Türkiye dünyada en büyük ikinci felaketi olan depremi yaşadı. Kahramanmaraş’ta başladı deprem ve birçok kente yayıldı. 10 tane vilayetimizi etkisi altına aldı. Bunu anlamak için depremin kapsadığı alan 100 bin 626 kilometrekare, Hollanda’nın kilometrekaresi 41 bin 850 kilometrekare, İngiltere 130 bin, Portekiz’de 92 bin kilometrekare. Yani Hollanda ve Portekiz’den büyük, İngiltere’den biraz daha küçük bir bölgede yıkım olmuş. Cumhuriyet tarihinin en büyük dünyada bilinen ikinci büyük deprem felaketi yaşamışız.

Bu tabii milletlere, devletlere büyük bir imtihan. Ama bu imtihana yerel bazlı baktığınız zaman Yığılca’nın ve Akçakoca’nın köylerinden insanlar traktörleri, evindeki odunları çuvallara doldurup tırlara ulaştırarak deprem bölgesine yakacak olan güzel insanlardan mı bahsedelim… Evinde ki kıymetli olan çocuğun rızkını bu bölgeye gönderen insanlardan mı bahsedelim… Neyden bahsedeceğimizi bilemiyoruz. Ama öyle büyük bir milletin fertleriyiz ki, öyle güzel bir coğrafyanın insanlarıyız ki yardımlaşmada ve dayanışmada, sosyalleşmede devleti beklemeden harekete geçtiler.

Bu yara, büyük bir yara. Devletin maddi, manevi ve içtimai olarak da büyük bir imtihanı. Dünya Sağlık Örgütü üçüncü derecede en üst seviyede alarm seviyesinde Türkiye’yi değerlendiriyor. Türkiye aynı savaş zamanında olduğu gibi dördüncü seviyede bir değerlendirmeyle toplumu harekete geçiriyor. Bunları zaten televizyondan izliyorsunuz. Ama burada bir hakikat var. Hakikatte şu; bu millet çok büyük bir devlet. Şu anda bu deprem, bu felaketi İngiltere yaşasa yüzde 80, yüzde 90’ı yıkım halinde olacaktı. Hollanda deseniz dümdüz olacaktı. Portekiz dediğiniz zaman zaten bitecekti. Buna rağmen bu memleketteki insanlar yardım noktasında sosyalleşme noktasında büyük bir asalet içinde yaşıyorlar.

Şimdi yardımlar gelecek. Maddi yardımlar, nakdi yardım, ayni yardım… Devletin ilgili birimleri diyor ki; bunu AFAD üzerinden yapalım. Bunun bile siyaseti yapılıyor. Gün siyaset günü değil ki… Felaket üzerinden şefaat gösterir gibi menfaat aramak bizim milletimizin genlerinde yok. Bizim siyasi, devlet 2500 yıllık devlet geleneğimizde yok. AFAD’ın bir yerden organize edilmesi demek insanlara daha sağlıklı ulaşılması anlamına geliyor. Böyle bir organizasyonun içinde iş yapalım, çözüm üretelim derken sorun üretir veya çözemez hale geliriz.

Bu arada Düzce’nin tüm köylerinde tüm merkezlerinde yardımlar hat safhada devam ediyor. Biz o kadar güzel insanlarız ki mesela AFAD’dan ya da STK’lardan bir liste alalım veya yayınlayalım istedik. Birçok insan buna çok sıcak bakmadı. Ama burada şu var, geçen programda da söyledik. Bir kasko sistemi var biliyorsunuz araçlarda, evlerde. Arabanın herhangi bir kaza durumunda, maddi hasar durumunda hasarın karşılanması tarzında bir yapı.

Biz bu depremi yaşadık. Diğer vilayetler, insanlar ne yapar bilmiyoruz ama yarın dünyada ki ve ahirette ki yani ölüm bize bir nefes kadar yakın. Bizim inancımıza göre şah damarımızdaki kan kadar yakın.  Kasko dediğimiz olayda da şu hakikat var. Çoluğunuzun, çocuğunuzun, malınızın, mülkünüzün kaskosunda şu anda soğukta kalan, evi olmayan binanın altında, enkazın altında kalan insanlardan medet uman insanların yaşadığı hali bu memleket 20 sene önce yaşadı.

Bugün ne var? Bugün bu yaşanmasın istiyorsak ya da yaşanma ihtimaline karşıda malımızın, mülkümüzün, canımızın kasko değerini, tabi bir değeri yok bunun ama yardımlarımızı en hat safhada bölgeye ulaştıralım.

İnfak edelim, infak edelim, infak edelim… Yardımlar yeterli mi? Herkes kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Maddi olarak ve manevi olarak. İnanın 3 günden beri televizyonlarda bunları izledikçe ve haber aldıkça insanın yüreği sızlıyor. Biz sıcak yatağımızda, sıcak odamızda otururken, sıcak çorbamızı içerken sıcak odası olmayan insanları hayal edelim, düşünelim ve görüyoruz zaten.

Allah’ın bir nimetidir bu bize. Külfet içinde olanlara karşıda nimet içinde olan bizler gerçekten bu mücadeleyi burada ki yardımlaşmayı son safhasına kadar imkanımızın yettiği son noktaya kadar yapmalıyız ve yapalım. Bugünler için insanlık lazım. Bundan 15-20 sene sonra yani imkanlar varsa kullanılacak bir yer Allah her zaman nasip etmez. Bir taraf yıkılıyor, bir taraf destek olsun. Bu bir fırsattır. Dünyada ki ve ahirette ki hayatımızın devamı noktasında ahirette ki sevapların ve hakikatlerin karşılaşması noktasında bugün Allah bize bir fırsat verdi. Bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirelim.

Bu arada dün akşam yine arkadaşlarımız değerlendirecekler. Öncü Radyo’da belediye başkanları programa katılmışlardı. Nevşehir belediye başkanı ve bölgenin belediye başkanları Faruk Özlü’de katıldı. Atay ile Seyir Vakti diye bir programımız var bizim 20:00 ile 00:00 arasında. Orada Faruk Özlü birtakım açıklamalarda bulundu. Güzel olan bir şey var burada. Onunda dediği gibi Düzce insanının bu kadar güzel, bu kadar samimi, yürekli ve içten duygularla bu yardımlara, bu deprem hassasiyetine sahip çıkmasını hakikaten bizde hayranlıkla izledik.

Bizim söyleyebileceğimiz çok bir şey yok sözün bittiği yerdeyiz çünkü. Herkes kendi çapından bir şeyler yapıyor. Güzel olan burada şu; okulundan, öğretmeninden, imamından şoförüne kadar Türkiye ve depremzedeler için seferber olmuş durumda. Bu yara çok ağır bir yara. Devletin tek başına tüm imkanlarını ortaya koyarak ortadan kaldırılması gereken hemen tedavi edeceği bir yarada değil. Bu yaralı millet olarak sarmamız lazım. Onun için yardımlarımıza ve hassasiyetlerimize devam etmemiz lazım. Eğer bu dünyanın başka bir yerinde olsaydı bu insanlığı görmeniz mümkün değildi. Bu milletin bir mensubu ve özellikle yaşayan Düzce’de Düzceli olarak ve Düzceli insanlarında bu hassasiyete göstermiş olduğu ibadet gibi olan bu hali izah etmek için söz bitiyor.