Caddelerimiz, evlerimiz, iş yerlerimiz, resmi kurumlarımız al kırmızı, bembeyaz al bayraklarla donatıldı. Yarın 101. yılını kutlayacağımız cumhuriyetimizin kuruluşunu hep beraber bu şevkle, bu heyecanla, bu iradeyle, bu birliktelikle kutlayacağız amma velakin şimdi bayrakları asıyoruz ya bayraklar şimdi ilköğretim öğrencisine bayrağın ne olduğunu anlatırken bir hikayeden bahsediliyor. Biz de o hikayeyi dinledik, 40 yıl sonra aynı insanlar aynı hikayeyi dinliyor. Efendim şehitlerimizin kanındandır. Nasıl olmuş şöyle efendim şehitlerimizin kanının üzerine gökyüzünde yan yana gelen hilal ile yıldız yansımış, hikaye bu. Ne güzel bir bayrağımız oldu. Aslında bu değil; bir milletin kendi özüne, kendi ecdadına, kendi nesline, kendi asaletine bu kadar hafif görüp ve aşağılar bence, ben öyle düşünüyorum. Niye şimdi dünyada çağ açıp çağ kapatan, dünyada 600 yıl insanlığa, medeniyete, millete, İslam dinine hizmet eden bir millet; bir yıldızla bir hilalin bir araya geldiğinde yansımasından ortaya çıkan bir bayrakla değerlendirilemez. Bu çok hafif bir ifade.
Bayraklar devletlerin ve toplumların hepsinden önce devletlerin geçmişini simgeler. Bir simgesidir, bir mesajdır bayrak. Şimdi Mili Eğitim Bakanlığı bunu anlatıyor tabii yıllardan beri de dinliyoruz şu denirse evet kan kırmızı, şehitlerimizin kanı şehadette, şehitlikte bizim inancımızın bir gereği, inancımızdan aldığımız bir ifade şehitlik makamı. Hilal peygamber efendimizi yani İslam’ın halifesinin, İslam’ın yeryüzündeki rehberinin sembolüdür. Tüm alemde mesela eskiden teknoloji yokken ramazan ayının gelişinin tarihi hilal göründü, hilal göründüğü zaman ramazan başladığı anlamına gelirdi. Şu anda teknoloji bunu o zafiyetten kurtardı.
Hilal peygamber efendimizi temsil eder, yıldız 5 köşeli yıldız var bayrağımızda, bu bayrağımızdaki yıldız bir rivayete göre İslam’ın 5 şartını, bir rivayete göre 4 halife devrinden sonra İslam’a ve insanlığa en büyük hizmet eden Osmanlı’nın ifadesi olarak bilinir. Her iki halükarda da yol aynı yere çıkıyor. Yani şunu desek ki ‘Bu milletin evladına canımız, kanımız, İslam’a ve peygambere ve dolayısıyla insanlığa feda olsun.’ anlamında bir ifadedir diye bu anlatılsa, bu memlekette milletlerin, toplumların, kavmiyetlerin bir anlamının olmadığı ortaya çıkacak. Türk bayrağı değil aslında bu bayrak, İslam’ı ve ümmeti temsil eden bir bayrak anlamında. Şanlı bayrağımız ama hilal ve yıldızın ve kırmızının anlamını bu şekilde anlatsak, bu şekilde idrak etsek şu bayrağı bu millete doğru dürüst anlatsak memlekette terör merör kalmaz, ayrımcılık kalmaz. Sadece Türk’ün bayrağı değil bu ‘La ilahe illallah Muhammeden Resulullah’ diyen herkesin bayrağı ama bunu anlatamadık hikayeleştirdik, hafifleştirdik, öyle dedik, böyle dedik. Cumhuriyet 101. yılında bakınız 2 bin 500 yıllık Dünya ve Türk tarihinde Metehan atamızdan bugüne kadar gelen tarihlerde kurulan bugün de Cumhurbaşkanlığı forsunun arkasında 16 tane büyük devlet var. Çok büyük devlet bunlar, küçük devletlerden bahsetmiyorum. Bu 16 kurulan devletin tarihlerine baktığınızda 90. yılında, 100. yılında dünyada bir numara, iki numara, üç numara olmuş dört ve beş olanlar az niye biz özümüzle, ruhumuzla, kültürümüzle, milli ve manevi değerimizle İslam’dan önce Şamanizim ile, İslam’dan sonra İslamiyetle, maneviyatla ve Türk asaletiyle beraber kurduğumuz devletlerin dünyada 100. yılda geldiği nokta bir, iki, üç olmuş güç noktasında…
Peki bu cumhuriyetimiz 101. yılına gelmiş bir dünyada yirmi beşinci, otuzuncu seviyedeyiz; caddelerimizde Avrupa’nın veya dünyanın farklı ülkelerinde üretilen araçlar, ellerimizdeki telefonlar bizim değil, o bizim değil, bu bizim değil böyle ekonomik ve içtimai olarak ekonomisi olmayan, ekonomik özgürlüğü olmayan bir ülkenin tam bağımsızlığı söz konusu olamaz. Niye biz bu hale geldik, işte başkalarına özenerek, tarihindeki, özündeki değerleri inkar ederek, reddederek, aşağılayarak, küçük düşürerek ve bunların asaletini, bunların hakimiyetini, bunların o günkü şartlardan bugünkü şartlara geliş mecburiyetini hepsinden önemlisi kendimizi unuttuk, kendimizi küçülttük Avrupalı’yı veya dünyadakileri büyüttük. Osmanlı’da eksiklerimiz var mıdır, vardır tabii. Osmanlı hata yapmamış mıdır, yapmıştır tabii ama işin aslında şu var Selçuklu da dahil olmak üzere biz özümüzle, biz kültürümüzle, biz asaletimizle devleti yöneterek kimseye özenmeden, kimseyi kendimizden üstün görmeden, kimseyi kendimizden aşağı görmeden bir ruh haline gelirsek devlet olarak, eğitim olarak, aile olarak büyürüz ama başkalarına özenirsek, başkalarının yaptıklarından dolayı onlara özenti duyarsak biz daha iyisini yapmak için mücadele vermezsek işte bu halde birilerinin özentisi, birilerinin kopyacısı gibi yaşıyoruz. Bugün Avrupa’da biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. Milli eğitim sistemine bir bakalım bunların DNA modelinde, kanlarında çok özel bir madde mi var da bizden daha zekiler, hayır. İyi eğitiliyor, güzel eğitiliyor bir ideal uğruna yani dünyada başarma üzerine. Onlar iyi, biz zayıfız, onlar akıllı, biz aptalız. Sanayide eskiden bir araca parça alınacağı zaman parçacı der ki ‘Avrupa mı olsun, yerli mi olsun?’ Avrupa kaliteli, yerli kalitesiz ama maalesef eskiden bu ülkede yerli malı haftaları vardı ilköğretim okullarında biz özene özene, özendiğimiz insanların, toplumların veya cemiyetlerin nesi olduk sömürgesi haline geldik. Türk kimliğinin İslam şerefiyle şereflendikten sonraki asaletini bu nesle öğretmezsek, bu aile yapısına dahil etmezsek biz sadece bayrağı dalgalandırırız hikaye anlatıyoruz. Türk bayrağının hikayesini değil, gerçeğini anlatmamız lazım. Bu cumhuriyeti kuranlar o günkü şartlarda bu milletin asaletinin, yüceliğinin, büyüklüğünün idrakiyle bu ülkeyi kurmuşlar ama zaman içinde ne olmuş özenmişiz, özenerek bezenmişiz, bezenerek değişmişiz kültür yok, maneviyat yok eğitim sistemi sadece ezbercilik bugün Türkiye’deki üniversite sayısına baktığımız zaman İngiltere’den fazla, Almanya’dan da fazla, Fransa’dan da fazla içerik, üretim, bilim, teknoloji orada dur işte. Az öz ama nitelikli kim, ne zaman, nerede, nasıl ülkenin ekonomisine, ülkenin imalatına katkı sağlayacaksa öyle bir eğitim sistemi olmalı. Bugün ara eleman sıkıntısında sıkıntı çekiliyor adam yok, meslekler bitiyor, bu nasıl bir eğitim sistemi, bu nasıl bir yapıdır.
İşte 101 yıllık cumhuriyetimizde geldiğimiz nokta şu; hala gelişmekte olan bir ülke olarak ekonomide, imalatta, endüstride, teknolojide çalışacak ara eleman sıkıntısı çekiyoruz. İki, bu memleketin evlatları yurt dışına gitmek istiyor, Türkiye’de bir istikbal görmüyor. Üç, hepsinden en önemlisi Türk aile yapısı şu an itibariyle bugünlerde bir dokunma olmadığı sürece çökmek üzere, esnaftaki ahilik kültürü sadece bir argüman gibi onun için cumhuriyetimizin 100 yaşını geçmişiz 101. yaşını kutlayacağız inşallah fabrika ayarlarına geri dönülür, cumhuriyetin kuruluş ilkelerindeki, ilk kurulduğu gündeki anayasanın ruhuna geri dönülürse çünkü orada ilk anayasada hakikaten ülkeyi böyle ayağa kaldıracak bir millet olmanın idrakiyle, millete, ümmete örnek olmanın idrakiyle bir yapı var. Ondan sonra niye değişti bu değişim ülkemize ne kattı, teknolojimize ne kattı, ilmimize me kattı, bilimimize ne kattı, ailemize ne kattı buna bakmak lazım. Cumhuriyetimizin 101. yaşı şimdiden kutlu olsun. Allah devletimize, milletimize, zeval vermesin. Memleketimizin, milletimizin derdiyle dertlenen büyük Türkiye, büyük millet olma ruhuyla bu derde dert edinen tüm devlet adamlarımızı, siyaset adamlarımızı, tacirlerimizi, ilim adamlarımızı, bilim adamlarımızı bu seferde muzaffer eylesin. Hoşça kalın dostça kalın Allah’a emanet olun.