birçok kişinin vefat ettiği gelen bilgiler arasında.

Bu karışıklığın ve provokasyonların ardında kimler var İsrail mi İran mı?

Evet, bu provokasyonların ardında Suriye’de Esed'in devrilmesiyle ortaya çıkan yeni düzende kimler dezavantajlı pozisyonda ise muhtemelen bu olayların arkasında da onlar var. Esed'in devrilmesi ile özellikle İran Suriye'de nüfuzunu kaybetti. İran'ın gücünün bir göstergesi olan Şii hilali Suriye'deki Esed rejiminin devrilmesi ile kırılmış oldu. Yani işin özü Esed rejiminin kaybedeni olarak İran’ın bu olayları organize etmesi ve kışkırtması büyük olasılık dâhilinde.

Nitekim son günlerde İran'da rejim artığı güçlere yönelik bir takım beyanların yapıldığını görüyoruz mevcut Suriye yönetimine ayaklanmaları gerektiğini durmamaları gerektiğini söylüyorlar. Öte yandan çatışmaların başlamasından bir gün önce İran’ın üst düzey isimlerinden Ali Ekber Velayeti, Şam yönetimini iç savaşla tehdit etmiş,  “Suriye’de her an bir iç savaş çıkabilir” diye konuşması bu iddiaları doğrular nitelikte.

Suriye’de yeni bir düzen tesis etmeye çalışan ve bu doğrultuda dış mali ve siyasi destek arayışında olan yeni yönetimin uluslararası kamuoyunun tepkisine neden olacak bu ve benzeri eylemler yapmasını gerçekçi bulmuyorum. Münferit birtakım taşkınlıklar ve aşırıya giden davranışlar olsa bile bunun mevcut Suriye yönetiminin tasvip edeceği bir şey olmadığını söyleyebilirim.

İsrail’e gelince, İsrail başından itibaren bölgede Üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü koruyan bir Suriye istemiyor. Suriye’nin parçalanması zayıflaması ve güçsüzleşmesi her zaman için İsrail’in çıkarlarına uygun bir durum. Bugünde üst aklın Suriye’de uygulamak istediği plan Suriye’nin bölünmesi üzerine kurulu, küresel aktörler kalıcı olarak bölünmüş bir Suriye istiyorlar çünkü böyle bir Suriye İsrail’in hedeflerini gerçekleştirmesi açısından önemli.

Aslında bu konuda en net açıklamalardan birisi eski bir diplomat olan Oded Yinon adlı bir gazetecinin raporunda kendisini açığa veriyor. Yinon’a göre Büyük İsrail'in oluşması sadece iç dinamikler ile değil, komşu ülkelerin durumu ile de ilgilidir. Eğer komşu ülkeler birleşme yoluna giderse bu İsrail için en büyük tehdittir. Yapılması gereken ise önce düşman ülkeleri mezhep ve etnik temelde iç karışıklık çıkarıp bölmek ve bu durumdan faydalanarak İsrail’in bölgesel gücünün tesisini sağlamaktır.

Suriye’de geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara önceki akşam yayımladığı görüntülü mesajla, ulusal birlik ve beraberlik vurgusu yaptı. Mesajında, bazı rejim kalıntılarının bilmedikleri yeni Suriye’yi sınamaya kalkıştığına işaret eden Şara, devrik Baas rejimi güçlerine seslenerek “Biz, sizin harap ettiğiniz bu ülkeyi yeniden inşa etmek isteyen bir halkız ve kimsenin kanını dökmek gibi bir amacımız yoktur. Çok geç olmadan silahlarınızı bırakın” ifadelerini kullandı. Ahmed Şara devrik rejim unsurlarının 6 Mart'taki saldırıda kendilerini test etmeye çalıştığını söylemiş, birlik ve beraberlik mesajı vermiş, ülkeyi yeniden inşa etmek istediklerini ve kan dökme amaçlarının olmadığını ifade etmişti.

Eş-Şera yaptığı açıklamada "Şu anda Suriye'de olanlar, beklenen zorluklar kapsamında değerlendirilmeli" dedi. "Ulusal birliği ve sivil barışı mümkün olduğunca korumalıyız... Bu ülkede birlikte yaşayabileceğiz" dedi. Şara, 6-7 Mart'ta Lazkiye'de yaşanan olaylar için bağımsız bir ulusal soruşturma komitesi kurulduğunu duyurmuştu.

Türkiye yaptığı açıklamada: “Suriyelilerin barış ve refah içinde yaşama hakkını hedef alan her türlü eylemin karşısındayız. Bu tür kışkırtmaların, Suriye’nin ve bölgemizin huzuruna karşı bir tehdit haline gelmesine izin verilmemelidir” ifadeleri kullanıldı. Türkiye’nin Ortadoğu’daki nüfus alanını sınırlamaya yönelik İran ve Siyonist İsrail oryantasyonlu her türlü hamleye karşı elbirliği ve güç birliği ile hareket etmek kaçınılmazdır. Nitekim Türkiye Suriye’deki rejim değişikliği sürecinde Suriye’nin üniter yapısının ve toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini ifade en net ifade eden ülkelerin başında geliyor.