Düzce Cumhuriyet Başsavcılığı bir açıklama yaptı ve üçüncü tekerrürde uyuşturucu kullananları cezaevine atmaya başladı. Bu çok güzel bir gelişme, daha önce ben söylemiştim. Bu uyuşturucu illetinin bir genci nasıl bitirdiğine bakmak istiyorsanız, bana bakın. Ben yıllar önce, 25 – 30 sene önce uyuşturucu kullanan, alkol kullanan insanlarla birlikte olmanın bedelini, Avrupa’da tahsil hayatı olacakken, olmayarak ödedim. Dostlarımdan ayrı kaldım, ailemden ayrı kaldım, birçok sıkıntılar çektim.
Şimdi Avrupa’nın bize yapamadığını bu uyuşturucu yapıyor, yani nüfus ilerlemesini engelliyor. Farklı şekillerde bu uyuşturucu illeti gençliği zehirliyor. Başta mülki idare amirimiz Sayın Valimiz, İl Emniyet Müdürümüz, İl Jandarma Alay Komutanımız ve Sayın Başsavcımız; evet görevleri bu, ama hakikaten bu işe gönül vermişler. Kendilerini tebrik ediyoruz. Bu ekiplerdeki, polis memurundan ve jandarmasına kadar, şu memlekete uyuşturucu illetine karşı verilen savaşı ve bu konu ile ilgili verilen kavgayı, ne olduğunu, ne olmadığını, bu illetten hayatı boyunca ıstırap çekmiş bir insan olarak büyük bir takdirle, şükranla, büyük bir değerle, büyük bir sevgi ile kutluyoruz.
Uyuşturucu kullanan çocuklar, çocukları uyuşturucu kullanan aileler, eğer, bunu fark edip eğer bunun ayıbından veya bunun toplumdaki etkisinden etkilenmemek adına, ‘kol kırılır yen içinde kalır’ dersek, bu kol bütün bedeni kangren haline getiriyor, bütün aileyi etkiliyor ve gençlerin geleceğini etkiliyor. Bu konuyla ilgili, mahallenizde, evinizde veya köyünüzde uyuşturucu noktasında bir adım atılıyorsa, bunu devletin güvenlik güçleri bilsin. Devlet bunu bilsin, tedbirini alsın, aileler bunu saklamasın. ‘Bizim oğlumuzun, bizim kızımızın böyle bir ayıbı var’ deyip de saklarsanız, bu sivilce bir kangren oluyor ve bütün vücudu sarıyor. Yani herkesi rahatsız ediyor, aileyi rahatsız ediyor. Ve netice itibari ile bunun önlemini alabilmek için, uyuşturucu ile mücadeleyi topyekûn bir görev addetmemiz lazım, ailelerin buna katkı sağlaması lazım. Gençler; özellikle anasına babasına saygı göstermeyen, büyüklerine saygı göstermeyen, alkol kullanan, uyuşturucu kullanan insanlarla ‘çok iyi bir insan ama böyle bir huyu var’ deyip de onlarla arkadaşlık kurmayın. Hayatınızın bittiği yerdir… ‘En kötü karar, kararsızlıktan iyidir’ der ya… Verecek olduğunuz karar şudur; bu illete müptela olan, bu illete meyilli olan insanlarla yapacak olduğunuz dostluk, arkadaşlık sizi de bu illetin, bu müptelanın, bu çirkefliğin, bu karamsarlığın, bu esrarengiz hayatın içine çeker, hayalleriniz ve geleceğiniz mahvolur. Aile hayatınız, ticari hayatınız mahvolur. Önemli olan şudur; bakın süt bozulursa yoğurt olur, yoğurt sütten değerlidir. Yoğurt bozulursa peynir olur. Peynir yoğurttan da değerlidir.
Hayata şöyle iyi bakmak lazım; imtihansız, sınavsız hayat olmaz. Hayatta imtihan olacak, hata olacak. Hatalarla evrile evrile, çevrile çevrile, yaşaya yaşaya hayatta insan olmanın şuuruna erişilecek. Hatalar ve imtihanlar insanlar için, insanı insan yapan değerler. Bu illette, bu hatada, bu yanlışta, bu aksilikte olanların hepsi, şu süt, yoğurt ve peynir örneği gibi tecrübe hanesine yazılmış, bir hata gibi görmek lazım. Gençlerimizi kurtaralım… Düzce’de Sayın Başsavcımızın duruşu ile beraber bu değişti. Yani içicilere, kullanıcılara yönelik hapis cezası vardı ve bu en üst seviyede uygulanmaya başladı. Bunun için hatadan dönmek fazilettir. Bunu anlamayanlar zaten, hatalı yaşamlarına devam ederler. En büyük kazanım, tecrübe hanesine yazılıp, ‘bunlar bizim tecrübe hanemiz değil’ deyip, önümüze bakmamız lazım. Hani ‘yiğit düştüğü yerden kalkar’ derler ya; herkes kendi mahallesinde, kendi köyünde, kendi bölgesinde bu ilete ve bu kötü alışkanlığa, toplumu bitiren, gençliği bitiren, geleceği bitiren istikbali bitiren, aileleri bitiren herkes kendi illetinden kurtulmak adına, ‘yiğit düştüğü yerden kalkmalı.’ Örneğin hasbelkader ben yıllarca bu işin muzdaripliğini yaşayıp, bu muzdaripliği kendi insanıma kabul ettirip, kendi köyümde muhtar seçilerek hayata başladım. Hayata başlanılabiliyor, yani bir genç, bir delikanlı bu illete saplandıysa, bu illetten kurtulamayacak diye bir kaide yok. El birliği ile olabilir, her şey olabilir. Önemli olan gayret, önemli olan teşvik, önemli olan sivilce halindeyken, bir meseleye hakim olmak.
Düzce Belediyesi yeni mahalle olan Çerkez Taşköprü de yer sattı, ihale oldu. Belediyenin satın alacak olduğu Envio şirketi yerleri satın aldı. Bunlar da değişik telaffuzlara, değişik yorumlara neden oldu. Yahu; babanın malı, evladının zor günleri içindir. Şimdi bu köyler veya burada yaşayan insanlar, bu yeri nereden edindi? Devletten edindi… Devletin, belediyenin şu anda bu işi çözümlemek gibi bir zarureti var. İmkanı daralmış, imkan zorlanmış, imkan oluşturuluyor. Ne var burada? Satılabilir… Yok efendim, ‘SGK camileri alacakmış…' SGK gelip de vakit namazı 5 vakit değil de 3 vakit mi diyecek? Ne olacak? Devletin bir cebinden çıkan, diğer cebine girecek. Tabiri caiz ise SGK, ‘Bu cami benim, namaz kılmayın’ diyerek kapısına kilit vuracak hali yok ya…
Özellikle bu yer satışları ile ilgili ve çöp tesisi ile ilgili meselede burada şu var; bu alan firma burasını doğru yönetememiş. Yönetemeyince ne yapmış? Orada bir yıldan beri vahşi depolama devam ediyor. Peki, üretilmezse ne olacak? Birçok sıkıntı olacak. Biz buradan çıkacağız, diğer gazeteciler çıkacak, ‘Düzce çöp tesisi neden böyle?’ diyeceğiz. Bunun çözümü üretiliyor, bunun için de kaynak lazım. Hata olmuş eksik olmuş… Hata yapanlar, eksik yapanlar veya bu işi iyi yönetemeyenler, bir şekilde bunun bedelini öder. Ama babanın malı, evladının zor gününde lazım olur… Bu satılan topraklar, arsalar devletin arsası değil mi? Evet… Belediyenin arsası değil mi? Evet… Belediyenin buna ihtiyacı var, 240 milyona yakın bir de gelir elde edildi. Ne olacak orada o arsalar atıl vaziyette?
Şimdi attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değecek. Şimdi toplumda bilgimiz olacak ki, fikrimiz olacak. Bilgimiz yok, herkes bir şey söylüyor, ağzı olan konuşuyor. Çünkü bu memlekete önüne, arkasına bakmadan konuşanlar var. Yani doğru olanı, hakiki olanı, memlekete ve millete faydalı olanı, biz kamu adına konuşmalıyız. Bende şunu söylüyorum; benim aklıma göre , anladığım kadarıyla gerekli olan, bir takım imkanların kullanılmasıydı, kullanıldı ve kullanılacak da. Burada şu var; bilgilendirme… Bu konularda toplumu yeterince bilgilendirme yok. ‘Ben yaptım, oldu’ noktasında bir tablo ortaya çıktığı zaman işte böyle neticeler doğuyor. Ama gerekli bilgilendirmeler yapılsa, işin mantığı ve çözüm önerileri noktasında yol stratejileri, yol planları anlatılsa toplum biraz daha gerilmez ve üzülmez.
Şimdi bu işler çok zor… Beykoz Belediye Başkanını tutukladılar. Yanında birkaç kişi daha tutuklandı. CHP’li belediyenin CHP’li danışmanı Dursun Bülbül isimli bir profesör yanında dört kişi… İşin enteresanı ne biliyor musunuz? Bu Dursun Bülbül denen kişi belediyeye kendi tasarrufu ile atattırdığı özel kalemle kavga ediyor, kavga ettikten sonra da savcıya, hakime, devletin güvenlik birimlerine bu işi izah ediyor. Acaba dürüstlüğünden mi yaptı, menfaatinden mi yaptı veya beytülmal derdinden mi yaptı? Ama yapılan, edilen ortada… İşte bu makamlarda, bu mevkilerdeki insanlarla çalışmanın kendisine göre bir sıkıntısı var. Onun için, devletin bazı konularda bir aklı olur. Ama devletin aklını icra edecek de siyasetçidir, bürokrattır veya danışmandır. Bu devletin aklını icra ederken akılca, fikirce, zihniyetçe mümkün mertebe Allah korkusundan ve beytülmaldan, haramdan korkan, kaçan idareciler tarafından yönetilmeyi Allah bize nasip etsin.