Ayşenur, batı şeriada bu topraklarda doğmamış fakat tüm mazlum coğrafyaları kendi toprağı olarak gören yürekli bir kız.
Her şeyi, fıtratının sesi ile değerlendirip onu dinleyerek hareket eden ve o sesin peşine giden yürekli bir insan.
Şunu diyebilirdi…
Bu Filistinliler topraklarını satmışlar, kendileri mücadele etmeyip kaçmışlar, deniz sahillerinde keyf yaparlarken, nargile sefası sürerlerken, banane, ben niye buralara gelip, onlar adına canımı tehlikeye atıp, kendi hayatımı, kendi geleceğimi bunlar için karartayım.
Üstelik bu genç kız halimle.
Ki, tavsiyeler hep bu yöndeydi.
Tüm uyarılara ve ikazlara rağmen, bu sesleri dinlemeyip, vicdanının ve fıtratının sesini dinleyen.
İblisin vesveselerini elinin tersi ile iten.
Ve tamda zulmün merkezine gidip, zalimler karşısında kıyamda durup, kıyamını taçlandıran yürekli bir kız.
Sonrasında, Rabbinin izni ile secdeye boylu boyunca fakat onurlu bir şekilde kapanan.
Ve salatın tamda pratiğini sergileyen, yürekli ve şerefli bir kız.
Sana ne oluyor ki!
Daha genç yaşında okul hayatında, flört edip, gezip tozup dolaşmak var iken.
Bu genç yaşında bilgisayar başında, sabahlara kadar oyun oynamak var iken, sosyal medyada boy boy resimlerini sergilemek var iken.
Bu gençliğinle, bu güzelliğinle koca bulup, çocuklar edinip bir yuva kurmak var iken.
Sana ne oluyor ki !
Kurmuş olacağın bu aile ile güzel bir muhitte, güzel bir ev edinmek ve içersinde güzel güzel eşyaları düzmek, boy boy çocukların ile yaşam sürmek var iken.
Edinmiş olduğun çocuklarını ve mallarını sayıp sayıp böbürlenmek durur iken.
Gidip o kurşuna kafa atıyorsun
Rahat mı battı, otur oturduğun yerde, keyfine bak.
Sen istesen de istemesen de bu zalimler istediklerini alacaklar, bu zamana kadar da almışlardır.
Ne kadar itiraz edersen et, kazanan onlar olacak.
Sen kaybedenlerden olacaksın.
Hayatın tadını çıkar, boş ver demişlerken.
Sen çıkıp itirazını, en yüksek şekilde onların tamda kalbinde, onların güçlerine kafa atarak yaptın.
Emin ol ki, kafa attığın o kurşun sekip gelip her birimizin vicdanına saplandı.
Belki Ayşenur’un kafasına saplandı.
Fakat pratik hiçde göründüğü gibi değil, o kurşun hedefine ulaştı.
Hedef mi?
Bizim vicdanımız.
Bizler ise burada gerçeklerle karşı karşıya kaldık, yaralı uçamayan bir kuş misali.
Aslında uçabiliriz ama uçmak istemiyoruz, belkide yaramızı bahane ediyoruz, o yaranın da iyileşmesini istemiyoruz.
Özgür olup uçmak istemiyoruz, ne gariptir ki gerçekten istemiyoruz, ondan hızla kaçıyoruz.
Gerçeklerle yüzleşmek istemiyoruz.
Gerçekler mi?
Sessizliğimiz, pratiğimiz, vicdanımız, yüreğimiz, irademiz, inancımız hepsi bizimle beraber kurşuna saplandık.
O bize değil, biz kurşuna saplandık.
Ölen biz değil, vicdanımız, yüreğimiz, irademiz.
Öyle ki fıtratın üzerine ağır yükler yükledik, gerçekleri saklayabilmek için her türlü şaklabanlığı ve yalan dünyamızı kurduk.
Kurduğumuz bu dünya ile kendimizi kandırdık.
Kandırmaya da devam ediyoruz.
Ey Ayşenur, sen kurşuna kafa atarken bizler, evet bizler, seken bu kurşun, bize saplanmasın diye köşe bucak saklanmaya devam edeceğiz.
Bizler arkandan timsah gözyaşları dökmeye, hamaset yapmaya devam edeceğiz.
Bizler yine mallarımızı, gece gündüz saymaya devam edeceğiz.
Bizler çocuklarımızla övünmeye devam edeceğiz.
Sabahtan akşama sahip olduklarımızı kaybetmemek için, onların üzerine daha çok koymak için, mücadele etmeye devam edeceğiz.
Yeter ki sen kurşuna kafa at.
Rahat ol, sen bu fedakarlığı yaparken bizler sanki senin buna ihtiyacın varmış gibi, o kurşunu sana atanların bizlere öğrettiği şekilde, arkandan yasinler okuyup hatimler indireceğiz.
Belki günahların affolur diye !
Arkandan gıyabi cenaze namazı kılacağız, sanki buna çok ihtiyacı varmış gibi.
Sanki ölen senmişsin gibi!
Senin günlerce hayat hikayeni anlatacağız, öve öve bitiremeyeceğiz, sanki Rabbimiz seni ve senin yaşadıklarını bilmiyormuş gibi.
Sanki bizimkini de bilmiyormuş gibi.
Aslında bizler kendi günahlarımızı, kendi gerçeklerimizi, kendi ayıplarımızı kapatmak için rol yapıyoruz.
Emin ol kimseyi de kandıramıyoruz, kendimiz de dahil, ama yine de bu rolü, bu ikiyüzlülüğü yapmaya devam ediyoruz.
Çünkü buna çok ihtiyacımız var.
Bunu yapmaz isek,o zaman konumumuzu, makamımızı, itibarımızı kaybederiz.
Kimseler bizleri ciddiye almaz.
Senin arkandan yürür gibi yapmalıyız ki, belki Rabbimizi de kandırırız.
Ama kandıramayacağız, çünkü o tüm çıplaklığı ile hissedilenleri, duyguları, yaşanılanları, gelecek planları biliyor ve bunları kaydediyor.
Zamanı gelince bunların hepsi ile yüzleşeceğiz.
Yüzleşmek,
ve bu yüzleşmekten yüzümüzün akı ile çıkmak, ancak yaşanılan bu zulüm karşısında, çekilen ızdıraplar ve yaşanılan acılar karşısında harekete geçmek ile mümkündür.
Tıpkı Ayşenur gibi.
Yalanlar dünyasında, ortaya konan tüm yalanlar karşısında, sesimizi gür bir şekilde çıkararak, itiraz etmek ile mümkündür.
Gücümüzün sonuna kadar, emin adımlarla ve güçlü bir irade ile yürüyerek, Rabbimizin sesine doğru derin sularda sabırla kulaç atarak gitmek ile mümkündür.
Gitmez isek gelecek karanlık, bu karanlık zülüm bize de mutlaka ulaşacaktır.
T.K