Hafta sonu çok tansiyonlu bir haberden dolayı çok tansiyonlarımız yükseldi. Konu ne? Konu da şu; dönemin Ticaret Odasının başkanının yakınının bulunduğu Tuncay Şahin’in bir binası var. Bu binada imara aykırı bir tadilat konusu.  Burada Ticaret Odası başkanı sıfatıyla bir şey yaptı mı, yapmadı mı, bilmiyorum. Fakat burada Erdoğan diye bir arkadaşımız var. Cihat İnan diye belediye meclis üyesi birinci sıra üyesi bir gazeteci arkadaşımızın tavsiyesiyle birinci sıra olan arkadaşımız Erdoğan Bey ile Cihat Bey arasında itilaf çıkmış. Ticari bir itilaf çıkmış. Olabilir mi? Olabilir. Bir zaman bunların haberlerini yaptık. Devletin sopasıyla milleti dövüyorsunuz falan filan… Sonuçta aynı zamanda Cihat Bey’in kardeşi Sinan İnan’da belediye başkan yardımcısı. Buraya kadar tamam. Burayla ilgili bir tespit yapılıyor. İmara uygun değil diye. Erdoğan Bey’in kiracı olarak olduğu binada. Bir tespit yapılıyor, tespiti yapan kim? Ak Parti Düzce Belediyesinin memurları, amirleri, yetkilileri… Burada diyor imara ilgili bir usulsüzlük var.

Yapılan tespit encümene geliyor. Encümende kim var? Oya Kocaman Hanımefendi var, belediye meclis üyesi. O da Ak Partili. Encümen diğer üyelerde Ak Partili. Diğerleri de Ak Parti’nin neyi? Memurları, bürokratları… İnceliyorlar, bakıyorlar 300 bin TL civarında ceza kesiyorlar. Usulsüzlük cezası… Ondan sonra tabi yine bizim hafta sonu yaşadığımız tansiyon gibi tansiyonlar çıkıyor, şekerler fırlıyor. Ondan sonra ki etapta resen belediye encümen kararının itiraz makamı veya değiştirme makamı hukuk mahkemesi fakat buraya gitmeden resen bir kararla veya bir taleple artık nasıl oluyorsa belediye encümeni tarafından doğru olarak alınan kararı eğri doğruyla, doğruyu eğriyle düzeltip iptal ediyorlar. Buraya kadar tamam mı? Tamam.

Akabinde bu süreçten sonra Cihat İnan birinci sırada ki meclis üyesi itilaflı olduğu Erdoğan Bey’in kiracısı olduğu Tuncay Şahin’in yakınlarının da sahibi olduğu yere itiraz ediyor, Bolu Bölge İdare Mahkemesi. İtiraz kabul ediliyor ve cezanın uygulanması yönünde karar veriliyor. Mahkeme kararı var.

Şimdi mahkeme kararını arkadaşlarımız haber yaptılar. Yer yerinden oynadı. Evirdiler, çevirdiler birileri bir yazı yazdı mı, onların bir danışman var. Beltaş’tan gelen bir arkadaşımız var. Bir yazı yazmış. Oraya da geleceğiz. 10 Ocak Gazeteciler Günü’nden sonra ki bizim önümüze gelen sürprizi, çarşamba günü ondan bahsedeceğiz. Ama burada bu karar verildikten sonra bu enformasyonu biz nereden bileceğiz? Taraf değiliz ki mahkemeye. Enformasyonu yapan da Ak Partili.

Şimdi soru şu; Ak Parti’nin memurları yani Ak Parti’nin riyaset makamının memurları, bürokratlar keza öyle. Kararı alan belediye meclis üyesi o zaman ki encümen Oya Kocaman. Kararı alan bu, bu da Ak Partili. Karara itiraz eden bu da Ak Partili Cihan İnan. Ama biz alçak eşyayız hesabıyla beraber siz Ak Parti’ye zarar vermek istiyorsunuz diye fatura, ceza bize kesiliyor. Nasıl iş anlamadım gitti. Eğer Ak Parti’ye ceza veya Ak Partililer bu işin içinde. Riyaset makamının başı da Ak Partili.

Önü Medya kurumunda herhangi bir haberden dolayı sorumlu olan kim? Benim. Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa düzeltirim. Düzeltemiyorsam da bedeli neyse öderim. Bu bedelin başladığı veya bittiği yer önemli değil. Netice itibariyle hata mı var? Hata. Peki bu Oya Kocaman ne oldu nodan sonra? Belediye başkan yardımcısı oldu. Peki ne özelliği var? Köklü bir ailesi mi var? Veya bir sivil toplum kuruluşunu mu temsil ediyor? Ak Partili mi değil. Ailesi bile Ak Parti’ye oy vermiyor. Peki Oya Kocaman partiye girmiş. Parti de oğlu, belediye il yönetimine gelmiş. Belediyenin 3 tane şirketine avukat olmuş gelir gelmez. İstanbul’da orada burada biraz çalışmış. 3 tane şirketten avukatlık maaşı alıyor. Gelini de zaten üniversitede.

 Hata yapıldığı zaman bunların hatasının, bunların eksikliğinin, bunların bilemediği işin maiyetinin, faturasını biz çekeceğiz öyle mi? Böyle bir şey yok. Ondan sonra siyasetçiler; eşlerimizle sıkıntı yaşıyoruz.” Kadın olsun erkek olsun siyasete girdiniz mi, riyaset makamlarına talip oldunuz mu? Eleştirileri kabul edeceksiniz. Siz Allah’tan vahiy alarak karar vermiyorsunuz. Biz de Allah’tan vahiy alarak karar vermiyoruz. Hata yapabilir misiniz?  Yaparsınız. O zaman eleştirileceksiniz. Her nimetin bir külfeti var. Nimetine katlan, külfetini milletin üstüne yık! Olmaz.

Şimdi soru şu aynı zamanda; Cihat İnan, yine diyorum bir gazeteci arkadaşımızın tavsiyesiyle kabul gören ve Sayın Faruk Özlü’nün tensip buyurduğu birinci sıradan girmiş. Bunu da eleştirdik biz, burada yapılan işi de eleştirdik. Sinan İnan ile Cihat İnan ne dedik; burada devletin riyaset makamının sopasıyla vatandaşı dövüyor. Onlar Ak Partili değil miydi o zaman? Yeni mi kayıt oldu bu Cihat İnan. O zaman onlar memuru değil miydi? Bu açıklama neden yapılmadı o zaman?

İşin en can alıcı boyutuna gelelim. İşin bir hakikati var. Hani Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte buyuruyor. Diyor ki; “bir mesele de iki tane doğruya mı geldiniz? Nefsinize en ağır gelen hakikati tercih ediniz. Sizi bu dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak olan budur.”

Biz doğruyu söylüyoruz da menfaatimizden mi söylüyoruz, hakkaniyetimizden mi söylüyoruz? Enaniyetimizden mi söylüyoruz, hakikatimizden mi söylüyoruz? İşte sıkıntı burada. O gün Cihat İnan eleştirilirken, Sinan İnan eleştirilirken biri Ak Parti’nin bürokratıydı, birisi de belediye meclis üyesiydi.  Onlar Ak Partili değil miydi? Hakikaten burada eksik bir şey var. Netice itibariyle geldiğimiz noktada yargı süreci bitmemiştir. Zehir zemberek açıklamalar… Yanlış söylüyorsunuz! Mahkeme kararı var. Mahkeme kararı yanlış mı?   

Günah keçisi kimse aramasın. Ediliyor, eyleniyor, yapılıyor, ediliyor siz hoşafın suyunu beğenmezmiş de yeniçeriler isyan bayrağını kaldırırmış. Birilerinden mesajlar şeklinde söylenmeyin. Düzce’de Faruk Özlü’yü veya belediyeyi savunacak, anlatacak adam kalmamış, dışarıdan birileri gelmiş. Bunlarda bize hoşafın suyundan, tadından, yağından bahsediyor. Biz o hoşaftan yemedik ki. Sen biliyorsan tadını, sen biliyorsundur. Biz kesinlikle iki şeyin tartışılmasını kabul etmiyoruz. Bir; doğru olan, hakiki olan neyse biz bunu söyleriz ama eksik olan bir şey varsa telafi ederiz. Bizim dostumuz, düşmanız yok. Bizim Düzce’miz var, menfaatimiz var yerel anlamda. Genel anlamda da ben buradan bir şeyi söylemek istiyorum. Düzce’de siyaset ısındıkça birilerine fatura kesiliyor. Başarısızlıklar ve muktedir olup, iktidar olup muktedir olamayan çizgilerde ne oluyor? Birileri günah keçisi… Değil, böyle olmaz.

Biz Düzcelinin ortak menfaatine, Düzcelinin değerlerine hitap ederiz. Bizim burada ki kararlar verilirken, burayı tahlil ederken Düzce’nin kenarından köşesinden geçmiş, köftesini bile yememiş adamlar gelmiş bize akıl öğretiyor ve yola gösteriyor. Gölge etme başka ihsan istemez diyor ya.

Ama bir şeyi net söyleyelim. Bu mesele de yapılan yanlış, izlenen yolun eksiği, yanlışı ayyuka çıkınca Sadullah Efendi veya medya kuruluşları günah keçisi yapıldı. Allah adama sorar ya. Vicdanlı, imanlı insan veya bir yaklaşım bunu böyle diyemez. Tespiti yapan Ak Partili, cezayı kesen Ak Partili, yürürlüğe koyan Ak Partili bürokrat öyle mi? İptal eden yine aynı yer. Hukukçu kimliği ile birde. İtiraz eden de Ak Partili. Sadullah Ak Parti’ye zarar veriyorsun. Biz kimsenin tarafında değiliz.

Gelelim bizi Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiyle özleştirmeye. Ben açık ve net söylüyorum. Benim Cumhurbaşkanına olan sevgim, saygım, inancım benim bu imanımla ben inanıyorum devlet için millet için ümmet için faydalı olacağına çok inanıyorum. Ama milletvekilliği adaylığı noktasında işte burada isimler üzerinde yapılan çalışmalarda veya kulislerde veya arka odalarda bize karşı veya şahsıma ya da kuruma bir yaklaşım var. Bunda da ben yine Cumhurbaşkanının yine ülkenin yine ümmetin yine devletin menfaati için halkla örtüşen Düzce’de doğmuş, Düzce’de büyümüş, Düzce’de yaşamış ve Düzce’de ölecek Merkez Cami’nin önünde, Cedidiye’nin önünde çay içebileceğimiz adayların milletvekilliğinden sonra biz listeye konuşmasını istiyoruz. Bu olmadığı zaman değerlendiririz. Cumhurbaşkanlığı noktasında, Sayın Recep Tayyip Erdoğan noktasında biz onu gönülden seviyoruz. Hoşafın suyu içinde sevmiyoruz, makam içinde sevmiyoruz, mevki içinde sevmiyoruz ve ona inanıyoruz. Ben inanıyorum ama milletvekilliği yerel seçim noktasında vakit zamanı geldiği zaman her şeyinde hoşafın suyu mu, koyusu mu, eğrisi mi o zaman biz hepsini görürüz.

Bir tane Mutfak Sanatları Merkezi açıldı. Güzel bir çalışma yapıldı, Ankara genel merkeze gidildi. Düzce yemekleri ikram edilecek ama Allah Cumhurbaşkanına o yemeği yemeyi nasip etmedi. İyi atraksiyon aslında bu Düzce’nin tanıtımı noktasında. Ama ben size tek soru sormak istiyorum. Bu Mutfak Sanatları Merkezi Külliyesinde, Düzce’nin tescilli köftesi yok. Ben yemedim. Sanat icra etmek, tat oluşturmak adına önümüze gelen yemeklerde o meşhur tescilli Düzce köftesi yoktu. Mutlak ve mutlak bu Düzce köftesinin Düzce’nin sokağında tescil edildiği gibi Mutfak Sanatları Merkezinde de o minvalde o tescilde yapılmış Düzce köftesinin orada ön planda çıkmasında fayda var diyorum.

“Sen ne karışıyorsun bu işlere arkadaş? Sen kimsin?” diyende olabilir. Ama biz bu işlere Düzce için dert için katılıyoruz ve karışıyoruz. Netice itibariyle bir daha söylüyoruz. Son defa ve her zamanda söyleyeceğiz. Bunların hepsinin altında siyaset şekillenmesi var. Bizleri günah keçisi yapmaya çalışıyorlar. İşinizi doğru yapın. İktidar olmakla muktedir olmak arasında ki çizgiyi gördüğünüz an mesele biter. Bir de enaniyetleri bir arkaya bırakabilirsek yeni topluma faydalı olmak adına, insanlara faydalı olmak adına daha tabandan gelen sese kulak verirsek daha faydalı olacağına inanıyorum. Yoksa Antalya Büyükşehir Belediye başkanı vardı Menderes Türel, muhteşem bir Antalya yaptı. Seçimlerden sonra da Cumhurbaşkanı çok çok üzülmüş. Antalya’ya çok üzülmüş. Seçimde kaybetti. Halka dokunmak lazım. Halkı birbirleriyle yarıştırarak değil de kaynaştırarak birbirlerine sarılarak siyaset yapmak lazım.