İYİ Parti ‘Terörsüz Türkiye’nin gerçek yüzü’ sloganıyla Türkiye genelinde sahaya indi. Partiye göre amaç; seçim çalışması falan değil, ‘Milleti uyandırmak’

Tüm illerde 1-4 Eylül 2025 tarihlerinde planlanan program kapsamında genel merkez tarafından Düzce’ye İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cumali Durmuş ile Genel İdare Kurulu Üyeleri Emel Bilenoğlu ve Bahadır Aydın gönderildi.

Sadece hükümetin terörle mücadele politikaları değil ekonomi başta olmak üzere ülke genelinde yaşanan diğer problemleri ağırlıklı olarak STK’lar ekseninde değerlendirme yoluna giden İYİ Parti’nin Düzce heyeti, ilk olarak basınla bir araya geldi.

Burada kameraların karşısına geçen Genel Başkan Yardımcısı Cumali Durmuş’un ağzından dökülen Düzce’ye dair ifadeler beni düşündürdü.

Siyasilerde gelenektir; ziyaret edecekleri şehre gelmeden önce yerel teşkilatlarla istişarede bulunup, kentin artılarını-eksilerini iyi öğrenip, talep ve beklentileri not edip gelirler.

Sayın Durmuş’un da dersine çalışarak geldiği belliydi. Yer yer iktidarı eleştirdiği konuşmasının satır arasında Düzce’ye dair şu sözleri sarf etti: “Düzce’de siyaseten tercihini belli edememe hâli var mıdır, vardır. Siz, vatandaşın özgürce yaşayacağı alanı kısıtlayarak kendinize tâbi kılamazsınız. Türk milletinin karakteri baskındır. Bunu unutturulmaya çalışılan Türk milletini uyandırma gayretindeyiz, mücadelemiz budur.” dedi.

Buradan şu anlam çıkıyor, Düzce’de seçmen, baskı nedeniyle siyasal görüşünü rahatça ifade edemiyor.

Yıllardır bu meslekte olan bir gazeteci olarak bu ifade üzerine düşündüm…

Öncü TV olarak çeyrek asrı aşkın süre Düzceliler’in sesi olarak atanmışı-seçilmişi, iktidarı-muhalefeti muhatap kimse halkın dobra dobra, sözünü sakınmadan eleştirilerini ekranlara taşıdık.

Ancak son yıllarda sokak röportajı için sahaya çıkan arkadaşlarımızdan ‘Konuşmaya çekiniyorlar’ sözünü sıkça duymaya başladım.

Ya da Öncü Haber’in Whatsapp İhbar Hattı’na gönderilen şikayetlerde hemen hemen herkesin adının gizli kalmasını istemesi de buna örnek…

Yol, su, çöp, alt yapı gibi temel yaşama hakkını etkileyen olumsuzluklara toplu olarak verilen tepki ve eylemlerin dışında ne halkın ne de arada bir sosyal medyada cılız eleştirilerde bulunan muhalefet parti temsilcileri dışında ses çıkmıyor.

Eskiden öyle miydi; Düzce’de haftalarca süren atışmaların baş rolündeki muhalefet eleştiri dozu yüksek ifadelerle gündemi istediği gibi şekillendirirdi.

Durum net; insanlar farklı kaygılarla görüşlerini giderek açıkça ifade edemez oldu.

Sokakta tek tük konuşanlar var; onlar da sözü dönüp dolaştırıp dertli oldukları düşük maaşlara getiren emekliler…

Tabii bu durumu sadece Düzce ile sınırlamak akıl karı olmaz. Ama bu kadar konuşmaya korkar hale gelmemizin Düzce’de yüksek sesli olarak bir parti genel başkan yardımcısı tarafından ‘Düzceliler’ için dillendirilmesi geleceğimiz adına beni üzdü.

Eleştirmek sadece yıkıcı bir eylem değil ki aksine yerel dinamikleri harekete geçiren en büyük unsur…

Ne yazık ki tahammülsüzlük her yanı sardı. Sadece iktidar mensupları için düşünmeyin… Muhalefet temsilcileri de dahil kimse üzerine toz kondurmuyor. Eleştiriye ‘Haklısınız’ demek ne kelime, savunucular muhataptan önce iş başına geçip vatandaşı söylediğine pişman ediyor.

Ancak eleştiriyi sadece karalamak ve algı adına bir silah gibi kullanmak ne kadar tehlikeli ise görüşünü ifade eden bireye düşmanca tavır takınmak da o kadar tehditkar!

Demokratik bir toplumda aşağılama-hakaret gibi suç unsuru taşıyan ifadeler olmadığı sürece kişinin düşüncesini beyan etme özgürlüğü olmazsa olmazdır.

Temennim o dur ki bu memlekete fayda sağlayacak her yapıcı eleştiri; siyasi endişelerin gölgesinde; ‘düşüncede’ kalmasın, çekinmeden ağzımızdan da dökülsün…