Düzce Valiliği izinli bir yürüyüş olacaktı. Turgut Özal Anadolu Lisesinin öğrenci velileri ve burada hassasiyetle duran insanlar yürüyüş yapacaklardı. Bu yürüyüşte AK Parti İl Başkanı Hasan Şengüloğlı, Özkan Çakır yine Ticaret Odası’ndan, aynı zamanda AK Parti Milletvekili Aday Adayı, İl Milli Eğitim Müdürü Tamer Kırbaç ve şehrin değerlerine dahil olan insanlar buradaki hassasiyetin farkına varmışlardı ve çözüm ürettiler ve Mustafa Kemal’e Turgut Özal’ın taşınması noktasında karar alındı. Velilerin bu anlamda oluru noktasında sonuca gelinindi. Bu işte emeği geçenlere hayırlı olsun, teşekkür ediyoruz. Ama bu çözüm mü? Değil. Bakınız; bir ilim adamı diyor ki, 0 – 9 yaş arasında çocuğa öğretilen bilgiler, verilen eğitimler taşın üzerine kazınmış gibidir. 9 yaşından sonra yazdıklarını suyun üzerine yazılmış gibidir. Eğitim sistemini tartışacak, eğitim sistemine strateji üretecek bir eğitime sahip değiliz. Ama ben işin sonunda, Hatice’ye değil, neticeye bakarım. Bizim çocuklarımız istenilen seviye de eğitim alabiliyorlar mı? Bakın, coğrafya çok güzel bir coğrafya, Ankara ve İstanbul’un ortasında, muhteşem bir coğrafyada yaşıyoruz. İnsanımız zeki, ekonomik durumu o kadar kötü değil. Efendim, motorin zamlanmış, ÖTV zamlandı, 2 defa MTV alınacak… Yani ben hiç bir kimsenin hayatında, birçok noktada fedakarlık yaptığını görmüyorum. Sanki akaryakıt fiyatları arttıkça, insanlar gaza basıyorlar, geziyorlar. Ama bu kadar güzel bir coğrafyada, bu ekonomik şartlarda, Türkiye’nin diğer illere göre Düzce’de şartlarımız çok güzel ekonomik olarak, okul noktasında, bina noktasında, eğitim noktasında acziyeti yaşıyoruz. Bu sadece Faruk Özlü kapı  - kapı gezecek odan iki tane sınıf, diğerinden 2 tane sıra, bir iş adamına Kazım Aktaş okulunu yaptırdı. Bunlar Faruk Özlü’nün işi değil ki, bir Belediye Başkanının işi değil ki bunlar. Bu dert milletvekillerinin derdi, bu dert siyasilerin derdi, bu dert il başkanının derdi. Ya arkadaş; bugüne kadar siyaset yaparken bu memlekete hizmet ederken, torunlarınıza anlatacağınız bir hikayeniz var mı Düzce için? Evladım; elden ayaktan düştüğün zaman, o şaşaalı günler bittiği zaman, hatırlanmadığın zaman, bilinmediğin zaman, duyulmadığın zaman, evde olduğun bile tartışma konusu olduğu günlere geldiğin zaman, torunun yanına gelip, ‘Nasılsın dede?’ dediğinde, ‘Nasılsın babaanne?’ dediğinde, ‘Nasılsın anneanne?’ dediğinde, siyasette kadın ve erkek için aynı şey geçerli. Sizlerin torunlarınıza anlatacağınız bir hikâyeniz var mı? Torunlarınıza anlatabileceğiniz bir hikâye oluşturun.  ‘Ben Düzce’nin eğitim sistemine şöyle dokundum, sağlık sistemine böyle dokundum evladım ve Düzce’nin kaderi şöyle değişti.’ Torununun torununa anlatacak kadar bir siyasetçi geçti Düzce’den, oda Necmi Hoşver. Necmi Hoşver’in torunlarına anlatacağı çok hikayeleri var. Düzce’nin kaderini değiştiren adam ve bir Necmi Hoşver’in Düzce için ne yaptıklarına bakın. Bolu’dan, Mudurnu’dan, Seben’den yaşadığı baskılardan, Düzce’ye getirdiklerine bakın. Şimdi tek Düzce vilayeti var! Küçük bir vilayet, 34 kilometre, bir İstanbul’un mahallesi kadar bile değil. 300 bin 400 bin bir nüfusu var. Ama sonuçta bir vilayet. Ancak, evladını eğitemeyen, evladına yön veremeyen, nesline daha nezih şartlarda yön veremeyen siyasilerin yönettiği bir Düzce var. Nedir bu ya? Turgut Özal velileri yürüyecek. Neden yürüyecek? ‘Okulumuzun vizyonuna uygun bir yerde bize eğitim verin’ diye yürüyecek. Neden yürütüyorsunuz bunları? Başarıdan yürüsünler, mutluluktan yürüsünler, keyiften yürüsünler, ama ‘bu okuldan bizi nereye götürüyorsunuz’ diye yürüyorlar.

Tamer Kırbaç, İl Milli Eğitim Müdürü… Ne yapsın Tamer Kırbaç? Ne yapabilir Tamer Kırbaç? Ahmet’in feshini Mehmet’e, Mehmet’in feshini Ahmet’e geçiren tüccar gibi… Tamer Kırbaç’ın burada yapacak olduğu şey ne? Tamer Kırbaç sadece idare eder, yönetemez, yatırım yapamaz. Onun işi değil ki o… Vur abalıya; ‘Tamer bey sen bunu yapamadın, edemedin.’ Bunların arkasında farklı hesaplar var, siyasi hesaplar var yani. Tamer Kırbaç’ın dünya duruşundan dolayı yani… Bizim içimizdeki İrlandalılar’a ne dersiniz? Yıllardır Milli Eğitim de oralarda oturan insanlar da var.

Bugün Düzce’de böyle güzel okullar, böyle vizyonlar tartışılır hale gelmiş ise, yer bulunamaz hale gelmişse, o zaman tuz kokmuştur arkadaşlar.

Geçen gün CHP Düzce Milletvekili Talih Özcan Muğla’da yanan bir yeri paylaşmış. Ya burada bir sıkıntı var, ne işin var Muğla’yla Talih Bey senin. Burada Milli Eğitim’de sıkıntı var, okullarda sıkıntı var. 1999 depreminden bu yana geldiğimiz noktada prefabrike okullarda eğitim veriliyor. Hani millet size muhalif olsun diye oy verdi ya; gidiyorsunuz Muğla’dan bir paylaşım yapıyorsunuz. Olur mu öyle şey? ‘Ne diyor bu insanlar’ diye geleceksin, dinleyeceksin. Parlamento ve siyasette bunları anlatacaksın. Sen tutmuşsun, Muğla’da böyle olmuş da, şurada şöyle olmuş da… Ne günlere kaldık Allah’ım ya, hakikaten izah edilecek günler değil. ‘Efendim sende oradan konuşuyorsun; konuşuyorum da yanlış mı konuşuyorum, hatalı mı konuşuyorum? Konuşabiliriz de… Ama eğitim çok önemli… Bakın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde 2 tane bakanlık var. Birisi Milli Savunma Bakanlığı, diğeri ise Milli Eğitim Bakanlığı. Birisi nesil yetiştirmek, diğeri o memleketi muhafaza etmek düşmana karşı. Yani derme çatma okullarda kalmışsınız, bu meseleyi çözememişsiniz, Milli Eğitim de sınıfta kalmışız, çocuklarımız bir deprem olduğunda çocuklarımızın can güvenliği yok, ruh hali bozuk. Ve siz bu insanların verasetiyle siyaset yapıyorsunuz. Anılıyorsunuz, biliniyorsunuz, hizmet ediliyorsunuz, bürokratlar tarafından saygı görüyorsunuz, vatandaşlar tarafından ilgi görüyorsunuz, saygı göstermeyene, ilgi göstermeyene, eğilmeyene, bükülmeyene tavır koyuyorsunuz. Hani kestane kirpisini beğenmezmiş, siz de bu insanları beğenmiyorsunuz. Bir şey söylendiği zaman veya bir eleştiri yapıldığı zaman, ‘Bunun nerede hatası var, bunun nerede eksiği var, nereden ölçelim, nereden biçelim.’ Yahu işinizi yapın, bu memlekete hizmet edin, bu memleketin aşkıyla, sevdasıyla yanan, bu hastalığa rağmen bu memleketin aşkıyla yanıp tutuşan bir Cumhurbaşkanımız var, Türkiye’nin bir lideri var. Bunları anlatın, mesele çözülecek…

Yani Cedidiye Meydanında bir fotoğrafını gösterseniz, ‘Efendim, durum böyle böyle, ama burada böyle bir sıkıntımız var’ deseniz, anında çözülür. Ama niye? Cumhurbaşkanından istenen; o Belediye Başkanı olmasın, o Milletvekili olmasın, o il başkanı olmasın. Yahu olsa ne olur, olmasa ne olur? Biz özellikle bu günlerde Türkiye’nin 100’üncü yılında yeni bir yapılanmaya girdiği bugünlerde yapılamayan, dökülen okul binalarını tartışıyorsak, bizi neden il yaptılar? Bize yazık etmişler, memleketin parasına yazık etmişler. Biz neden il olduk? Düzce neden il oldu? İki tane okul meselesini, üç tane sağlık meselesini, doğum hastanesi, diş hastanesi, Devlet Hastanesi konuşuyoruz. Tabiri caiz ise; Millet gitti aya, biz kaldık yaya.

Bu insanların oyuyla, bu insanların sevgisiyle, bu insanların muhabbeti ile geldiğiniz makamlarda çoluğunuza, çocuğunuza sağladığınız iaşe, imkan, maddi, manevi değerler size haram olur. Bu dünyanın öbür dünyası da var. Yazık… Yazık… Düzce’ye yazık…

Efendim; bu arada bir hakkı vermek lazım… Ahmet Mutlu Düzce Kalkınma ve Tanıtma Vakfı Başkanı, bir kalp krizi geçirmişti. Düzce Atatürk Devlet Hastanesi’nden, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne nakil oldu. Orada hakikaten bir yaşam mücadelesi verirken, oradaki doktorlarında özverili, gerçekten özverili mücadelelerine gidip geldikçe tanık oluyorum. Yine ismini bilmiyorum, ama Düzce Atatürk Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde Ahmet abiye müdahale eden o doktor ve ekibi hakikaten Hipokrat yemini etmiş, insani, vicdani, İslami değerlerle anılacak kadar büyük mücadeleler verdiklerini görüyoruz.  Doktorların dediğine göre, 8 tane stent takıldı kendisine. Ama şu bir hakikat; biz kendi değerlerimize değer katmadan büyütmezsek, yarın hiçbir değerimiz olmayacak. Tıp Fakültesi Hastanesi’nde bir değişim var, Düzce Atatürk Devlet Hastanesi’ne yeni bir başhekim atandı, bir değişim var sağlık konusunda. Bunların hepsinin gerek medya, gerek basın, gerek kamuoyu tarafından desteklenmesi lazım, takip edilmesi lazım. Mücadele edene iltifat edelim, ama marifetli olana iltifat edelim. Hani ‘iltifat marifete tabidir’ diyor ya; iltifatı da, marifeti de hak etti oradaki arkadaşlar. Bir kez daha bir Düzceli birisi olarak bütün hastalarımıza Ahmet abi gibi değer verir ve mücadele ederler. İltifatı da marifeti de hak ediyorlar, başta Rektör Sayın Prof. Dr. Nedim Sözbir ve Sayın Cengiz Tuncer ora da, Tıp Fakültesi’nde bizim insanımız, orada gerçekten sorunların çözümü için mücadele veriyorlar. Onları da buradan tebrik ediyorum, kutluyorum. İnşallah bu samimiyetle devam edip de eleştirilecek hale gelmesinler.

MAKALENİN VİDEOSU İÇİN TIKLAYIN