Atanmış olsun, seçilmiş olsun hizmet makamlarında oturanların asli görevi ‘adil, şeffaf ve ahlaklı’ bir yönetim sergilemektir. Ama en önemlisi ne yapacağını ‘bilen’ yani görevini layıkıyla yerine getirecek kapasitedeki kişiler ‘yönetici’ olmalıdır.
Hani sanayi istihdamı için sık kullanılan bir ifade vardır; ‘kalifiye eleman’…
Burada anlatılmak istenen ‘mesleğe hakimlik’tir.
Bir banda ya da makine başına geçtiğinde ne yapacağını bilen, kalifiye çalışandır. Ayrıca bir eğitime tabi tutmaya gerek yoktur.
Keşke Düzce’nin idaresinde söz sahibi olanların güvenip sorumluluk verdiği kişiler de ‘kalifiye’ olabilse… Yüklendiği önemli sorumluluğu her yönüyle göğüsleyebilse…
Ben ‘Düzce’yi Düzceliler yönetsin’ görüşünün aksine konuya memleketi bilmek, bu havayı solumak olarak değil yetkinlik olarak bakıyorum.
Dışarıdan şehre gelen ancak Düzce’ye hizmeti en iyi şekilde yapacak kapasitede olanları sonuna kadar desteklerim.
Düzce’de oturduğu koltukları gerçekten dolduran idarecilerin yanı sıra ne yazık ki uzaktan kumanda gibi yönetilen, etkinliği-yetkinliği olmadığı halde geldiği makamda sadece ‘oturarak’ ve ay sonunda maaşını cebine koyarak sözde hizmet edenler de az değil…
Mesela bir kamu amiri, bekleneni veremiyorsa, şikayet alıyorsa, hizmet üretemiyorsa devreye siyaset giriyor ve bir bakmışsın sorunlu müdür görevden el çektirilmiş…
Bunun örneklerini tarım, eğitim, kültür, aile ve sosyal hizmetler müdürlüklerinde yakın geçmişte yaşadık.
Hep mi sorunlular bize denk geliyor yoksa hizmet insanlarının sayısı mı azalıyor?
Bu sorunun yanıtını size bırakıyorum ancak şu net; olan DÜZCE’mize oluyor.
Bürokrasinin kurallarla ‘keskin’ çizgileri olduğu düşünülse de siyasi irade her yerde…
Düzce’ye faydası olmasa da artık miadı dolsa da koruma altında olan, en alt kademede memur iken kısa zamanda müdürlük koltuklarına yükselenlerin güvenli limanları belli…
Yerel yönetimlere bakacak olursak; bir başkan, A takımını istediği zaman değiştirir, beğenmediği birim müdürünü görevden alıp istediğini atayabilir. Ancak bir acı gerçek var ki; bu görevden alınanların büyük kısmı; ‘Ben eskiden müdürdüm.’ diyerek hiç çalışmak istemez. Özellikle kalabalık çalışanı olan belediyeler, ‘iş yapıyormuş’ gibi görünüp mesai saati dolana kadar oturan, belediyede kapı kapı gezip sohbet ederek akşamı eden, bilgisayarında iş yapmayıp oyun oynayanlarla dolu…
Başkanların hizmet edenle etmeyeni ayırt edecek bir yaklaşımla bu soruna neşter vurması, hem kurumda verimi artırır hem de haksız kazancın önüne geçmiş olur.
Eğer dünden bugüne seçilenler, atananlar, göreve ‘getirilenler’in tamamı gerçekten hizmet ediyor olsa, siyasi baskılar ya da yaptırımlara boyun eğmese, ‘başarılı’ diye ayağını kaydıranlar olmasa Düzce birçok alanda yerinde top sektirmezdi. Kronik sorunları aşmak için on yıllar beklenmezdi. Yanı başımızdaki iller turizmde, eğitimde, sağlıkta koşarken, biz ‘kaplumbağa hızı’nda ilerlemezdik. Özetle dönüp baktığımızda hala hizmetten çok ortada sorun varsa tek denecek şey; ‘Vah Düzce’min haline…’