Başka bir açılımla ikisi de değil de, bu özellikleri sahiplenip karakter haline sokup, yerine ve zamanına göre, ayrı ayrı veya bütün olarak kullanıyor mu?

Evet, bu soruları anladığınız gibi Trump için soruyorum.

Bir tiyatro oynuyor, ama herkesin kafasını karıştıracak bir şekilde.

Her şeyi bir birine karıştırıp çorba yapıyor ve bizleri yaptığı bu çorbayı içmemiz için zorluyor.

Öyle oynuyor ki, oynanan tiyatro öyle karmaşık ve işlenen konuları ustalıkla daldan dala atlatıyor ki, insanoğlu oturup bir düşünce örgüsü içerisinde yaşanılanları, sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyor.

İşin acı tarafı değerlendirilmesine de müsaade edilmiyor, bunu yapacak bir zaman bırakılmıyor, fırsatta verilmiyor.

Bizler de sanal dünyanın karşısına geçmiş bu tiyatroyu seyrederek, kendi istek ve arzularımızı tatmin edecek, tiyatronun bir kısmından kaptığımız sufleler ile düşünce örgüsü kurmaya çalışıp, geleceğe ışık tutup yol tutmaya çalışıyoruz.

Anlaşılan o ki; bu tiyatro ve bizlerin bu yol tutuşları, epey daha bu minval üzere devam edecek.

Bu sahneden, sufle alıp rol kapmaya devam edeceğiz.

İşin garip tarafı, insanoğlunun bu tiyatroyu, oynanan bu oyunu seyretmemesi ve bunun dışında kalarak tepkisini koyması da çok, ama çok zor görünüyor.

Çünkü bu sefer sergilenen oyun, hayatın içerisinden canlı, kanlı ve hayatın dinamik kısmından seçtiler.

Oyunun bir kısmında oyuncu olarak bizlere de zorunlu bir rol verdiler, kanı bizim üzerimize serpiyorlar.

İsteyerek veya istemeyerek, sahnede bizler de varız ve mecburen bizler de oynuyoruz.

Bunun içindir ki; ‘ben bu oyunu seyretmeyeceğim’ demek ve dışarda kalmak mümkün görünmüyor, ama şimdilik.

Peki, ne yapmamız gerekiyor? Oynanan bu komediyi, ama bu kanlı komediyi nasıl hayatın dışına itebiliriz.

Bize biçilen rollerimizi, nasıl elimizin tersi ile itebiliriz, sahneden nasıl inebiliriz?

Kulağımıza fısıldanan sufleleri nasıl duymamazlıktan gelerek, kendi sözlerimizi ve yol tutuşumuzu hayata hakim kılabiliriz.

Bu kargaşa içersin de vicdanlı ve onurlu karakteri, nasıl sergileyip, insanlığa nasıl örnek olabiliriz?

Tabii ki bu mümkün.

Bunu mümkün kılabilmek için, her şeyden önce oyunu yazanları, sahneyi kuranları, oyuncuları ve oyunun hedeflerini görmemiz gerekiyor.

Başrolde oynayanlara takılırsak, onların sergilemiş oldukları oyunun ışıltılarına kapılıp oyunu değerli kılarsak ve bu oyundan beklenti içerisine girersek, bizler günün sonunda aldatılmış olarak, hayıflanıp dururuz.

Ve kanlar üzerimize sıçramaya devam eder.

Ama şimdilik oyunun dışına da hızlı ve sağlıklı bir şekilde çıkmamız mümkün görünmüyor.

Yapabileceğimiz bu oyunun içerisinde, bizlere sufle olarak fısıldanan sözlere değil, onun yerine fıtratımızın, vicdanımızın ve yüreğimizin sesi ile onurlu sözümüzü ortaya koyarak ve bu söz üzere hareket etmemiz ile mümkün görünüyor.

Bunu yapmak ve bu doğrultu da dik durmanın zor olduğunu biliyorum.

Sabırla ve dirayetle duruşumuzdan taviz vermeden uzun soluklu yol almalıyız.

Karşımızda ki oyuncuların, kahpe karakterli olduğunu çok iyi biliyorum, bugün için “a” dediklerine yarın “b” diyeceklerini, çok iyi biliyorum.

Fırsat kolladıklarını çok iyi biliyorum, yakaladıkları ilk fırsatta yine kan dökeceklerini çok iyi biliyorum.

Bunun için de bu oyun dışında, bir oyun da bizler kurmalıyız, ne zaman ve nereden geleceği belli olmayan kahpeliklere karşı hazırlıklı olmalıyız, hatta gücümüzü kontrollü kullanarak, zaman zaman harekete geçmeliyiz ve bunu sürekli kılacak adımlar atmalıyız.

Emin olun ki, nihayetinde bu yürekli ve iradeli duruş karşısında, korkak ve kahpe karakterlerin başarıya ulaşmaları mümkün değildir.

Yeter ki bizler vekil olarak tayin edeceğimiz sözü doğru olarak seçelim, bu seçtiğimiz sözün elini sımsıkı tutalım.

Bakın Gazzelilere, bu sözü üstün tuttukları için ve aynı sahnede onların sufleleri ile değil kendi oyunlarını kurdukları için, kendi sözlerini ve duruşlarını onurlu ve yürekli bir şekilde sergiledikleri için, bugün evet bugün, bu kahpe güruh, şaşırmışlık içerisinde, karmaşık ve aldatıcı oyunlar içerisinde, narsistçe ve şizofrence davranmaktadırlar.

Bugünlerde oynanan oyunların temelinde bu vardır.

Kurdukları oyunun içinde kurulan vicdanlı oyun, tüm dengelerini ve şirazelerini bozmuştur.

Ben inanıyorum ve göreceksiniz ki; bu şaklabanların IQ’ları da 46’lıkları da onlara bir fayda vermeyecek, hüsrana uğramalarının önünde bir engel unsur olarak var olamayacaktır.

Not: IQ 200’ü burada, tartışılmak ile beraber en üst zeka, deha seviyesi olarak kullanırken, 46 ifadesini de bilinçli ve kontrollü delilik olarak kullandım, ama içerisinde narsistlik ve şizofrenlik barındıran kontrollü bir delilik.

T.K. @kul6303839