Bir varmış, bir yokmuş.

Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde…..bir Adem var imiş, onun kaburga kemiğinden yaratılmış bir de Havva.

Bunlar iblisin gazına gelmiş…yasak olan elmadan ısırmışlar ve ayıp yerleri açığa çıkmış.

Ve Rabbimiz, bu isyanın cezası olarak bu iki insanı yeryüzüne göndermiş.

Onlarda ayıp yerlerini örten bir yaprak alıp yeryüzüne gelmişler, tek sermayeleri yaprak olarak.

Hiç bir şey bilmez halde, ne kendisini ne geçmişini nede geleceğini bilmez halde, iki kişi..….ve çırılçıplak.

Çıplaklık mı?

Sadece vücud olarak değil.

Varoluş ile ilgili bir düşünce yapısı ve esas itibarı ile her türlü yaşamsal alanı düzenleyecek bilgi olarak, her iki noktada da hiç bir şeyi bilmez halde, donanımsız bir şekilde, yeryüzünde var olmuşlar.

Kelimenin tam anlamıyla çırılçıplak.

Ve kendi çabaları ile avlanmayı ve sonrasında ateşi bulmuşlar, arkasından barınacak ve korunacak mekanları oluşturmuşlar.

Nesiller değiştikçe, teknik düşünme kapasitelerini geliştirerek tekerleği ve bir çok mekanik aleti bulmuşlar, tabii ki bilgiden yoksun olarak.

Bunlar bazen de tesadüflerle gerçekleşmiş.

Ve böylelikle günler, aylar ve yıllar geçtikçe hayatı kolaylaştıracak ve imar edecek medeni bir hale gelmişler.

Aynı zaman da insan hakkında, yaşam hakkında ve gelecek hakkında bir çok düşünceler zinciri de oluşturmuşlar.

İlkellikten medeniyete doğru serüvenleri hızla devam etmiş.

Çaba, gayret ve tesadüflerle hem bilgi sahibi hemde bu bilgiyi geliştirme ve kullanma kapasitesine sahip olmuşlar…….

….mişli geçmiş zamanlar ve hikayeler, bunun üzerine yüzyıllardır bizlere anlatılan martavallar, masallar.

Nerden ve ne zaman çıktığı belli olmayan kirli bilgiler.

Zaman zaman temel ifadeler, inançlar doğru olmakla beraber üzerine bina edilen safsatalar.

İblisin kendi gerçeklerini kamufle edebilmek adına pagan-putperest gözlüğü ile yaptığı aldatmacalar, hileler, algılar.

Diğer tarafta ise sekülerlerin rüyaları.

Tümüyle, bu sembolleri de bir kenara iterek, yaradılışı ve varoluşu tesadüflere dayandırarak bu hikayeyi geliştirmişler ve ne acıdır ki insanoğluna bunu kabullendirmişler.

Varlıklarını temellendiremedikleri bir takım metallerin, minerallerin v.b adı her ne ise, bunların tesadüfen bir araya gelmeleri, reaksiyona girmeleri ve daha komplike bir varlık olan insanın türemesi.

Ve bu insanın sürekli kendisini geliştirerek evrimleşerek günümüze kadar gelmesi.

Onların da serüvenleri ve vardıkları yer hemen hemen putperestlerle aynı, sadece çıkış noktaları farklı.

Yaprak ve maymun…..

Gelişim ve günümüzün medeniyeti.

Bir yanda sekülerlerin anlatamadığı ve bilim diye bizlere yutturdukları martavallar bir yanda putperestlerin anlattığı ama temelsiz, çelişkilerle dolu, Rabbimize dayandırmaya çalıştıkları martavallar.

Bitmek tükenmek bilmeyen şehir efsaneleri, hikayeler, tesadüfe dayanan bilimsel izahsızlıklar.

İnsanlığı gümümüze kadar sürükleyerek getirmiştir.

İnsan, yeryüzüne inmişmidir gelmişmidir Allah-u alem ama bildiğim ve inandığım gerçek şu ki; insanoğlu bu yeryüzüne geldiğinde veya indiğinde donanımlı bir şekilde var olmuştur.

O bilgi sahibidir, Rabbimiz insana bilmediği ve bilmesi gereken her şeyi bildirmiştir ve tam anlamıyla insanoğlu donanımlıdır.

İnsanoğlu hem yeryüzüne gelmeden önceki geçmişi ve varoluşunu bilir iken, bu dönemde ki Rabbi ile olan muhabbetini de bilmekteyken.

Hem de yeryüzünde ki geleceği, varolma nedenini ve nihayetinde Rabbi ile olan irtibatı hakkında da tam bir bilgi sahibi olmuştu.

Çıplak değildi, çırılçıplak asla.

Yaprakla değil bir bilgi topluluğu ile yeryüzünde var olmuştur.

Adına medeniyet diyecek isek evet bir medeniyet ile yeryüzünde geleceğe yelken açmıştır.

Ama gelecek ile ilgili bilgi, kaygı, umut ve beklentilere sahip olarak.

Evet, insanoğlunun yeryüzündeki imarı sıfırla değil bir medeniyet ile başlamıştır.

İnsanoğlu zaman zaman bu medeniyetten kopmuş, uzaklaşmış iken zaman zaman bu medeniyet üzerinde yıkımlar gerçekleştirmiş zaman zaman da bu medeniyeti daha iyi noktalara taşımıştır.

Ama bunları yaparken ve yaşar iken asla çıplak olmamıştır, yaprağa mahkum olmamıştır.

Bizler de yaprağa mahkum olmayalım.

İşte bu gerçeği bilerek anlayarak, geçmişin izlerine ve bizlere verdiği dersleri iyi algılayalım.

Tekerrürü bu şekilde okumalıyız ki, günümüzde yaşanan mücadelelerin nedenini ve nereye vardırılmak istendiğini kavrayalım.

Aksi takdirde yaşanılan her şeyin tekamül gereği sürekli insanlığı ileri götürdüğünü ve geçmişin bizlere vereceği bir şeyin olmadığını düşünür isek, işte o zaman çözümsüzlüğe mahkum oluruz, maymun olmayı hakederiz hemde çırılçıplak.

T.K. @kul6303839