CHP Düzce İl Başkanı Semih Cemşit yeni yılda Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü’ye bir hediye verdi. Ne hediye etti? Maske. Neden maske hediye etti? Düzce’de hava kirli, maskesiz dolaşma. İşin siyasi ve içtimai boyutu bu. Düzce’de hava kirli mi? Gerçekten kirli. Ben Sayın Enerji Bakanı geldiğinde; Sayın Bakanım Düzce’de boğuluyoruz dedim. Ölüyoruz, yaşamak istiyoruz. Bu çevremizde ki köylerle veya alanlarla ilgili doğalgazın yaygınlaşması için bize bir yol gösterin, bir tasarrufta bulunun dedim.

Şimdi milletvekillerimiz var. Eleştirildiğimiz zaman Allah sizi inandırsın o kadar ciddi müeyyidelere biz muhatap oluyoruz ki, insanlar bizim buradan söylediklerimizle çok şey söyledi diyorlar. Ama çok şey söyleyemiyoruz. Söylediklerimiz ancak yüzde 95’in 5’i. Siyaseti eleştirmek veya milletvekilini eleştirdiğiniz zaman farklı müeyyideler, yerel siyasetçiler belediye başkanları dahil. Ticari, içtimai her türlü müeyyide uygulanıyor. Bunları tabi detaylandırmıyoruz. Ama milletvekillerimiz bu bölgenin kirli havasının boğulan havasının, Türkiye’de bir numara olan Düzce’nin hava kirliliği noktasında bir emsal teşkil edip, bir kanun çalışması yapıp bir çözüm üretip de bu insanların boğulmaktan kurtarıp yaşamaya dahil etme noktasında şu ana kadar yapılan bir şey yok. Bu net yani hiçbir şey yok. Sabahleyin Düzce’nin dışından iç kesimine geldiğiniz zaman Düzce’nin üzerinde kirli havayı ve bulutu, sisi öyle bir görüyorsunuz ki… Burada insanlar yaşayamaz. Evet, yaşayamaz.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Efendim, Ankara’dan bir makine geldi, İstanbul’dan şu uzman geldi. Sonuç? Yine hava kirli, yine hava kirli… Ne yapılması lazım? Buna uzmanlar karar verecek. Önünde böyle doktorlar var, profesörler var, genel müdürler, etkili, yetkili mühendisler var ya. Bu konuyla ilgili ilim insanları karar verecek. Ama biz bu kendi aklımızla, kendi dünyamızla şuna bakıyoruz. Düzce’de ki sanayi hava kirliliğinde yüzde 30’lardan, yüzde 40’lara kadar etki sağlıyor. Ama biz ne yapıyoruz? Düzce’de ki bu sanayi geldi, OSB büyüyor. Birinci Organize Sanayi’de genişleme yapıyoruz. Bu yüzde 40, yüzde 50’ye çıksın mı? Gümüşova OSB boş. Çilimli’de boş. Buralar yetmedi mevcut alanı büyüteceğiz. Bu mevcut alan büyüyecekte istihdam büyüyecekte, eleman var mı? Yok. Hastaneler dolmuş, yer yok. Normalde standartların çok üzerinde hasta muayenesi var. Trafik yoğun, alan yok. Hastanesinden birçok sektöründen bu yoğunluk insan kaldıramaz hale geldi. Şimdi kurulan iş yerlerinde 2-3 bin kişi işçi, personel açığı var. Ama gel görelim biz hala OSB’yi genişletme peşindeyiz. Arkadaş havamız kirli! Boğuluyoruz, ölüyoruz burada. Hastalıklarda nirvanaya çıktık. Peki bunun çözümü ne? Şöyle bir bakıldığı zaman bir etkende şu; şehrimizin ortasından bir E-5 geçiyor. Zaten coğrafi olarak kuytu bir yerdeyiz. Bu araçların topluma bıraktığı egzoz gazından, havaya bıraktığı karbondioksit denilen gazdan, binlerce yüzbinlerce araba geçiyor buradan. Hakka reva mı ya. Çevremizde ki şehir merkezinin haricinde ki mücavir alanların dışında köyler var. Bu kadar hava kirli, böyle bir şart var, bir kanun teklifi hazırlayıp da veya bir çalışma yapıp da tabiri caizse bunu istisna olacak bir genelge veya bir kanunla etrafımızda birçok yerde köylerde de doğalgazı yaygınlaştırsak bu hava kirliliğine bir nebze faydası olmaz mı? Olur. OSB genişleyecekmiş. Genişlemesin! Yüzde 30 olan hava kirliliğine etkisi sanayinin yüzde 50’ye mi çıksın? Yazık. Zaten diyoruz ya; Düzce’de doğmuş, Düzce’de büyümüş, Düzce’de yaşamış ve Düzce’de ölecek olan insanlar bu kararı versin. Lütfen, bu kararı verecek olan insanlar bunu yaşasın.

Dedik ya ağır hasarlı binalara az hasar verilmesinin nedeni en son depremin verdiği etki değerlendirilmiş diye. Şimdi bakınız, bu neye benziyor? Şu an da bir rötuş başladı. 2-3 deprem görmüş, bu depremde de hafif hasar diye tespit edilmiş. Önceki depremin etkileri tespit edilmemiş veya görmezden gelinmiş binalarda bir rötuş başladı. Mantolama ile birlikte şekil güzel. Dışarıdan heybetli güzel görünüyor ama içi çürük. Ama burada bu binalarda ev sahipleri oturmuyor. Canları kıymetli. Afganlısı, Suriyelisi veya düşük gelirlisi bu evlerde oturuyor. Onların canı önemli değil, kiradan bir şeyler gelsin. İş yerleri de keza öyle. Peki aynı şey bunun için de geçerli.

Düzce’de yaşayıp Düzce’de ölecek siyasetçiler istiyoruz. Düzce’de idarecilik yapan, bürokratlık yapanlar yarın görevleri bittiğinde Ege’ye Akdeniz’e çekip gidiyorlar… Bu pis havayı soluyan biz oluyoruz, biz boğuluyoruz.

Biz bunları söylediğimiz zaman müeyyideler başlıyor, baskılar başlıyor basına… ‘Efendim bizim istediğimiz gibi niye konuşmuyorsun?’ falan… Sizin istediğinizle vatandaşların istediği farklı arkadaş! Sizin beklentinizle vatandaşın beklentisinin arasında uçurum var!

Kaldı ki Düzce’nin en büyük hava kirliliği sebeplerinden birisi coğrafya! Tabiri caizse bir tencerenin içindeyiz. Bununla beraber sanayi, egzoz gazı, şehrin ortasından geçen D-100…

Coğrafya kaderdir ama bu kaderde bizi boğdurmayın ya hu! Çözüm üretin! Vatandaş bunu bekliyor!

Vatandaşın bu beklentilerini buradan dillendirdiğin zaman; farklı müeyyideler baskılar başlıyor…

‘Efendim siz zarar veriyorsunuz!’ Neye zarar veriyoruz? Vatandaşa mı? Hayır! Sizin hesaplarınıza zarar veriyoruz!

Sizin hesabınızla vatandaşın hesabı bir değil!

Düzce’de bürokrasi kokuşmuş dedik… Bir yerde kulağıma geldi: AFAD İl Müdürü Ali Kartal… Benim bunlarla bir alıp veremediğim yok vatandaşın derdi büyük!

AFAD İl Müdürü Ali Kartal, deprem olduktan 3 gün sonra mülkiyedeki kendi amirinin ne telefonuna bakıyor ne yazdığına cevap veriyor… 3 gün sonra da geri dönüyor efendim biz de deprem mağduru olduk falan…

Nereden alıyor bu gücü? Kimden alıyor bu cüreti?

Çevre İl müdürlüğü var bu yıkım ve kentsel dönüşümden sorumlu kurum… Bu kurumda; Serdal Alemdar diye birisi var! Yapı Denetim Şube Müdürü! Bütün yıkım yapım bunun elinden geçiyor… Dikkat edin!

İddia şu: ‘Serdal Bey bütün organizeyi yapıyor İl Müdürünün önüne koyuyor. Onaylattırdıktan sonra “Ismarlama(!)”“Adres Teslimi(!)” işler verildiği söyleniyor!

Bugün bir il müdürü hakkında 2 tane soruşturma başlatılmış, ikisinde de bertaraf edilmiş! Bunun dayıları kim?

Yani davul birinin boynunda tokmak başkasının elinde!

Ondan sonra vatandaşın havası kirlenmiş, boğulmuş, ölmüş kimsenin umurunda değil…

İşin başındaki riyaset sahibi yöneticiler, etrafındaki “çok yaşa padişahım, büyüksün..” diyenlere itibar ediyor, ulufe dağıtıyor, hesap sorulduğu zaman: “bir dakika benim adamım kimse dokunamaz!” diyor.

Geldiğimiz nokta bu! Hayırlı işler… Ben bunu buradan açık ve net söylüyorum. Devletin temsilcisi validir. Devletimizin temsilcisi bütün birimleri koordine eder. Başta Sayın Vali olmak üzere tüm bürokratlar, tüm şube müdürleri yetkili ve etkili olan siyasetçiler, belediye başkanları Külliye’de ki Recep Tayyip Erdoğan’ın derdiyle dertlenmedikçe bu memleketteki sıkıntılar bitmez!

Sıkıntının özü: son zamanlarda Düzce’deki siyasi ve bürokratların enaniyet ve kendine itaat eden, biat edenlere itibar etmesi!

Geldiğimiz nokta bu!