26. YILIMIZ KUTLU OLSUN

9 Aralık bize neyi ifade ediyor? 26 yıl önce 9 Aralık 1999 yılında Düzce'nin il olmasının kuruluş yıl dönümü. Basından bazı arkadaşlarımız, Ragıp Gökesaoğlu Düzce'nin kanaat önderlerinden, Düzce'nin il olma kararının yayımlandığı Resmi Gazete’yi arkadaşlarımıza takdim etti. Arkadaşlarımız da Sayın Valimize bunu sundular. Güzel bir hikaye tabii, anlamlı bir hikaye.

DEMİREL’İN DÜZCE İL HİKAYESİ

26 yıl önce il olduk ama il olma kültürünü, il olma yükünü, il olma sorumluluğunu yeni yeni idrak ediyoruz. Düzce en fazla 65–70 bin nüfusu olan bir yerdi ve şu anda nüfusu 250 bini geçti. Düzce'nin caddelerinde artık arabalarla gitmek mümkün değil. Düzce’de tarıma can veren, hayat veren ovaları imarlaştırdık, binalaştırdık, villalaştırdık. Neler neler yapmadık ki? İl olduk, “Yeşil Düzce” diye sürekli ima ederdik.

Rahmetli Süleyman Demirel, Düzce’ye mitinge gelmiş 90’lı yıllarda. Biz de otobüsün bir kenarına sığınmıştık. Sayın Demirel alanda hitap ediyor Düzceliler’e. Osman Müftüoğlu var, Demirel’in özel doktoru. Sürekli korumalara diyor ki, “Ceketi çıkarsın Demirel.” Hani terledi, rahatsız olacak diye. Koruma bunun kulağına söylüyor, dayanıyor bu korumaya. Şimdi mitingin en heyecanlı bölümüydü. “Yeşil il, yeşil il, yeşil Düzce.” Demirel rahmetli ceketi çıkardı. Ceketi tuttu, böyle otobüsün bir tarafına döndü: “Biz bu ceketi niye çıkardık?” Bu taraf sustu. Döndü diğer tarafa: “Biz bu ceketi niye çıkardık?” Dört tarafa da döndü. Sonrasında “Çalışmak için. Düzce’yi il yapmak için.” dedi.

DÜZCE İLÇEYKEN SAHİPLİ, İL OLUNCA SAHİPSİZ KALDI!

Ama 1999’daki kasım depreminde Düzce yıkıldığında iletişim bile zor kuruldu. O günkü teknolojide devletin başbakanı, ulaştırma bakanıyla, telefonlar kesilmiş, hayat bitmişti. O gün bu yük nasıl kalkar diye bir il olma kararı açıklandı. Ama o karar sırtımıza öyle bir çöktü ki daha il olma kültürüne, il olma yapısına kavuşamadık.

Düzce’de gerek organize sanayi bölgeleri, gerek il olduktan sonra yapılan gelişmelerden sonra müthiş bir göç alan yer olduk. Eskiden herkes birbirini tanırdı. Kimse kimseyi tanımıyor. Komşuyu tanımaz hale geldik.

Peki bunların getirisi ne oldu? Götürüsü ne oldu? Düzce’nin en güzel arazilerini organize sanayi bölgeleriyle biz sanayiye açtık ve buradan da müthiş bir göç aldık. Aldığımız göçlerden geldiğimiz noktalara iyi bakalım. Düzce nereye gelmiş? Şimdi Düzce’nin gerek siyasi parti, gerek belediye meclisi, gerek il genel meclisi, gerek kaderini belirleyen insanların çoğu Düzce’ye göçle gelmişler. Düzce’de bir mezarları bile yok. Buraya niye gelmişler, niye gelmemişler bunları yadırgamıyoruz. Ancak bugün Düzce Belediyesi’nde veya siyasetinde belirleyen insanlar Düzceli değil. Artık il olma kültürünün getirdiği bir handikap mı diyelim, ne diyelim?

Netice itibariyle il olduk. Çok hayal ettik. Araçların arkasına yazdık. Askerde “Nerelisin?” Düzceli’yim deyip iki tokat da yedik komutandan. “Bolulu’yum” diyeceksin. “Niye Düzce?” ‘Komutanım bizim vilayetimiz Düzce’ deyip bunların tokadını da yedik. Ama il olmanın külfetini de yıllardır heyecanını da yaşadık. Nimetine geldiğimizde, yeni il olmanın bedelini ağır ödedik. Ödüyoruz ve ödeyeceğiz.

İl olma kültürü, merkez olma kültürü öyle kolay bir kültür değil. Bir tane daha örneklendireyim. Şimdi eskiden Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne bağlı olan fakültelerimizde il olduktan sonra Düzce Üniversitesi diye üniversitemiz kuruldu. Ama bugün Düzce Üniversitesi’nden bahsedeceksek ne orman fakültesinden ne ilahiyattan veya diğer bir birimden, tarih coğrafyadan veya siyasi bilimlerden bahsetmiyoruz. Tıp fakültesi aklımıza geliyor. Eleştirilen de, göze gelen de tıp fakültesi. Binlerce insan oradan şifa bulmaya gidiyor.

Ama tıp fakültesinin bulunduğu alanlar, üniversitenin etrafındaki alanlar, ilmin, bilimin beşiği. Bir lise gibi, bir ilköğretim okulu gibi değil.

Ama geçen hafta etrafı için ne dedik? Mantar gibi binalar çıkıyor. Adamın kendi toprağı, istimlak etseydiniz. Şerh koyulacakmış, niye koymadınız? Evrak yok, bulunamıyor. Maalesef ilçeyken Düzce’nin bir sahipleri vardı. İl olduk, sahipsiz kaldık. İşin doğrusu bu. Kim ne anlatırsa anlatsın.

Neye göre diyorum? Düzce’nin merkezinde sabahtan işe gidiş, akşamdan eve geliş bir kabus oldu. Çok kolay dokunuşlar lazım buna. Bir kuzeybatı çevre yolu, Karadeniz Ereğli orada, sürekli kamyonlar, tırlar geliyor geçiyor bir yolun yok. Bunları sevk ve idare edecek bir yol trafiğin yok.

Ama iliz, Düzce il oldu. Ne olduk il olduk da? Orman sınırları olarak Düzce’nin içinde, yasal sınırlar olarak Bolu’nun sınırları içinde birçok yaylamız var. Birçok güzel yerimiz var. Bugün Bolu milletvekili çıkıp bizim Yığılca’dan Yedigöller ulaşımını veya Abant’a ulaşımı, Abant yoluna ulaşımı, olumsuzluk olarak, “Hakları yok!” diyerek dile getirmiş. Yani Düzce’de bir tane daha orman işletme şefliği kurulsa bölge olacak. Bölgede sınırları belirleyecek. Orman alanlarının sınırları belirlendiği zaman birçok yaylalar bizim olacak. Ama sahip yok. Bir sahip yok.

AVNİ AKYOL/ NECMİ HOŞVER GİBİ DERT VE HİZMET ADAMIMIZ YOK

Düzce, çok değerler yetiştirdi. Allah rahmet eylesin bir Avni Akyol gibi. Bir Necmi Hoşver gibi memleketine hizmeti aşkla, dertle dertlenen siyasetçiler olmadı. Kısmen birileri bu rollere girdi ama Düzce, bir daha söylüyorum, Düzce ilçeyken sahibi vardı. Düzce il oldu, sahipsiz kaldı yazık.

Bugün çok konuya temas edecektik ama bugün il noktasında, yapı noktasındaki insanların düşüncelerine hitap etmek istedik.

DÜZCE’NİN NİMETİNİ GÖRMEK…?

Ama Düzce o kadar güzel bir yerde ki, o kadar muhteşem bir yerde ki coğrafi konum olarak. Gerek coğrafya, gerek ekonomi, gerek insan, gerek yapı noktasında Düzce’nin kıymetini anlamak isteyenler ayda bir defa İç Anadolu’ya doğru bir gitsinler. Ne büyük nimetin içindeyiz. Ne büyük bir lütfun içindeyiz. Ama bunu bilmek için, görmek için önce insanın bilgisi olacak ki ondan sonra fikri olacak. Bilgi olmadan fikir olmuyor.

26. yılımız kutlu olsun. İnşallah bizden sonraki nesiller bunları konuşmuyor olsun. Daha güzel şeyler konuşuyor olsun.

Hoşça kalın, dostça kalın. Allah’a emanet olun.

VİDEONUN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN;